Dünyada her 3 saniyede bir insan intihar teşebbüsünde bulunurken 40 saniye de bir insan İntihar nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
İnsanlar yaşamlarını devam ettirmek için bir takım meşru eylem ve davranış sergilediği gibi, yine aynı amaçla meşru olmayan yöntemleri de kullanarak yaşamlarını sürdürme gayreti içinde olurlar.
Nasıl olurda bir anda böylesine bağlı bulunduğu yaşama dair tüm iddia ve hayallerini bir tarafa bırakarak ölüm yolunu tercih eder bir insan.
Bu nasıl bir çaresizlik ki basit bir hırsızlıktan tutun cinayet işleyebilecek kadar uğruna direndiği yaşamdan vaz geçerek bir anda her şeyi tersine çevirecek şekilde ölümü bir kurtuluş çaresi olarak aklına koyar ve gerçekleştir.
Bunu tahayyül etmek bile çoğumuz için çıldırtıcı bir yöntem gibi gelir. Son günlerde ard arda yaşanan ailece toplu intiharlar toplumun içine düştüğü dehşetengiz tablonun ne denli felaket bir aşamaya vardığını gösterir bize. Bir insanı ailesiyle birlikte toplu yok oluşa sürükleyen nedenlerin var olma ihtimali bile hepimiz ve insanlık açısından son derece ürkütücü bir durumdur.
Normal şartlar altında insan yaşamını sürdürmek için bu kadar zorlu mücadeleyi göze alırken, bir anda kendisini yaşama bağlayan bütün bağları, umutları, nedenleri, inançları, acı tatlı hikâyeleri bir kenara bırakarak ölümü tercih etmesinin gerisinde korkunç bir çaresizliğin var olduğunu görürüz. Bu çaresizlik bireysel ve psikolojik olduğu gibi, toplumsal ve ekonomik nedenlere bağlı olarak ta ortaya çıkar.
15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbenin ardından yürürlüğe giren KHK lar nedeniyle 140 bin e yakın kamu çalışanı ihraç edilerek çalışma hakkından yoksun bırakıldı.
Hiç beklemedikleri bir anda aileleriyle birlikte beyaz ölüme terk edilen bu insanlar uğradıkları ağır yıkım ve psikoz travmalar nedeniyle büyük acılar yaşadı, bir çok insan yaşadığı bu ağır travmaya dayanamayarak ya kahrından öldü ya da bireysel intihar yolunu seçerek uğruna hayatını ortaya koyduğu ailesinden koptu.
Yaşanan bu bireysel intiharlar ardından, önce İstanbul daha sonra Antalya’da İki ailenin dörder dörder siyanürle toplu intihara gitmeleri çok daha şiddetli bir nedenin varlığını gösteriyor bizlere.
Uzun süredir her geçen gün yıkıcılığı şiddetlenerek devam eden ekonomik krizin yol açtığı işsizlik ve yoksullukla birlikte her gün sağanak gibi devam eden zam ve vergi uygulamaları insanları canından bezdirmiş durumdadır.
Kapitalist üretim ve yaşam biçiminin yalnızlaştırdığı, aile ve dayanışma bağlarının yok olduğu bu kasvetli zeminde çaresiz kalan insanların ölüm gibi bir çareye başvurmaları ne denli bir çaresizlik çukuruna yuvarlandığımızı da göstermektedir.
İstanbul Fatih’te evlerinde ölü bulunan Oya, Kamuran, Cüneyt ve Yaşar Yetişkin Kardeşlerin işsizlik nedeniyle ekmeğe muhtaç hale geldikleri, dört kişilik aileden sadece birinin çalıştığı maaşının icraya tabi tutulduğu bilgisi kamuoyuna yansırken, Antalya’da 9 aydır işsiz olan dört kişilik Şimşek ailesinin toplu İntihar nedeni de yoksulluğa bağlı çaresizlik olarak ortaya çıkıyor.
İlgili sorumlular her ne kadar her şeyi mükemmel, refah düzeyi yüksek bir ekonomik ve toplumsal tablo çizmeye çalışsalar da, savaş, şiddet politikalarının topluma yüklediği maliyet, gelir dağılımındaki adaletsizlik, istihdam uygulamalarındaki, ayrımcı ve eşitsiz politikaların neden olduğu çaresizlik, insanları ölüme sürüklemekle birlikte bir öc alma yöntemine dönüşmektedir. Hak alma, hak talep etme arayışının böylesine şiddetle engellenip bastırıldığı bir yerde başka türlü bir sonuç beklemek te mümkün görünmüyor. ç beklemek te mümkün görünmüyor.