Türkiye neo liberal ekonomik politikalara çoktan teslim olmuş, kılcal damarlarına kadar küresel kapitalist sisteme eklemlenmiş bir ülkedir.
Tüm kamusal işletme ve üretim alanlarını özelleştirerek milli ve yerli olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla mevcut sistem Cumhuriyet rejimiyle birlikte var edilen bütün işletmeleri tasfiye ederek yerine ulus ve ulus ötesi firmaları ikame ettirmiştir.
Bugün yerlilik ve millilik adına sahiplenebileceğimiz kayda değer bir sektörden söz etmek artık olanaklı değildir.
Tarımdan ticarete, finans sektöründen inşaata, bilişimden savunmaya kadar bütün ekonomik, siyasi, diplomatik ilişkileriyle dışa bağımlı hale gelmiş bir ülke konumundayız. Mevcut ekonomik ve siyasi pozisyonumuzla millilik ve yerlilik argümanları üzerinden hamaset yapmamızın bir karşılığı bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle yerli ve milli otomobil pazarlama seremonisi, küresel ekonomik piyasalarda ne kadar yer edinebileceğini milli arzu ve temennimizden önce acımazsız küresel piyasa ve rekabet koşulları belirleyecektir.
Gümrük vergisinden, KDV ye, sigorta priminden stopaja, alım garantisinden, gelir vergisi muafiyetine, bedava kamu arazisinden her türlü devlet teşvik ve desteğine sahip olacak 22 milyar liralık yatırımın, tercih edilen girişimcileri dışında kısa vadede milyonlarca yoksul insanın gündelik yaşamında sağlayacağı bir konforun bulunmadığını öğrendiğimizde fark edeceğiz.
Bu reel ekonomik durumu ifade etmenin sözü edilen projenin karşıtlığı veya yandaşlığıyla da ilgisi bulunmadığını belirtmeliyim..
Dolayısıyla sadece yerlilik argümanıyla birlikte yüksek oranda kamu kaynaklarıyla teşvik edilen her hangi bir ürün veya markayı sadece biz istiyoruz diye dünya markası haline getirmenin imkânı yoktur. Üstelik onlarca otomobil markasının ortalama 130 yılı aşan geçmişleriyle en son teknoloji ve üretim hatlarıyla, dünyayı ağ gibi saran pazarlama, servis imkânlarıyla var olduğu bir piyasada böylesine bir girişimin reel yatırım olmanın ötesinde propogandatif yönü ağır basan taktik bir proje olma ihtimali daha ağır basmaktadır.
Gündemi oluşturan yerli ve milli otomobil projesine baktığımızda stratejik anlamda da rasyonel bir proje olmaktan uzaktır. Kaldı ki Türkiye yıllardır zaten otomotiv sektörünün içinde bulunmakta farklı uluslar arası rakip markaların üretimini gerçekleştirmektedir. Ayrıca bu firmalar birbirlerinden parça satın alarak maliyetlerini düşürmektedirler.
Milyonlarca dolar karşılığında İtalya da prototipi yapılmış albenisiyle toplumun bir kesimini etkileyebilecek şekilde görücüye çıkmış, gerçekleşmesi halinde üretim ve pazarlanması yıllar alacak yerli otonun gündelik yaşantımızı olumlu yönde değiştirmeyeceğini fiyatının 300-400 bin liranın altında olmayacağını gördüğümüzde öğreneceğiz.
BU proje gibi kanal İstanbul projesinin de Taktik ve ye stratejik proje olup olup olmadıklarını öğrenmemiz için biraz sabırlı olmamız yeterli olacak sanırım.