ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

Her yıl 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kutlanmaktadır. Nerede ise kutlamalar rutin hale gelmiş bulunmaktadır. Kadın ağırlıklı bu kutlamalar yapılırken erkekler de  “dostlar pazarda görsün” hesabı kadınların düzenlediği bu etkinliklere katılarak dayanışma görüntüsü altında vicdanlarını arındırmaktadırlar.

Oysa kadının uğradığı her türlü şiddet ve baskının( Ekonomik, sosyal, Cinsel, Fiziki) gerisinde erkek olmakla birlikte yılda bir defa kadınların düzenlediği 8 mart etkinliğine katılarak vicdan arındırılmasının sağlanması mümkün olmadığını belirtmek gerekiyor. Çünkü toplumun Yarısı kadın olmasına karşın temsili yet anlamında kadının temsil edildiği alanlar son derece sınırlı olmakla beraber kendisi ile ilgili karar ve irade mercii erkek egemen anlayış olmaktadır. Kadın hakları üzerinde ahkâm keserek bugünden yarına kadının mevcut negatif statüsünü pozitife çevirmenin de çok ta rahat olmayacağını düşünüyorum.

Bu durumun birçok nedeni vardır. Sorunu sadece Erkeğe yükleyerek kadın kurtuluşunu hayal etmenin yaşamın gerçekliğiyle örtüşmemektedir. 19. YY kapitalist sistemin acımazsızlığı karşısında, Kadın öfkesi ve isyanı ortaya çıkmamış olsa idi bugün bütün dünyada kadının yaşam koşulları ve toplumsal pozisyonu çok daha kötü durumda olacaktı. 1857 yılında Amerikalı dokuma işçisi kadınlar Newyorkta Kadının köleleştirilmesine karşı ölümüne bir direniş göstermiş olması kadını yok olmaktan kurtarmıştır.

Aradan 158 yıl geçmesine rağmen modern kapitalist sistemin karakterinde tıpkı 19.YY da olduğu gibi Kadın sorununa yaklaşımda bir değişiklik olmamıştır. Çünkü asıl sorun olan Erkek sorunu orta yerde durmaktadır. Kadına yönelik baskı ve şiddet uygulamada Kullanılan araç ve yöntemde değişiklik olmuşsa da zihinsel yapıda herhangi bir değişikliğin olmadığını söylemek mümkündür. Modern Kapitalist sistemin üretim ve tüketim ilişkileri içerisinde kadına biçilen rol ile kadını adeta paçavraya çevirmiştir. Erkeğin de bundan aşağı kalır tarafı bulunmamaktadır.

Dolayısıyla bu acımazsız sistem dişlileri arasında sıkışan kadın ve Erkek;  her türlü Ekonomik, sosyal cinsel, Geleneksel toplumsal sorun ve çelişkilerini birbirlerini tüketerek çözmeye çalışmaktadırlar.

Kadının bu cendereden tamamen kurtulmasının yolu hayal ve arzu ettiği sınırsız bir özgürleşmeyle mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Kadının da erkeğinde kurtuluşu ciddi bir aydınlanma, empati, entelektüel zekasını kendisi için kullanabilme yeteneği edinmesiyle birlikte yaşamını yönlendirecek karar ve tercihlerinde dikkatli olması ötesinde son derece iradi ve hassas olmasıyla kısmen mümkün olabileceğini düşünmekteyim.

Bugün dünyada özellikle orta doğu ve ülkemizde kadına yönelik şiddet kelimelerle ifade edilmeyecek kadar dehşet verici boyutlara ulaşmıştır. DAİŞ çetelerinin Şengal ve Kobani’de gerçekleştirdiği insanlık dışı saldırı ve katliamlar Kürt Kadını ve erkeğinin ölümüne ortaya koyduğu direniş duvarına çarpmış olması sadece bölge insanını değil dünya insanlığını şimdilik bir felaketten kurtarmıştır.

Bu açıdan 2014 yılı kadına yönelik şiddet açısından son derece felaket bir yıl olmuştur. Şengal’ de binlerce kadın ve erkeğin katl edilmesi yanı sıra 4 ila 5 bin arasında bulunan kadının Daiş çetelerinin elinde her türlü insanlık dışı saldırının muhatabı olarak pazarlanması 21. YY da insanlığın yüzkarası olarak orta yerde durmaktadır. Türkiye’de de 2014 yılı kadın için yıkıcı bir yıl olduğunu söylemek mümkündür. Özgecan Aslan şahsında yaşanan vahşet ve oluşan toplumsal tepkiye rağmen kadına yönelik şiddet te bir azalma olmamıştır. 2014 yılı içinde 296 kadın erkeklerin saldırısı sonucunda öldürülmüş, 776 kadın yaralanmış,39 kadın intihar etmiş yüzlerce kadın tecavüze uğramıştır.  Yaşanan bu ağır ve yıkıcı sonuç devleti yöneten siyasal iktidarın hukuk ve kadın politikası anlayışıyla ilişkisiz değildir. Cumhurbaşkanının “kadın ve erkek eşitliği insan fıtratına terstir” ifadesi iç açıcı bir ifade olmamaktadır. Kadın ve erkeğin eşitliği ölçüsünü insanlık değerleri yerine Kadının biyolojik yapısında arama zihniyeti devam ettiği sürece bu ağır insanlık sorunu devam edecek gibi görünüyor.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.