Poulanzsas derki devlet bazı faaliyetleriyle sadece hukuksal düzenlemelerden kaçınmakla kalmaz, aynı zamanda kendi yasallığını da ihlal ederek çeşitli durumlarda belirli düzeydeki ihlalleri de mümkün kılar.
Nitekim devletin faydalandığı şiddet tekeli, sınıf hâkimiyetini güvenceye almak için gerektiğinde kendine has bir hukuku düzenleyebileceği gibi düzenlediği hukuku askıya da alabilmektedir. Dolayısıyla devletin işlevsel bir yasallık veya yasa dışılık birliği olduğunu, kısaca sınıfsal bir şiddet aygıtı olduğunu ifade eder.
Son dönem içinde çığırından çıkan baskılar, İktidar bloğunun tercihi doğrultusunda çıkarılan, vicdanları rahatsız eden ayrımcı Ceza infaz yasası, HDP li belediyelere yönelik devam eden Kayyum atamaları, muhalif basının ağır para ve yayın durdurma cezasıyla susturulmaya çalışılması başlı başına otoriter yönetimin icraatları olarak gerçekleşmektedir.
İktidarın siyasal söylem ve icraatında ifadesini bulan otoriter yaklaşım, üslup ve tehditler karşısındaki devlet mekanizmasının tutumu bize Poulanzsas’ın son derece isabetli tespitlerini anımsatmaktadır.
Yaşanan virüs felaketi nedeniyle yönetenlerin toplumla en fazla dayanışma içerisinde olmaları gereken bir durumda tam aksine son derece ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı bir siyaseti öncelemelerinin arka planında ciddi kaygı ve rahatsızlıkların olduğunu göstermektedir.
Bir yandan mevcut yapısal nedenlere bağlı olarak yaşanan ekonomik krizin, viriüs kriziyle örtüşmesi neticesinde oluşması kaçınılmaz olan genel ve sarsıcı bir ekonomik krizin ortaya çıkarabileceği siyasal ve ekonomik sonuçlar, diğer yandan dış politik, diplomatik, bölgesel sorunların yönetilemez bir aşamaya varma olasılığı, hükümet ve taraftarlarının psikolojisini ciddi anlamda sarstığını gösteriyor.
Bütün yıkıcılığıyla dünyayı kasıp kavuran Kovit 19 salgını yetmemiş gibi şimdide Türkiye toplumu yepyeni bir saldırı salgınıyla karşı karşı karşıya bırakılmıştır..
Neredeyse gün geçmiyor ki birileri sosyal medya üzerinden İktidarı arkalayarak muhalefete karşı ölümlü, silahlı, sinkaflı tehditte bulunmasın.
İktidar ile Ana muhalefet partisi arasında yaşanan darbe tartışmaları ardından adeta programlanmış gibi önce Sevda Noyan adında bir kadının bir Televizyon programında ölüm listesi hazırladığını, ailesinin en az 50 kişiyi öldürmeye hazır olduğunu söylemekle yetinmemiş 15 Temmuzun kursaklarında kaldığını, bu konuda hazırlıklı ve donanımlı olduğunu ifade etmeyi de ihmal etmemiştir.
İnsanlar bu tehdit şok ve şaşkınlığını yaşarken bu defa Fatih Tezcan adlı birinden Ölüm listesi çıkışı geldi. Tezcan “ biz bir daha sokağa çıkarsak eğer kimleri toplayacağız, listelerden haberiniz var mı sizin, ailenizi karınızı çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız.” Bir intikam faslı başlayacağını milyonlarca insanın kanı akıtılacağından söz edebilmektedir.
İşin asıl korkunç olan tarafı Kin, öfke, nefret, şiddet, ölüm içeren ve mutlak ağır suç sayılması gereken bu tehditlerle ilgili doğru dürüst bir soruşturmanın dahi başlatılmamış olmasıdır.
Bir sosyal medya paylaşımı veya bir twit üzerine anında harekete geçen güvenlik ve yargı personeli, ölüm, tecavüz katliam içeren tehdit ve tehditçilere karşı harekete geçmemesi, yapılan tehditlerin spontane meczup işi tehditler olmadığını, belli bir dayanağa sahip olduğunu da gösteriyor.
Tehditlerin aralıksız devam etmesi gerekiyormuş gibi bu defa Birleşmiş Miletler tarafından terör listesine alınmış selefi bir örgütün bayrağı önünde özel harekât üniformaları içerisinde silahlarla doğrudan Gazi mahallesine ve muhaliflere yönelik savrulan tehditler belli bir zamanlama ve yönlendirmeye bağlı olduğunu düşündürüyor.
Bu söylem ve tehditler karşısında vatandaşın her türlü can mal güvenliğinden sorumlu devletin ilgili kurumlarının gerekli hukuksal ve güvenlik refleksini göstermemesi ülkede hiç kimsenin can, mal, ırz ve adalet güvenliğinin kalmadığını, ülkenin her zamankinden daha fazla kaotik bir ortama doğru yuvarlandığını ön görmemek mümkün değildir.