Önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek herkes için anayasal bir haktır. (M. 34)
İlgili yasayla (2911) yapılan düzenlemeden maksat ise, belli ki bu hakkın kullanılması esnasında doğabilecek muhtemel bir zaafa karşı kamu düzenini sağlamaktır.
Başka bir şey de düşünülemez zaten.
Hâlbuki hükümet ise, son baro yürüyüşü de dâhil, her seferinde bu hakkın özünü yok edecek şekilde yasanın idareye verdiği yetkiyi açıkça kötüye kullanmaktadır.
Demokratik bir yönetim yerine, uzunca süredir karşımızda artık hakların kullanılmasından rahatsızlık duyan otoriter bir anlayış var.
Yorgun, şaşkın ve hırçın bir anlayış..
***************************
Köleliğe razı olmak
28 Şubat sonrası havuç politikası, bazı kesimlerin değerler kimyasını altüst etmiş durumda.
Bir zamanların sözde “dünyayı değiştirme” iddiası, şimdi yerini yalnızca hayatta kalma güdüsüne bırakmış gibi.
Artık devletten sopa yemiyor olmak bile, tek başına iktidarı takdis ermeye yetmektedir.
O sopanın şimdi kimlerin kafasına indiği ise, bunları hiç ilgilendirmiyor!
Bunu o kadar kanıksadılar ki, artık adalet ve özgürlük adına ne kendilerinin ve ne de başkalarının hiçbir sorunlarının kalmadığına adları gibi eminler.
Hani derler ya; bundan iyisi, Şam’da kayısı...
Ama şunu demekten de bir sakınca görmüyorlar: “fazla yazma bak başına bir iş gelebilir!”
Peki, diyorum, sizce ceza yasalarına aykırı bir şey mi yazıyorum?
“Hayır”, diyorlar, “ama yine de ne olur ne olmaz; biliyorsun şimdi kimsenin kanun-manun dinlediği yok!”
Bakıyorsunuz aslında bilinçleri o kadar da kapalı değil..!
Keşke hayatta köleliğe razı olmaktan daha kötüsünün olmadığını bilselerdi...
**************
Bazıları vicdanlarını nasıl teskin ediyor
AYM, bu kez de Selahattin Demirtaş ve Eren Erdem hakkında “kişi hürriyeti ve güvenliği ihlaline” hükmetti. Hem de oy birliğiyle..
Öteden beri kamuoyundaki yaygın kanaat de bu yöndeydi zaten.
Ne yazık ki benzer ihlaller o kadar sıkça yaşanmakta ki, bu ne ilk ne de son olacağa benziyor.
Acaba hala bu örneklere benzer şekilde ısrarla içerde tutulan kaç mağdur daha var?
Mesela Ahmet Altan, Osman Kavala ve daha niceleri.
Bu sorun tek başına bir yargı hatası olsa belki de, ‘ne ise’ diyeceğiz.
Ama öyle görünmüyor...
Beni asıl düşündüren ise, bu tutuklamaları ısrarla savunan bazı kesimlerin şu anki ruh halleri. Vicdanlarını nasıl teskin ediyorlardır acaba?
**************
İflas ve kopuş bir arada
15 Temmuz gazilerinin bu sefer de hükümete karşı yürümüş olmaları sizce de oldukça düşündürücü değil mi?
Sanki birçok açıdan filmin sonuna gelmiş gibiyiz.
Bu durumda tam olarak ne demek lazım bilmiyorum.
Bir taraftan (iddialar doğruysa) gaziler için toplanan 338 milyon lirayı bile iç edip gazilere vermeyen, vermekten aciz olan bir hükümet/ekonomi, diğer yandan Ak Partiye karşı yürüyecek kadar duygusal kopuş yaşayan 15 Temmuz gazileri...
İflas ve kopuş bir arada..!