Mersin’de dolaşıyorum. Rastladığım, konuştuğum kişilere nasılsın? Diye sorduğumda tek bir kişiden bile “iyiyim” cevabını almadım.
Esnafla dertleştiğimde bir tek esnaf işlerin iyi gittiğini söylemedi.
Köyde tek bir üreticinin halinden memnun olduğunu görmedim.
Dürüst iş insanları iflasın eşiğinde olduklarını beyan ederken adeta ağlıyorlardı! Yani yaşantısından memnun olan kimseye rastlamadım!
Aslında Mersin, potansiyeli yüksek, kültürel zenginliği olan, ticaret, tarım, turizm, bilgi ve teknoloji ile lojistik sektörlerinde çok önemli kaynaklara sahip bir kentti. Verimli toprakları vardı.
Antik çağın en zengin şehir devletlerine sahip olmuş, toprakları üzerinde milyonlarca insanın yaşamasını sağlayan en eski yerleşim yerlerinden biriydi. Kentte yaşayanlar son yıllara kadar mutlu ve refah içindeydiler…
Ama artık yoksul ve mutsuz insanların yaşadığı kentlerden biri haline gelmiş! Çöküntü yaşayan ülke ekonomisi galiba en fazla Mersin’i vurmuş. Varlıkları giderek küçülen Mersin, artık hemşerilerine yeterli hizmeti sunamıyor.
Göç bir yandan, yapılan yönetimsel yanlışlar diğer yandan ama asıl önemlisi, AKP iktidarının yandaş kayıran, milletin kasasını boşaltan dahası gerçek sorunları çözmek yerine keyfi ve saray saltanatına hizmet eden anlayışı, tüm kentleri olduğu gibi Mersin’i de sıkıştırıyor.
Mersin nüfusunun yüzde 30’u emekli, diğer yüzde 30’u ise çocuk. Yani ekonomik hareketlilik geri kalan yüzde 40 aracılığıyla gerçekleşiyor. Bu yüzde 40’lık iş gücünün yarısından fazlası da tarımda çalışıyor. Işin kötü yanı AKP ile birlikte tarımsal üretimde sürekli değer kaybediyor!
Son iki senedir iklimin değişmesi nedeniyle oluşan afetler, ürün rekoltelerini düşürdü! Narenciye, portakal, mandalina fiyatları son 10 yılda hep 40 kuruşta kaldı.
Bu durum ürününü pahalıya mal eden ama ucuza satan üreticiyi iyice yoksullaştırdı. Yoksul çiftinin çocukları topraktan ayrıldı. Ucuz iş gücü olarak sahillerde 1’inci sınıf tarım toprağını yok eden plansız, hesapsız inşaatlarda çalışmaya başladı.
Göç bir yandan işsizliği körükledi. Diğer yandan vasıfsız kişilerin uzmanlık isteyen işlerde çalıştırılması nedeniyle üretim düştü! Yaşadığı sorunlara ek olarak 300 bine yaklaşan Suriyeli sığınmacının Mersin’e yerleşmesiyle birlikte yeni ve ağır bir sorunla daha karşılaştı!
İnsan haklarının en kutsalı yaşama hakkına riayet eden Türkiye, 9 yıldır ülkede sığınmacı durumda olan ve maliyeti 40 milyar dolara ulaşan Suriyeli sonunu çözmek zorunda! Aksi takdirde, bir süre sonra çok daha büyük toplumsal çatışmayla karşılaşacak! Mersin’de konuştuğum tüm kişiler, Covid-19 salgınında AKP iktidarının yurttaşına yardım etmediği, sosyal devletin görevlerini yerine getirmediğini söylediler...
Ve tepkiyle eklediler; “Suriyelilere 40 milyar dolar harcayan devlet, işsizliğe çare bulacağı, açlığı önleyeceği, geleceğimizi güvence altına alacağı yerde bizden para istedi!”
Daha yakından irdelersek “10 yaşında Mersin’e gelen sığınmacı bugün 19 yaşında. Yurttaş ve tabii, seçme ve seçilme hakkına da sahip oldular! Ve bu gerçek Mersinlileri çok kızdırıyor!
Mersin’de dâhil olmak üzere tüm kentler sorunlar yumağı içinde ayakta kalmaya çabalıyor! Ancak kentlerin barışı sağlanırsa ülke barışı oluşabilir!..
Barış; değişik köken, dil, din ve mezhepten olanları, cinsiyet, yaş ve cinsel tercihi olan tüm farklılıkları kucaklamakla oluşur! Eskiden toplumsal barışın en önemli örneği Mersin’di. Zengin kültürüyle Akdeniz’in incisiydi. Maalesef şimdi bu özelliği kaybolmakta!
Kentlerin bu durumdan çıkması ve toplumsal barışa ulaşabilmesi ancak hak, hukuk ve adaletin oluşmasıyla mümkün!
Oysa AKP iktidarı yargıyı kendine bağımlı hale getirmek için her yolu deniyor.
Baroların yapısı değiştirilerek saraya bağlamaya çalışılıyor. Yani taraflı ve bağımlı bir yargı oluşturmanın her yolunu deniyor. Barolar isyanda! Bir ülkede adalet olmazsa yaşam olmaz! En sakin kentler bile bir zaman sonra karışır ve yağmalar başlar!
Tarsuslulara hizmet eden Belediye Başkanımız Dr. Haluk Bozdoğan maalesef Covid-19’a yakalandı, makamında karantinaya alındı. Bu hizmet emekçisine geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyorum.