Başlıktaki söz kadim bir Anadolu izlencesidir!
Yani bir bedduadır!
Kaç yüz yıllıktır bilmem ama Sultan Yavuzun yaptığı Alevi katliamlarına atfen söylendiğine dair rivayetler vardır ve hata onun bu acımasızlığına “ Xweda penceşire berde bedena te” ( Allah canına kanser düşürsün) diye de beddua edildiği bilinir ve “ şirpençeden” yani kanserden acı çekerekte ölür!
Bu coğrafyanın tarihi böyledir!
Bir Tanrısı vardır ve sürekli zalimler doğurur!
Geride sadece bir halk ve elleri duada!
İlginçtir!
Hep duaları kabul görmüştür bu halkların!
Nice Nemrut’lar boğulmuştur döktükleri kanda!
Bilin ki kalmaz zalime isli nefesi ve biriktikçe içindeki kurum, boğulacağı günler yakındır!
Denizlerin idamına ferman yazan adam, boğazına takılan ekmek kırıntısıyla nefessiz kalıp öldü!
Tüm katiller öyledir ve hepsi boğazındaki karanlığa saplanarak ölür!
Adam, fakir ve çaresizdi! Bir gün uzaklara gidip dilenerek bir torba buğday topladı!
Getirip kraç tarlasına ekti! Amaç biraz daha artırıp çocuklarına bir nebze olsun oradan ekmek çıkarabilmek!
Buğday başak verince çocuğuna: “ git oğlum, tarlayı bekle bir zarar gelmesin” diye!
Çocuk tarlayı beklerken bir de ne görsün, gökten adeta serçe yağdı ve başakları talan etmeye başladı!
Bir şey yapamayacağını anlayınca babasına koşup vaziyeti soluk soluğa anlattı!
Baba:
-Git orada otur oğlum, kuşlara da kalmaz!”
Çocuk hiç bir anlam veremeden gitti ve baktı ki bir tane alıcı kuş peydah olmuş ve serçelerin kafasını koparıp koparıp atıyor!
Çocuk tekrar babasına sevinçle koştu!
Bu sefer farklı bir heyecanla!
Baba yine istifini bozmadı “ git oğlum, o alıcı kuşa da kalmaz!”
Çocuk tekrar döndüğünde bir tek serçe kalmış ve kuş onu da kapmak için türlü manevralarla ardına düşmüştü! Çareyi bir çalıya sığınmakta buldu serçe! Alıcı kuş hızını kontrol edemeyerek çalıya daldı! Çalıdaki keskin bir dal göğsüne saplandı ve oracıkta can verdi!
Oğul hayretler içinde babasına koştu ve baba daha konuşmadan “ baba, alıcı kuşa da kalmadı!”
Kalmaz!
O kadar yürek yandı ki!
*****************
BEN İNANMIYORUM
Bu virüs meselesi çıktığında kapağı Adana’da bir çiftliğe atmış, sadece portakal bahçeleri ile haşır neşir olmuştum!
Çiçeklenme dönemleri müthiştir ve kimi zaman bu güzellikleri fotoğraflayarak bu sayfada da paylaşmıştım!
Aileden beni arayan herkes “ aman gelme, hata bir ihtiyacın varsa gönderelim” gibi hiç beklemediğim tekliflere de açık hale gelmişken, anladım ki Adana’dan virüs taşırım diye tüm köy diken üstünde!
Sanki Adana’ya virüs almaya gitmişim gibi!
Derken geldim ama köy de anam hariç herkes ortalıkta toz dumandı!
Anne yüreği işte “ gel oğlumu öpeyim” diyerek her zaman olduğu yerden, boynumdan öptü!
Sonra baktım ki kapı aralarında hızla geçen gölgeler var ve son kalanlarda kaçıyor!
Üç beş günün sonunda anladılar ki bende sıkıntı yok ve yavaş yavaş etrafım dolmaya başladı!
Dün akşam köyden şehre indim ki “ aman Allahım!”
Nerdeyse tek maskeli benim!
Tesadüf bu ya, dişlerini fırçalamıyor diye dedikodusunu yaptığımız arkadaşla kafa kafaya gelmez miyim?
Ben görmezlikten gelip karşıya sıvışmak isterken, o boynuma atlayarak “ vay gard aş nerdesin” diyerek iki yanağımı ağzına alarak, adeta somurarak öptü!
Bir an önce eve kaçacağım ama yok!
Beni tanıyanların hepsi o gün şehre inmiş!
Öpüle öpüle eve gelene kadar kan ter içinde kaldım!
Derhal dezenfekte ve duş işlemlerine başladım!
Banyodan çıkınca ferahlık gelmişti ama o da ne?
Hanım “ Yusufların yerine taşınan yeni komşu eşiyle seninle tanışmak istiyor!” demez mi?
Yapılacak bir şey yok “ buyursunlar” dedik!
Buyurdular!
Hanımefendi gayet kibarca ve sosyal mesafede kalarak kendini tanıttı!
Mustafa Bey, “ ya boş ver coronayı falan” diyerek elimi bir güzel sıktı ve bitişik nizam yanıma oturdu!
Derken yeni komşulara samimi davranmak gerekiyordu, kahkaha ve hapşırmalar duvardan duvara ve tekrar yüzümüze dönüp durdu!
Bir ara gözüm televizyona ilişti!
Asker uğurluyorduk!
Havaya ateş ederek ve de biri birimizi kucaklayıp havaya atarak!
Yok kardeşim!
Gerçekten bu virüs denilen meret olsaydı, şimdi hiç birimiz sağ dolaşmayacaktık!
Ya da bize işlemiyor!
Hani Aids çıktığında Karadeniz Rus Nataşa istilasına uğramıştı!
Doktor, Temele “ yabancı kadınlarla mı birlikte oldun?” diyerek hastalığı kaptığını söylemişti!
Temel göğsünü germiş “ he, hemi de hamsi yiyerek!”
Çünkü hamsi yiyenlere bulaşmayacağını biliyorduk!
Sanırım şimdi de nefesi küvetli bir hoca dua etti ki bu corona bize sökmüyor!
Ne de olsa Müslüman ülkeyiz!