İnsan yaşamı, sermayedar için sudan, havadan hatta attık çöpten daha ucuz, daha kıymetsiz, daha değersiz ve daha anlamsız bir ülkede yaşıyoruz. Attık çöpten kıymetsiz diyorum çünkü attık çöpün her ay düzenli faturalarla nakde dönüşen bir karşılığı var, oysa sıradan bir insanın sermaye için bu kadar bile bir değeri yoktur.
Çünkü 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte yürürlüğe konulan ekonomik sistem, emeğin ve emekçinin önemsizleştirildiği, buna karşın metanın ve paranın öne çıkarıldığı bir sistem olması haliyle doğuracağı sonuç ancak şu an yaşanan sonuç olurdu ve oldu.
Kırk yıldır insanı yok sayan bu acımazsız sistem iş başına gelen tüm iktidarlar tarafından kuralsız bir biçimde tahkim edildi. Çalışma yaşamıyla ilgili yapılan bütün düzenlemeler kazanılmış hakların gasp edilmesi, kuralların vahşileştirilerek sermayenin azgınlaşmasına yol açtı.
Ne işçi sağlığı, ne güvenliği nede güvencesi bırakıldı. Her şey sermaye ve patronun keyfine göre düzenlendi. Ağırlıklı sendikalar milliyetçilik narkozuyla saldırılara karşı sessiz kalırken duyarlı emek örgütleri de etkisiz kaldı.
Mevcut sistem için insanın değeri kendisi için yapacağı üretim yeteneğiyle sınırlıdır. Bir makine veya üretim bandının bir elemanı kadar kıymetlidir. Faydalandığı sürece bir anlam ifade eder. Yani ucuz emeğinden, alın terinden ve kanından palazlandıkça hatırlar insanı. Kişisel ve sınıfsal konforunun bir aracı olarak kullanır.
İnsanların yoksulluğu ve yoksulluğun gerisindeki acı hikâyenin, çaresizliğin, umutsuzluğun, sefaletin ve yorgunluğun, ölümün empatisi bile geçmez sermayedar ve himayecisinin kafasından. Kendisi için insanın değeri, verebileceği en düşük ücret karşılığında alabileceği en yüksek meta miktarıdır.
Maden ocaklarının derinliğine gömülen insanların cansız bedeninden çok üretilen maden tonajı kendisi için daha anlamlıdır. Havai fişek üreten fabrikanın departmanlarında parçalanarak yanan işçinin cesedinden çok o fabrikanın aralıksız üretime devam etmesi esastır. Çünkü aynı fabrika daha önce defalarca benzer facialar yaşanmasına rağmen fabrikanın kapatılması yerine üretimin devamlılığı esas alınmıştır.
Üretim tezgâhlarında uzuvları kopmuş çaresiz emekçilerin yarılanmış organları, Fişek ve mühimmat fabrikalarında yanmış parçalanmış cesetler dayanışma yemeği kadar ilgilendirmiyor bay sermayedar ve himayecileri olan muktedirler için.
Kendisine ait herhangi bir işletmede çalışan bir İnsanın bütün yaşamı, geride bırakacağı acı hikâye ile birlikte gözü yaşlı ailesi eşi ve çocuklarının, ek maliyet diye kaçındığı cüzi bir masraf, ihmal ettiği küçük bir önlem yüzünden yok olması ödeyeceği birkaç kuruş tazminat kadar ilgilendirmiyor bay sermayedar ve arkasındaki muktedirleri. Düşündükleri tek, şey ne kadar, sömürürüz emeğini, ne kadar az ücretle çalıştırırız, ne kadar düşürürüz maliyetini, ne kadarını keseriz tazminatını, ihbarını ve kıdemini.
Sakarya’nın Hendek ilçesindeki Havai fişek fabrikasında meydana gelen patlamada ölen yedi işçi ne ilk ne de son ölümler olacak.
Fabrikadaki patlamadan sonra patlamamış mühimmatı kamyonla taşıyan 3 jandarma görevlisinin öldüğü gibi, Soma Maden faciasında ölen 301 işçinin son olmadığı gibi. Her gün ortalama eksiksiz beş işçinin işleri başında öldüğü gibi devam edecek bu vahşi kıyım.
Yapılan tek şey törenli törensiz “ilahi kader” denilerek toprağa düşmeye devam edecek ucuz emeğin ucuz insanları..