Ülkenin içinde bulunduğu durum giderek kötüleşiyor.
Ayasofya Camii’ni yeniden cami olarak açmaktan daha vahimi 1934’de müze yapılması için Atatürk’ün aldığı kararla ülkeye ihanet ettiğinin açıklanmasıdır!
Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan Lozan Antlaşması’nın kabul edildiği 24 Temmuz günü ilk namazı kılmak, Anayasa’nın hepten askıya alınması demektir.
“Lozan tartışılmalıdır” sözünü eden İktidar, Ayasofya oyunu ile hedefine ulaşmak için önemli bir adım atmaktadır!
Sonraki adımın hilafet olduğu seslendirilmeye başladı bile!
Diyanet Başkanı’nın konuşmacı olduğu ve AKP’li belediyelerin desteklediği toplantılarda “şeriata dayalı bir devletin anayasası” tartışmaları sürüyor!
Son adım şeriata dayalı bir din devleti kurmak!
Tabii önce halifelik postunun belirlenmesi gerekecek…
TBMM, 3 Mart 1924 günü çıkardığı yasayla halifelik makamını kaldırdı.
AKP’liler, “TBMM yalnızca son halife olan Abdülmecid Efendi’den halifelik unvanının alındığını iddia etmekteler. Dolayısıyla Halifelik kalkmamıştır ve TBMM tekrar halifelik unvanını oluşturabilir!” iddiasındalar!
Yani AKP’ye göre halifeliğin alt yapısı var.
Artık karar Meclis’teki çoğunluğa kalmış durumda!
“2023 hedefimize ulaşmaya az kaldı! “ Sözlerinin ne anlama geldiğini herhalde şimdi daha iyi anlayabiliriz!
★★★
Türkiye böyle vahim bir döneme girmişken CHP’nin yaklaşan kurultayı topluma umut ve cesaret vermelidir!
CHP antiemperyalist misyona uygun bir şekilde değiştirilen demokrasi dışı rejimle mücadele etmelidir!
Çağdaşlıktan uzak, dini referanslara dayalı yaşam biçimine direnmelidir!
Şeriat hukukunun Cumhuriyet hukukunun yerine konulmak istendiği bir konuma CHP karşı çıkmayacak da kim karşı çıkacaktır?
Peki, CHP böyle mi yapıyor? Hayır!
Aksine sorunlar yumağıyla kurultaya gidiyor.
Covid-19 salgının sürdüğü bir durumda 1300 delegenin yalnızca 900’ünün girebildiği bir salonda yüksek sesle konuşulmadan 4 saat sürecek bir kurultaydan iktidar mesajları vermeye hazırlanıyor!
Ayrıca, tüzüğe rağmen “Onur Kurulu üyelerinin” salona değil de dışarıdaki bir çadıra alınması saygısızlıktan öte parti emekçilerine, mirasına ve parti hafızasına yapılan bir hakarettir!
O zaman şu soru akla geliyor!
Sade üyelerin giremediği, delegelerin tamamının oturamadığı, halkla bütünleş ilmeyen, basının ayrı çadırda, PM adaylarının başka çadırda oturduğu bu kurultay niye yapılıyor?
Kurultay SPY ve CHP tüzüğüne göre bir yıl daha uzatılabilecekken neden kapkaç anlayışıyla aradan çıkarılmaya çalışılıyor?
Sol bir parti, ideoloji, örgüt ve eğitimli üyeden oluşur!...
Söz ve karar hakkı üyeden yukarıya doğru çıkar. Lider partinin sadece sözcüsüdür!
Bilinmeli ki; “Parti içi hukukun ve demokrasinin varlığı Türkiye içinde demokrasi ve hukukun güvencesi olacaktır!
Kurultay bu ilkelere uygun bir sonuç çıkarabilecek midir?
Doğrusu umutlu değilim.
CHP’nin değiştirilen genleri toplumda infial yaratıyor.
Çünkü CHP, laik demokrasi, hak, hukuk ve adaletin olmadığı, eşitlik ve barışın kalktığı, dolayısıyla yaşamın zorlaştığı bir dönemde halkın sığınacağı, güveneceği bir liman olmaktan çıktı.
CHP iktidar olma iddiasını kaybetti. Millet İttifakı’nın iktidarı için çalışır durumda.
Seçilecek PM üyelerinin bile Babacan, Gül, ya da Davutoğlu ile uyumlu olmaları isteniyor.
Özal’ın yolundan giden, Davutoğlu’yla aynı düşünen, turban meselesinin ülkenin 30 yılına mal olduğunu söyleyen, laiklik tehlikede değil diyebilen CHP; ilkeleri, misyonu ve solculuğundan vaz geçmiş demektir.
Kazanılan CHP’li belediye başkanları mutlaka başarılı olmalı.
Halkla kucaklaşmalı. Hizmet ve anlayış farklılığını göstermeli ki, CHP tek başına iktidar olsun.
Ancak belediye başkanlarını kurultayda parti içi iktidar için kullanmak, onları CHP’nin umudu olmaktan çıkarıyor…
Dost acı söyler. Gördüklerimi yazdığımda, hizip adına konuşanlar hep “Şimdi zamanı mı? Tam da iktidar olacakken!” gibi sözler söyleyerek işi geçiştirmeye çalışıyorlar!
Onlara soruyorum. Sorunlar kurultayda tartışılıp çözülmeyecekse ne zaman çözülecek?
Dilerim ki inatla yapılması istenilen bu kurultay halka umut verir.