Hani “ amaç vatana hizmet” deriz ya!
İşte o hizmeti en çokta Milletvekili olarak yapmak isteriz ya!
İşte bu aşkla bir şekilde Meclis’e kapağı atarız ya!
Sonra yürüyüşümüz dahil her şeyimiz değişir!
Asıl amacın vatana hizmet olmadığını oraya gidenler çok iyi bilir de, nedense biz oy verenler bir türlü bilemeyiz!
Her türlü yanlışa parmak kaldırıp yasa onaylatanların oraya niçin kapak attıklarını iyi bilmek gerekir!
Tabi bunları yazarken çok az sayıdaki duyarlı vekilleri tenzih ediyorum!
Yaşamı boyunca hiç bir şey üretmeyenlerin oraya gidip bir şeyler üretmelerini beklemek zaten hamlıktır!
Zübüklük ve hokkabazlık yaparak bir yerlere yürümek bu ülkede en kolay olandır!
Donanımlı ve üst kişilik vasfı taşıyan insanların ar damarı buna müsaade etmez!
Etmediği için de bu insanlar bir köşede sessiz ve sadedirler!
Değerleri ve kurumları kullanarak kendilerine alan açmazlar!
Buldukları her vekilin yakasına yapışıp onlarla resim çekmeyi bir marifet saymazlar! Çünkü bilirler ki “ kimse senden büyük değildir, kendini küçük görmediğin sürece!”
Kısacası Meclis’e kapak atılmıştır! Ülkenin ormanları mı yanmış, döviz tavan mı yapmış, her adım başı öldürülen kadınların kanları cadde boyu mu akmış, bunların hepsi hikâyedir!
Ömrün sonu kıyak bir emekliliktir ve şu an tatile girilen bir bayramın tatlı ikramiyesidir!
Sonrası bir deniz kıyısında tatildir ki vatan hizmetinin yapıldığı en iyi yerdir!
Kusura bakmayın!
Hiç bir dönem de böyle olmamıştı!
Hiç bir dönem parlamentoyu böyle anlamsız kılmamıştı!
Hala Aliceniz oyunları ile kongreler yapıp kendinizi adeta ölümsüzleştiriyorsunuz!
En üst faşist söylem ve eylemleri yapıp bir de Deniz Gezmişe ağıt yakıyorsunuz ya!
İnanın yüzünüze hangi deri çekilmiş merak ediyorum doğrusu!
Ve kusura bakmayın, hiç bir dönem böylesi bir iki yüzlülük yaşanmamıştı!
**************
ÇAĞA DİRENMEK
İnsan denilen bilinmez yeryüzüne ayak basar basmaz, doyumsuzluk serüvenine etrafını yiyerek başlamıştır!
Tıpkı bir tırtıl gibi!
Bulunduğu ağaçların yapraklarını yiyecek ve oradan istediğini elde ettikten sonra yeni bir yaşam için kozaya bürünecek ve gününü tamamlayınca bambaşka bir canlı olarak evrendeki yaşamına devam edecek!
Bu, insanla bir kelebeğin yaşam döngüsünün pek benzer olmadığını netleştirse de yok etme ve yaşamak adına büyük bir benzeşim gösterir!
İnsanlık serüveninde aklın ve zekânın önemi büyüktür!
Akıl ve zekayı bir tarafa iten toplumlar kaderci ve hurafe ikliminin sadece yığınlarıdır!
Taşıdıkları beyin onları ileriye itmez ve bu nedenledir ki sürekli geçmişin tekrarına düşer ve orada çok geri gitmeyi istemeseler de patinaj yapmayı bir erdem ve üstünlük sayarlar!
Tıpkı şu anda bizdeki Osmanlı hayranlığı gibi!
Nedir o kılıç, gürz kuşanmalar?
Bu topraklara matbaanın üç yüz yıl sonra gelmesine sebep olan Osmanlı’dan bahsediyoruz!
Hal böyle olunca aydınlanma ve ilerlemede geriye ket vurmuşsun ve şu an dünya liginde alt sıralarda debelenmenin sancılarını yaşıyorsun!
Kısacası hala çektiğimiz sancıların temelinde bu vardır!
Şimdi onlara özlem duyan ve ülkede iktidarı elinde bulunduranların yapmak istediklerinin onların yaptıklarından hiç bir farkı yok!
Dijital dünyaya kafa tutarak sosyal medya erişimlerini zaptı rapt altına almaya çalışmak yitirilmiş bir aklın gövdenin anlamsızlıklarına söz geçirememekten ötesi değildir!
Artık karıncanın tepesine bile lazer güdümlü füze atan bir dünyaya karşı kılıç kalkan oyunu oynamanın bundan başka izahı yoktur!
Bunu orta çağ karanlığı ile örtüştürmeye kalkmanın bir getirisi de olmayacaktır!
Günümüz gençliği buna müsait değildir!
Orta yaş üstü kuşağın bir eğitimsizlik garabetiyle bugünlere kadar taşınması sana bir nebze iştah kabartabilir ama gerçek bu değildir!
Gerçek, şu an yaşadığımız dünyadır ve artık beş yaşındaki çocuğun bile elinde oyuncak gibidir!
Bu oyuncağı almaya kalkarsan, hiç bir sesi durduramazsın!
En çok da çocuk sesini!
Hani padişah karısına demiş ya “ söyle karıcığım, dünyada benden korkmayan var mı?” diye!
Karısı “ var” deyince, öfkeden yerinden fırlamış ve o şiddete kundaktaki bebek uyanarak ardı arkası kesilmeyen bir ağlamayla cevap vermiş!
Öfkelenen padişah “ çabuk sustur şunu” deyince “ bak işte demek ki senden korkmayanlar var, buyur sen sustur!”
Susturmak istiyorsun!
Yapma!
Ağlatırsan durduramazsın!!
*************
HİLAFET
Mustafa Kemal, din işleri ile devlet işlerinin bir birine karışmaması için “ Laiklik” diye sözde bir ilke getirdi ama hilafetin yerine getirilen Diyanet İşleri daha beter bir ayrıcalıktı ve bu ayrıcalık hiç bir zaman devlet işlerinden burnunu çekmedi!
Gelen tüm iktidarların birinci referansı Diyanet ve cemaatlerdi!
Bugün vergi verip inanç hizmeti almayan Alevilere sorarsan, Mustafa Kemal kendileri için bir kurtarıcıdır!
Bilmezler ki bugün o hizmetleri alamıyorlarsa bunun temelinde onun kurduğu diyanetin rolü vardır ve yine onun kurduğu cumhuriyette hala bir Alevi vali, kaymakam, emniyet müdürü ve daha ları yoktur!
Temelleri sağlam atılmayan bir cumhuriyet sürekli yerinde oynayan bir diş gibiydi ve hep ağızda ağrı yaptı ki her on yılda bir yapılan ve her seferinde de ülkeyi elli yıl geriye götüren darbeler bir açmazdı!
İlginçtir, her darbe sonrası bu ülkede en çok siyasal islam gelişip serpilmiştir!
Fetullah Gülen bu işte sıyrılıp bu günlere kadar gelen bir Amerikan projesiydi!
Türban ve benzeri siyasal mühendisliklerin hepsi bu ara dönemlerden sonra gelen iktidarların ısıtıp ve bizim cesaret edip karşı çıkmadığımız yanlışlardı ki şimdi karşılığını “ Hilafet” naralarıyla alıyoruz!
Peki, Hilafeti kim destekler?
Birincisi Hiç bir Arap ülkesi desteklemez ve Arap kökenli olmayan bir Halife’ye de biat etmezler!
İkincisi, sürekli “ dış güçler” diyerek dibinde ağladığımız emperyalist güçlerdir ve bunun en büyük isteklisi de Amerika’dır!
Kanıt mı?
İşte Fetullah Gülen!
Diğeri İngiltere ve Fransa dır!
Bu ülke güçlü bir Türkiye’yi hiç bir zaman istemez ve istemedi de!
Sorunlarını çözmemeyi en çok bu iki ülke istemiştir!
Siz bakmayın Fransa’nın Kürt’lere şirin göründüğüne!
Bu şirinlik çözümsüzlüğe taş koymaktır ama anlayana!
Ya da daha kısa bir özet yapayım; hiç bir ülke başka bir ülkenin güçlenmesini istemez!
Çünkü sömürü ve pazar alanı daralır!
Kısacası bu ülkeye “ Hilafet” gelir mi?
Vala ben bilmem, Amerika bilir!