Biri bize, “bana devleti gösterin veya devlet denilen şey her neyse ona ellerinizle dokunun” diyecek olsa, ona somut olarak neyi gösterebilir veya neye dokunabiliriz acaba?
Siz ne der, ne düşünürdünüz bilemem, ama ben kendi adıma elime anayasa kitapçığını alır, ona, işte devlet, derim.
Gerçekten de devlet dediğimiz şey, sonuçta kurallar ve o kuralların oluşturduğu kurumlardan başka hiçbir şey değildir.
O kurallar ne kadar doğal-evrensel hukuka uyuyorsa, o devlet de o kadar iyi ve meşru bir devlettir; hukuka uymadığı oranda da mafya veya çeteden farksızdır.
O halde şayet ortada bir kutsal varsa o da devlet filan değil; tamamen kurallar yani hukuktur.
*****************
Abartmıyorum; aynen böyle...
Beyaz Zambaklar kitabını bilirsiniz; belki bir çoğunuz okumuştur da.
Ben yeni okuyorum. Finlandiya’nın 1800’lü yıllardan bugüne nasıl geldiğini anlatıyor.
Müthiş bir başarı hikayesi...
İki milyon nüfuslu, bataklıklardan meydana gelen, soğuk, ne tarıma elverişli ne de doğal kaynakları olan, gah İsveçin gah Rusya’nın yönetimi altında kalan biçare bir ülke.
Peki, nasıl olmuş da bu güne gelmiş?
Tabiki Karadeniz’de doğalgaz bulmamışlar; ondan önce adaleti, vicdanı, hukuku, ahlakı ve bütün bunlar için gerekli olan doğru bir eğitim sistemini keşfederek.
Abartmıyorum; aynen böyle...