İnsan doğar, büyür ve ölür!
Bu bütün canlılar için genel geçer bir kuraldır!
İnsanın merkezi mekanizması beyindir!
Müthiş bir donatır ve tabi zamanla sizinle beraber o da yıpranır, artık sağlıklı işlevi yavaş yavaş sekteye uğrar!
Bu nedenle bir çok işte “ akli meleke” denilen bir rapor istenir ve en çok da atmış beş yaş üstü kişilerde aranan bir durumdur!
Aranır da!
Nedense dünyayı yönetsin diye de iplerimiz atmış beş yaş üstü kişilerdedir!
İşin bu tarafı orada kalsın. Bir de yaşlanmaya bağlı olmadan yitirdiğimiz akli melekelerimiz var ki tedavisi asla mümkün değildir!
Bu durum genelde baskı toplumlarında olur ve beyin otomatik olarak korkuyu seçer!
Tıpkı bizim gibi!
Bütün toplum yitirilmiş bir akıl sağlığından ötürü gayet mutlu görünüyor!
Baksanıza çöken uzaktan eğitim sistemine Bakan “ iyi ki çöktü, bu bizim için iyi oldu” diyor!
Düşünebiliyor musunuz, bina üzerinize çöküyor, ölen ölüyor, gerisi haşat ama site yöneticisi sırıtarak “ çok iyi oldu, bari yerine yenisini yaparız” gibi bir şey!
Daha düne kadar az buçuk umudum vardı ve baktım ki elektrik, gaz, bir ayda yüzde elli artmış ve kimsenin umurunda değil, üstüne bir de faiz gelince Müslüman damarımızda istifini bozmayınca meseleyi hemen anladım!
Akli meleke diye hiç bir şeyimiz kalmamış ve beyin tam takır!
Bunu en iyi teyit eden de “ Bay Kemal” oldu!
Be adam!
Dünyada işlesin diye hiç bir muhalefetin eline bundan daha büyük açık geçmez!
Ama bizim ki çıkmış “ her oyun başı bir deste kâğıt açın ve öyle oyun oynayın” diyor!
İşsizlere, açlara kahvehane önerisi!
Ülke böylesine savrulmuş ve artık şarlatanların, profesörüm diyen lak lakçıların açık cirit alanı haline gelmiş, bizimkinde tık yok!
Reisin “ Milet bahçelerine” taze deste kâğıt kararak koşuyor!
Bakın!
Mevsim itibarı ile insanlar köylerinden derip topladıklarıyla az buçuk tencereyi kaynatıyor!
İki ay sonra o da bitecek!
Yokluk, yoksulluk zaten kapıdaydı!
Elde avuçta yok ki sahip çıkasın!
Bu tür durumlarda umut verici bir cehalet iklimine savruluruz!
Beyin her şeye inanır ve artık sizin kontrolünüzde değildir!
Dün teyzem aradı “ beni çok özlediğini” söyledi!
Durup dururken hayıra alamet değildi!
“ Buyur, canım teyzem hemen gel, bak kahvaltıyı biz de yapacağız...”
Teyzem, dede kızıdır ve çevresinde “ ana” olarak bilinir!
Hatırı sayılır inananı vardır ama bir türlü bana söz geçiremedi!
Geldi!
Koronadan dolayı sarılmadı ama peş peşe dualarla beni sarılmaktan beter etti!
Kahvaltı bitti, iş keyif kahvesinde ve sohbet devam ederken korktuğum başıma geldi!
Teyzem son bir haftadır bizi rüyasında görüyormuş ve beş kişilik bir aileyiz, her birimize bir kurban düştüğünü söyledi ve “ hemen kesin” dedi!
Bizimkinin kanı çekildi ve sanki hemen kesmezsek bir felaket olacakmış gibi dönüp bana anlamlıca baktı!
Neyse teyzeyi yolcu ettik, başladık biz bize kavgaya!
Yahu bir kurbanlık iki bin lira, beş tanesi eder on bin lira, nereden nasıl getireyim?
Şimdi ne dinsizliğim, ne de hiç bir şeye inanmamışlığım kaldı!
Bugün teyzeyi arayıp rica minnet bire indirirsem belki!
Yoksa zaten sıyırmıştım, geri kalanı ile koyun sürüsüne karışıp hayatın tadını çıkaracağım
*******************
HAYRET DOĞRUSU
Akşam sayfama bir göz attım, yüzlerce tanımadığım isim ve kabul etmediğim halde, bu kadar kişi sayfama nasıl sızmış, ya da nasıl yerleştirilmiş hayretler içerisinde kaldım!
Başladım temizlemeye ve geriye dokuz yüz civarı kaldı!
Anladım ki şu sanal dünyada siz sayfayı yönetmiyorsunuz, isterlerse istedikleri şekilde sayfanızı yönetiyorlar ve istedikleri kirliliği bulaştırıyorlar ve belki de bunu “ bir gün zamanı gelir” diye yapıyorlar!
Hele az buçuk bilinen bir isimseniz, gel de çık işin içinden!
Sonra baktım ki tanıdık isimlerden üç beş sayfa daha oluşturup, listeye sokmuşlar!
Bunlar genelde politik isimler ve demek ki hiç birimizin sayfası güvende değil!
İnsanına suç oluşturmak gibi bir çabayı zaten biliyordum!
Yargılandığımızda dosyamızda hiç duymadığımız, bilmediğimiz sözcüklerle karşılaşmıştık!
Sonra bunların sana ait olmadığını ispat etmek için kırk dereden su taşıyorsun!
Ya da yaptıklarının bir demokratik hak olduğunu ve “ Türkiye’nin demokratik, laik ve sosyal adalet üzerinde vatandaşını gözetleyen, kollayan bir devletin adı olduğunu”Tekrarlayıp duruyorsun ama ne fayda!
Yazdıklarını götürüp bir örgütün kucağına atıp seni ordan cezaya razı ediyorlar!
Sonra beş yıl, on yıl geriden birçok şey taşıyıp dosyanıza koyuyorlar!
Hani devletin birinci görevlerinden biri suçu önlemekti?
Yani ortada bir suç ya da meyil varsa neden o zaman önlemedin?
Ya da “ bırakın daha çok suç işlesin ve biz bunun canına iyice okuyalım” diye bir durum mu var?
Hukuk, normları ile bellidir!
Uygulamadığınız zaman ortaya adaletsizlik çıkar!
Adaletsizliğin olduğu yerde güven ortamı yoktur ve sonu anarşizim dir!
Eğer bir ülkede adalet, talimat iklimine girmişse, fırtınası acı olur!
Devlet yönetme anlayışı ciddi sorumluluk gerektirir!
Almanya da çocuğa tokat atan polise derhal dava açılıyor!
Çekya da salgını önleyemedi diye bakan istifa etti!
Ya bizde?
Neyse söyletmeyin beni!
Bugün ben ben de değilem!
*******************
BİZ NEDEN BÖYLEYİZ
Ülke yangın yeri ama et görmemiş dişimizi ha bire kürdanla karıştırıyoruz!
Aslında izleyenler farkına varmasa o kürdanı ekmek niyetine çiğneyip yiyeceğiz, çünkü artık içgüdülerimiz ağzımıza ne düşerse onu yemeyi kar sayıyor!
İşsizlik, geçim sıkıntısı, fren tutmayan döviz ve karşılığında yarattığı tahribat kimin umurunda?
Kiralar asgari ücret seviyesine ulaştı ve iç işleri bakanı “ memurlar, İstanbul ve Bodrum gibi yerlere gitmek istemiyor, çünkü kiralar çok yüksek” diyor!
Allah var, ben “ ey Kılıçdaroğlu sen bu kiraları yükselt, seninle hesabım yakındır” demeyi bekliyordum, demedi! Bu ülke adına güzel bir gelişme!
Diğer yandan çok milliyetçi ve büyük vatansever Bahçeli, müthiş fikir ve hedef göstermelerine devam ediyor, o devam ettikçe anında icraat devreye giriyor ve biz demokrasi merdivenini üç beş basamak birden atlayarak dünyadaki uygarlık sandalyesinde en öne oturuyoruz!
Tüm bunlar olurken, şahsen aynı şeyi Bahçeli’den de bekledim! “ Ey Kılıçdaroğlu, sen seksen milyon dolar rüşveti Kandil’de kime teslim ettin” diye?
Öyle ya, böyle bir iddia var ve “ Hayırsever Zarrabın” rüşvet defterinde böyle yazıyormuş!
Her seferinde bu ülkenin önüne sürülüp, sonra geri çekilen bu iddiaların ardında ne var? İddia edilen bu rüşvet ağına kimler düştü ki her seferinde bize “ bak haa!” gibi bir tehdit mi savruluyor?
Bunu üç beş kişi aldıysa, onları bulup yargıya teslim etmek varken, neden seksen beş milyon insanın geleceğini bu üç beş kişiye heba ediyoruz?
Dahası bu iddia varken neden çıkıp kamuoyunu aydınlatmıyorsunuz?
“Böyle bir şey yok” deyin!
İnanır gideriz!
İnanmak konusunda üstümüze yoktur!
“Beni Başkan yapın dövizin canına okuyayım” dediniz ve biz inandık, sizi de Başkan yaptık!
E, şimdi durum göz önünde!
Sevgili Maliye Bakanımız “ dünyada en iyi ekonomi bizim” diyor ve hepiniz benim gibi İnanmıyor musunuz?
İnanacağız!
Bizim görevimiz inanmak!
İnanmayanlar külli kâfirdir!
Dinimiz böyle emrediyor!
Abdullah abi ( Karaca) sen de İnan!
Bak bir ayağın çukurda, sonra demedin deme!
Yalnız iki gündür acayip şeyler oluyor ve kendi içlerinde biri birine inanmamak gibi bir durum hortladı!
Adalet Bakanı, Soyluya gereken yanıtı verdi ve kimilerine göre üstü örtülüydü!
Hayır, örtü falan yoktu ve düpe düz “ otur, oturduğun yerde” dedi!
Sonra geçte olsa Anayasa Mahkemesinde bir yetkili ciğer mi yedi ne, çıkıp “ Anayasa mahkemesi kararlarına öyle kimse dil uzatamaz” babında bir şeyler söyledi!
Tüm bunlara baktığımda bildiğim Süleyman Soylu böyle şeylere gelmez, tası tarağı toplayabilir, tabi bilge devlet adamımız “ nereye gidiyorsun, otur oturduğun yerde” demezse!