Dünya Çin in bir şehrinde ortaya çıkan ve Dünya yı kasıp kavuran Covid-19 virüsü ile titreyip ülkemizde günde onlarca Dünya da binlerce insanın ölümünü tüm Dünya ibretle ve acılarla görüyor izliyor. Yani Ülkemizin ve dolayısıyla Dünyanın bu gün itibarı ile birinci gündemi Covid-19 virüs.
Virüsün dışında yine ülkemizin ve Tüm Dünyanın ikinci gündemi de işsizlik.
Üçüncü Gündem de Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi demokrasi.
Şimdi bu çok önemli üç gündem maddesini tek tek ele alacak olursak
COVİD-19; Tüm Dünya sağlık örgütleri can siperhane bu mikropla mücadele ediyor etmesi de gerekir. Bizim de sağlık bakanlığımız 15 Mart 2020 itibarı ile bu mikropla mücadele ediyor gibi görünüyor ancak aslında bütün organizasyonlar sarayda yapılıyor ve sadece orada alınan talimatlar halka yansıtılıyor.
Şu gün itibarı ile resmi sağlık bakanlığının açıklamasına göre 8 bine yakın insan ın hayatını kaybettiği söylenirken başka kurum ve kuruluşlarda bu rakamın açıklanın 3 – 4 katından da fazla olduğu iddia edilmektedir.
Tabii bunlar ülkemizin genel sorunu. Özel olarak Malatya ya dönecek olursak Pandemi ile mücadele nasıl ve ne şekilde yapılıyor şöyle bir göz atacak olursak.
İlimizde daha önce beş hastane vardı.
- Turgut Özal tıp merkezi
- Eski SSK hastanesi
- Eski Devlet hastanesi
- Askeri hastane
- Devlet hastanesi ( son yapılan araştırma hastanesi.
Aslına bakarsanız ve normal gözlükle tarafsız bir şekilde bakacak olursak Malatya gibi bir şehir de bu kadar hastanenin bulunması özellikle bu pandamı döneminde önemlidir.
Gel gör ki görünen o ki bu hastanelerin üçü SSK, Eski devlet ve Askeri hastane atıl durumda ve ya tam da pandamı döneminin en hızlı yayıldığı bir süreçte Yeşilyurt belediye binası yapılmak üzere yıkılmış durumda. Malatya gerçekten belki de Türkiye de en çok mikrop yayan yayılan bir il. Bunu yerel yöneticiler her beş vakit namazlarda önce camilerde anons ederek bildirirken neden hastaneler yıkılır gerçekten merak ediyorum.
Yineliyor ve özellikle tekrarlıyorum Pandamı hastalığı ile mücadele sürecinde uzun süredir hizmet veren eski SSK hastane binası en çok değerlendirilmesi çalıştırılması orada ki tüm tıbbi malzemeler kullanılması gereken bir zaman da yıkılması yerle bir edilmesi gerçekten düşündürücüdür manidardır.
Eski Devlet Hastahanesi her ne kadar bu süreçten önce yıkılmış arazisi bir takım başka işlerde kullanılmak istenmiş ise de onu kalemine uyduramadılar ve tekrar hastane yapılıyor ancak yine diyorum en çok hastaneye ihtiyaç duyulan şu günlerde kaplumbağa hızı ile işlerin yürüyor olması da çok garip.
Aynı şekilde ilimizde 2. Ordunun yerleşik olması nedeni ile yeşil tepe bölgesinde bir askeri hastanemiz var dı. Bu hastane her ne hikmetse birkaç yıldır atıl durumda bir şekilde içerisinde ki tıbbi malzemeler de dahil olmak üzere çürümeye terk edilmişti. Son zamanda ki duyumlarımıza göre o hastanenin binası ve arazisi adalet kanlığına devredilerek adliye binası yapılmasına karar verilmiş.
Evet, Malatya’nın bir büyük adliye binasına ihtiyacı var olmalı yapılmalı.Buna hiçbir itirazımız yok olmaz olamaz.
Ancak ülkede sağlık anlamında nerede ise sıkıyönetim ilan edilecek duruma gelinmiş yaygın bir mikrop var. Bununla sağlık kuruluşlarında ki insan lar sağlık emekçileri doktorlar hocalar ilgilenecek ve sağlık la ilgili çalışmalar yapacak hastalarını yatıracak yer ve mekân ın en çok fazla ihtiyaç olduğu bir süreçte hastane atıl durumda bırakılır sağlık hizmetinde yoksun bırakılır mı yav arkadaş hayret ki tam hayret.
Böyle olumsuz bir sağlık çalışması pandeminin en çok mücadele edilmesi gereken sürecin de şu günlerde böyle karartılması ülkemizde yaşayan halkımıza haksızlıktır.
Peki bu kafa bu düşünce ve bu anlayışla ülkede tam ve doğru bir şekilde pandemi mücadelesi verilir mi bana göre çok zor verilmez verilemiyor.
**
İkinci konumuz işsizlik. Bu ülkede işsizliği önleyen istihdam yaratacak bütün kurum ve kuruluşlar ne yazık ki satıldı. Çarçur edildi.
Tüm Türkiye genelinde bütün kurumlar kuruluşlar binaları arazileri ile satılırken ilimiz özelinde de Atatürk Cumhuriyetinin Malatya’mıza hediyesi olan ve her üçünde de üç vardiyalı çalışırlar ve en az üç fabrikada 10 bin kişi çalışırdı.
Şeker, Tekel ve Mensucat fabrikaları.
Bu fabrikalar sabah 7 öğleden sonra 15 ve gece 23 olmak üzere üç vardiya çalışırlardı. Bu saatlerde işçiler dağıldığında şimdiki sıtma pınarı semtimiz bayram havasına döner esnaf bayram ederdi.
Maalesef AKP iktidarı ile birlikte tüm diğer illerde ki büyük küçük kurum ve kuruluşlar gibi bunlarda birilerine peşkeş çekildi de desek iddiamız tartışılır. Şimdi bu üç fabrikadan ikisinin yerine AVM ler yapıldı şeker fabrikasının da arazisi bölük pörçük dağılıyor.
AVM yapılan iki fabrikaya karşılık biri Akçadağ da diğeri Doğanşehir de olmak üzere ceza evleri hapishaneler uygun görülmüştür
İşsizlikte almış başını gidiyor. Maliye bakanı damat bey diyor ki çok ciddi çalışıyoruz 2023 te işsizlik %10,3 olacak. Şu an işsizlik gayrı resmi rakamlara göre %20 lerin üzerinde
Damada İnanalım mı? Siz bilirsiniz
******
Üçüncü konumuz Demokrasi. Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi.
Yukarda açıklama ya çalıştığımız Pandamı Süreci De İşsizlik İstihdam Sorunu da çok önemli hayati olaylar. Demokrasi başlı başına bir sorun. Demokrasinin olmadığı yerde diktatörlük olur faşizm olur tek adamlar olur.
Demokrasi tanımında da belirtildiği gibi “ ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim “ dir diyor.
Peki, ülkemizde bu eşitlik ülkemizde halkın özgürce seçtiği temsilciler var mı?
Bu ülkede AKP iktidarı 20 yıllık iktidarı sürecinde ne yazık ki demokrasiyi katletmiş kendisi gibi düşünmeyen kim olursa olsun seçilmiş yazmış düşünmüş siyasetçi kim varsa yeni yaptıkları her geçen gün çoğalan ceza evlerine hapislere atmıştır atmaktadır.
Biliyoruz ki hukuk devletinin ve demokrasinin en temel ilkelerinin ortadan kaldırılmasının yıkıcı sonuçları, sadece hedef tahtasına konulanları değil, toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir.
Bu nedenle demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını, eşitliği, özgürlüğü ve adaleti ısrarla savunmak da her bireyin, her demokratik kurumun topluma karşı en temel sorumluluğu olmuştur.
Bizler, hukuku yok sayan, siyasal alanı kutuplaştıran, seçmen iradesini gasp eden, muhalif partileri düşmanlaştıran bir yönetim aklı karşısında herkesi daha fazla dayanışma içerisinde olmaya çağırıyoruz.
Halkların Demokratik Partisi’ne ve Halkların Demokratik Partisi seçmenlerinin iradesine yönelen düşmanlaştırıcı politikaların son bulmasını, güçlü bir parlamenter sistemin ve diyalogun demokrasi için olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
Yaşanan hukuksuzlukların bir an önce son bulmasını ve hepimizin demokrasi, toplumsal barış ve hukuk devletine acil ihtiyacı olduğu gerçeğinin görülmesini istiyoruz.