Havalar iyice serinledi. Eylül ve Ağustos’tan eser kalmadı. Yaz yerini şimdilik tatlı bir serinliğe bıraktı ama kış telaşı çoktan başladı yoksullar için. Yoksullar için diyorum çünkü varsıllar için değişen pek bir şey olmayacak her mevsim bahar gibi.
Yoksullar için işler kolay olmayacak bu kış. Çünkü geçim koşulları her geçen gün kötüye doğru kayıyor. Açlık sınırı yani 4 kişilik bir ailenin sadece insan haysiyetine uygun gıda harcaması 3 bin liraya dayandı. Yoksulluk sınırı şimdilik 7838 lira yani 4 nüfuslu bir ailenin gıda harcamasıyla birlikte konut, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım vb zorunlu giderlerin tamamı.
Ekonomik tablo umut vermiyor. Ekonominin temel kriterlerinden biri olan yabancı döviz kuru, ekonomiden sorumlu bakan tarafından her ne kadar bakılmaz ve görülmezse de yükselişine devam ediyor. Tüm toplu dualara rağmen Türk lirasının erimesi önlenemiyor.
Türk lirası eridikçe Türk lirasıyla asgari ücret veya işsizlik maaşı alan, alamayan insanlar da iyice yoksullaşıp temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşıyorlar. Çünkü liranın değer kaybetmesiyle birlikte tüketim ürünlerinin tümüne zam yağıyor.
Bir yandan azami sefahat, diğer yandan asgari sefalet koşulları her geçen gün derinleşiyor. Gelir dağılımındaki çarpıklık üst sınıf lehine her geçen gün açılıyor. Bütün ekonomik krizlerde olduğu gibi bir sağlık krizi olan pandemi sürecinde de fırsatçı sermaye karlı çıkmanın hesabında.
Bir yandan iktidar sayesinde işsizlik ödeneğiyle ucuz iş gücünden yararlanırken, diğer yandan sosyal güvenlik primlerini kamuya dolayısıyla halka bindirerek önemli bir yükten kurtuluyor. Resmi işsiz oranı 11 milyonu geçti, gerçek işsizlik oranı çok daha yüksek. Sözde çalışanlar çalışamayanlardan daha beter durumda.
Tekstil işçisi Hatice Ağlamaktan gözleri şişmiş. Üç yıldır çalıştığı tekstil atölyesinde asgari ücretini dahi, doğru dürüst alamadığı gibi evde ekmek bekleyen çocuğuna ekmek götürecek imkânı kalmamış. Çünkü çalıştığı tekstil atölyesi nin sahibi tüm alacakların üstüne oturduktan sonra kayıplara karışmış.
Atanamayan öğretmenler, geçinemeyen işçiler, işlerinden atılan KHK lı kamu çalışanları, ihraç edilen askerler çaresizliklerinden buldukları intihar yöntemiyle tek tek hayattan kopup gidiyorlar.
Bu kötü durum yönetenler açısından da öylesine kanıksanmış olacak ki Camiler ve din görevlileri haftası programına katılan C.Başkanının konuşmasında ekonomik krizle mücadelenin bütün yol ve yöntemlerini adeta ifade etmiş gibi;
“Gerçek mümin musibetler karşısında Kahrın da hoş, lütfünde hoş acıyı bal eyleyendir” diyerek yoksul müminlere kaderlerine rıza göstermelerini öğütlemiştir.
Havalar soğudu ama siyaset ısınıyor.
Ekonomide olduğu gibi Hukuk ve Demokraside de standart düşüyor. Kayyum atanmayan HDP li belediye kalmadı gibi, Kars belediyesine de nihayet kayyum atandı. Kalan altı küçük ilçe ve belde belediyesi sırasını bekliyor.
İktidar HDP siz bir seçim denklemi peşinde veya kazanmayacağı bir seçimi yaptırmama arayışında. Cezaevine girmeyen HDPli kalmadı. Şimdi de devir daim başladı. Daha önce girip çıkanlara yönelik yeniden gözaltı ve tutuklama furyası başladı. Geleceğinden emin olmayan insanlar çareyi yurt dışına kaçmakta buluyor.
İçerde ve dışarıda gerilim siyasetine mod yaptırılıyor. İktidar muhalefet milliyetçi hamasette bütünleşiyor. Bu bütünleşmeyle İktidar mevzilerini güçlendirirken, Muhalefet zemin ve güven kaybediyor.
İç politika da olduğu gibi diplomasi de de güvenlik ve gerilim aparatları devre de. Suriye, Irak, Libya Akdeniz, gerilim ve çatışmalarından sonra şimdi Azerbaycan ve Ermenistan savaşı gündemin baş sırasında yerini almış durumda.
Mevcut istikamet devam ettiği sürece ki devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın, ne ekonomik alanda ne de demokrasi ve hukuk alanında hamasete yamanmış muhalefetin bulunduğu bir siyaset zemininde kimse yüksek beklenti içine girmesin!