Gidecektim; Kasım “ abi aynı otobüsle gidelim, yan yana otururuz” demişti!
Otobüs hareket etmezden önce bir program Değişikliği oldu ve ben gidemedim!
Gidebilseydim büyük ihtimal Kasım’la yan yana olacaktım; keşke de gitseymişim. Kim bilir belki de “ gel şu kenarda bir simit alalım” derdim ve bir tesadüfle, yaşama dair bir şans bulurduk!
Ama çoğu tanıdığım ve tanımadığım diğer arkadaşları kurtarma şansım var mıydı?
Tabi ki hayır!
Çünkü cellâda emir verilmişti ve o cellât o gün o kanı içecekti!
Üstelik halaylar eşliğinde en güzel türkümüzü söylediğimiz anda! “ Bu meydan kanlı meydan!”
Kan tütmüş bir coğrafyada yaşıyoruz!
Burası kansız nefes almayan bir toprak!
Nice Kerbelalar yaşamışız, şeytanı tövbeye getirecek kadar!
Bu katliam çağın Kerbelalarından biriydi!
Üstelik yirmi birinci yüz yılda, dünyanın gözü önünde!
Peki, ne oldu?
“Ölmesin, öldürmeyin” dediğimiz yerde hala ölüyoruz!
Bunu yüksek sesle dillendirdiğiniz zaman sesiniz zindanda susturuluyor!
Dönüp baktığınızda bunun artık bir insan avı olduğunu anlamamak için aptal olmak lazım!
Yüz beş insanın parçalara savrulduğu bu gün,
nedense gökten başıma et parçaları ve dinmeyen kanlı bir yağmur düşer!
Olsun!
Çıkacağım o yağmurun altında bir dakikalık saygı duruşunda bulunacağım!
Giden yüz beş cana, milyon kere saygı adına!
**********************
FAŞİZM
Tanımını hepiniz bilirsiniz! Zaten öyle geniş bir tanımı da yoktur!
Sermayenin sömürdüğü ülkelere has geliştirdiği bir insanlık suçudur desek tam da yeridir!
Her ülkeye hastır, çünkü hiç bir ülkenin fsşisti, diğer ülkenin faşistini sevmez!
Kısacası doldurulmuş bir kafatasçılık harcı vardır ve o harç, sadece kendi içinde yoğrulur ve ondan iyi harç yoktur!
En üstün ırk kendisidir; bu ırkın dünyayı değiştirecek her hangi bir icadı var mı, yok mu bakılmaz!
Sadece nefes alması yeter, zaten en iyi nefesi de kendisi alır!
Aynı zamanda bir kabadayılık hareketidir. Bunun temelinde beyin ile kaslar arasındaki uyumsuzluk en büyük etkendir!
Kaslar serbesttir ve kendi başına buyruktur!
Bundandır ki en çok “ ezer geçeriz, dilini koparırız, kelleni uçururuz...” gibi nice sözcükler dilinde yer bulmuştur ve o dilde güzel bir söz bulma şansınız yoktur, çünkü bu faşistin ruhuna terstir!
Korkaktır, bir kelebeğin kanadından çıkan sesten ürkecek kadar!
Ama arkasına bir güç yüklenmiştir ve bu gücün cesareti ile yedi düvele meydan okur, üstelik elinde tespih, kunduranın topuğuna basarak!
Onun için demokrasi gündüzdür ve asla yüzleşmemek lazım, o nedenle gececidir ve karanlıkta ha bire ıslık çalar!
İşte bu ıslık çalanları kimi devletler zorladıkları sınırlardan dolayı yakasından tutup gözüne ışık tutular ve dediler ki “ sen faşistmişsin ve sen insanlık düşmanısın, şimdi gel yasalara hesap ver!”
Evet!
Yunanistan kendi faşistini buldu ve yakaladı!
Sürekli hükümeti Türkiye aleyhine kışkırtan ve öldürüp kesmekten başka düşüncesi olmayan bu pis ağzı susturmak için boynundan tutup adalete teslim etti ve örgütlü oldukları partiyi de kapatacaklar!
Bunlar bulundukları her ülkede derin bağları olan cinayet şebekeleridir!
Korkaklıklarını arkalarındaki devlet gücüyle gizlerler!
Bence Yunanistan örnek bir adım attı!
Geçte olsa bunların kışkırtmalarının ileride neye yol açabileceğini kavradılar!
Aslında bütün NATO üyesi ülkelerde bu yapılanma vardır. Biraz demokrasi kırıntısı olanlar bunları bir şekilde susturmuştur ve suç olarak görmüştür!
Eh, Yunanistan da tehlikenin farkına vardı!
Biz mi?
Güldürmeyin beni!
Biz de ne faşizm, ne de faşist vardır!
Dünyanın demokrasisine gıptayla baktığı bir ülkede bunların olması akıl kârı mı?
Değil tabi!
Zamları gece yarısı; gençlerini şafağa doğru asarak hep uyku anında becerildiğimiz bir yerde faşizmin lafı mı olur?
*********************
KARANLIK GÜNLER
Demirel, Erbakan kafa kafaya vermiş araya da Alparslan Türkeş’i sıkıştırarak Milliyetçi Cephe ( MC) hükümetini kurmuşlardı!
Kurmuşlardı ama tüm ipler Türkeş tey di ve ülkede Komünizme karşı savaşıyoruz yalanıyla ülkede cinayetlerin kapısı açılmış ve ülke kan gölüne dönmüştü!
Alparslan Türkeş’in bu ülkenin kalkınması adına hiç bir fikri yoktu!
En büyük fikri “ komandolardı” ve ülkenin her tarafında açık ve aleni komando kampları kurulmuş, burada ruh hastası tetikçiler yetiştiriliyordu!
Sonrası kan donduran cinayetlerdi ve bu cinayetleri Demirel “ bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyerek açık ve net desteğini belli etmişti!
Sonrasını bilirsiniz, Kenan Evren cuntası geldi ve Türkeş bir süreliğine alıkonuldu ve o içeriden haber saldı “ ben içerideyim ama fikrim iktidar” diyerek!
Yani cinayetlerin ikinci perdesine de sahip çıkmıştı ve savunduğu cinayetlerle kendisinin tutuklanmasını örtüştüremiyordu!
Şimdi bakıyorum da!
Benzer bir cephe ile karşı karşıyayız!
AKP ve MHP ittifak ortağı gibi görünüyorlar ve yanlarına diğerlerini de almışlar, Perinçek ve Mustafa Destici!
Burada bütün ipler Bahçeli de!
Diğerleri teferruat ve Bahçeli’nin ağzından bu güne kadar ülkenin gelişmesi ile ilgili bir tek laf duydunuz mu?
Cezaevindeki yandaşlarını çıkarmaktan tutun, sivil toplum örgütlerinin canına okumaya kadar hepsi onun talimatı ile oluyor!
Buna hiç itirazı olmayan AKP ise ülkeyi ucu görünmeyen belalara yuvarlamakla mükellef!
Şu an bir ambargo kıskacındayız!
Bunun ne demek olduğunu Bahçeli hariç herkes biliyor!
Aslında Tayyip Erdoğan da biliyor!
Biliyor da!
Koltuk o kadar tatlı ki!