Yine mevsim hazan. Eylül Ağustos’tan beter terletti Şimdi dışarıda tatlı bir serinlik İçeride derin bir hüzün ve keder Kaybettiklerimiz saymakla bitmez Mevsim acıları tazelemekle mükellef Geride ne bir sevinç izi ne bir coşku Çocukluğumuz, gençliğimiz, kavgalarımız, bitmeyen umut ve hayallerimiz Yani geçmişte bıraktıklarımız. Yine azaldık bu yaz yaprak misali döküldük toprağa birer birer Bir dostun zamansız bırakıp gitmesi ayrı kahr ediyor insanı Gitmeden önce son bir kez arkadaşlarla bir araya gelip hem sohbet eder, hem vedalaşırız diye davet etmiş. Davette icap edilmezlik yoktur dostluğun kitabında. Ölümünden beter yalnızlığı vurdu beni Şimdi hiç yaşanmamış gibi geçmişte kalan bir rüya misali Tek hasadımız acı ve hasret Derin dipsiz bir boşluğun içindeymişim gibi geliyor bana Yaşam acı ve hasretten ibaret değil elbet İnsanın İnsana yaptığına ne demeli Dünyanın kendisine kalacağını zan eden insanın bitmeyen ihtirasıdır hasret ve acılarımız. Ölümsüzlük iksiri içilmiş adeta Tiran’ın yaktığı ateşe odun taşır bütün zebaniler. Öyle uzun hüküm sürsün ki Yanında dünki tıfıl kalsın imparator. Öyle beter kor salsın ki yürekler yansın dağlansın. Ne kadar çok ağıt yakılır, ne kadar çok can yanar, ne kadar çok kadın, erkek ölürse savaşlarda, sürgünlerde,tehcirlerde,bodrumlarda Ne kadar çok çocuk boğulursa deryalarda O kadar çok bahtiyardır hükümran Bir yanda saray, saltanat, şatafat öbür yanda açlık sefalet Kimin omurunda milyonlar perişan. Tekstil işçisi Hatice bir deri bir kemik kalmış çaresizlikten. Ekmeğin askıya alındığı günlerde evdeki çocuğuna ekmek götürememekten gözleri şişmiş ağlamaktan Üç yıldır doğru dürüst açlık ücretini dahi alamamış, üstüne bir de salgın yemiş. Patronda fabrikayı kapatıp gitmiş. Milyonlarca yoksullun hikayesidir işçi Haticenin hikayesi. Atanamayan öğretmen İbrahim daha fazla direnememiş çaresizliğe hayatına son vermiş. KHKlı Asker Yunus’ta yeter deyip sıkmış kafasına Kurşunu. Cezaevindeki karantinadan Mustafa polisin cenazesi çıktı daha dün hem de plastik bir sandalyenin üzerinde…
Ya o masumlar masumu KHK lı Bülent; çocukluğu yokluklar içinde geçmiş., sonunda bir işe girebilmiş. Terörist diye işten atılınca fazla canını sıkma bu günler geçer diye teselli dayanışmasında bulunmuştum. Rahattım abi demişti . Ama bülent’in kalbi hiç te rahat değilmiş dayanamayıp durmuş. Öldükten sonra masum diye işe iade etmişler Hangi birini söylesem zindanlara sürülen suçsuz günahsızlar,hayvanlar gibi kovalanan insanlar, evlat acısıyla yitip giden Anne babalar, Anne baba hasretiyle son nefesini veren evlatlar, Evlatlarını bırakıp giden Anne Babalar, Kardeşler,eşler nişanlılar, sevgililer Ya Kürd’ün başına gelenler… Hiç değişmeyen kara talihi, yazgısı, ya da kısır döngüsü ne derseniz deyin. Yasak, inkar, İmha, eritme, zindan, sürgün, Faali meçhul, Kapatma, Beyaz toros Hep vardı zaten. Şimdi de Kayyum, Kaçırma, rehin, helikopterden atma… Kürde ölüm düşerken Türk’ü çok mu rahat Yaşadığı sefaletin adını dahi koyamaz haldedir. Her gün beş’i ölür iş başında yani iş cinayetinde Maden ocaklarına gömülen işçinin çığlığı yankılanır yakınlarının kulaklarında.. Soma, Bergama, Ermenek ,Zonguldak denilince, binlerce madencinin, yüzlerce metre derinlikte madene karışmış cansız bedeni gelir akla. Yer yüzünde bir mezar taşı bile yoktur. Kefen parasını dahi alamaz patrondan, yuvasın da değil Maden de geçer bütün yaşamı. Soma’da tekmelenen işçinin. Ermenek’te Madene gömülen madenci Tezcan’ın Babası Reçep amcanın yırtık lastik ayakkabısı hafızamızdaki tazeliğini hala korumaktadır. Hamasetin kurbanıdır. Nasıl geçindiği sorulmaz, seçimden seçime hatırlanır. Ölen bir askerin son mektubunda yazdığı gibi niçin öldüğünü dahi bilmez. Kaderimdir. Der geçer. Bir itirazı bile olmaz.