ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

                 Devlet Bahçeli’nin gündemde yokken (07.07.2002) seçim istemesi üzerine.57. Koalisyon (DSP-MHP-ANAP) Hükümetinin erken seçim kararı (03.11.2002) alması Cumhuriyet için dönüm noktası olmuştur.

             İlginç olan, bu dönemin ekonomik ve siyasi koşullarının ve yaşanılanların yirmi beş yıl önce yaşanılanlarla büyük bir benzerlik göstermesidir.

              70’lerde Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, gerçek kimliği olan Halkçılık temelinde Halktan ve emekten yana politikalarla 1973 seçimlerinde %33,3, 1977 seçimlerinde %41,4 oy oranına ulaşmış ve 37. ve 42. Hükümetleri kurmuştu.

              Bülent Ecevit’in 37. Hükümet döneminde (1974) ABD’nin yasağına karşı çıkarak haşhaş üretimini başlatması ve haber vermeden Kıbrıs Barış Harekâtını yapması ABD’nin tepkisine ve Türkiye’ye ambargo uygulamasına neden olmuştu.

       Bülent Ecevit’in başbakan olduğu 42. Hükümet (1978) 70 cent’e muhtaç bir hazine ve ağır dış borcu olan bir ekonomi devraldı. Dış kaynak arayışında ise karşısına IMF çıkmıştı.

                Açılacak krediler için öne sürülen koşullar, ülkemize karşı yürütülen bir senaryonun varlığını göstermektedir.

              Türkiye’deki ABD ve NATO üslerinin yeniden düzenlenerek daha etkin bir biçimde çalıştırılması isteği karşılığında 1 milyar dolar acil yardım verilecek ama üçer aylık dilimler şeklinde verilecek…

Kredi veren ülkeler kredinin kullanılışını denetleyecek…

Türkiye’nin ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarının gerçekleştirilmesinin kolaylaştırması önemli…

                IMF’nin 30 Mayıs 1979’da aldığı yardım kararından sonra devalüasyon yapmayı, ithalatta sınırlamanın kaldırılmasını, sosyalist ülkelerle ekonomik ilişkilerin geliştirmemesini kabul etmek…

Türkiye ekonomisini krizden çıkarmak için istenilen yardıma karşı öne sürülen koşulların Türkçesi, ya dediğimi yaparsınız ya da destek vermeyiz.

              Bu dönemde sermayenin ve örgütü TÜSİAD’ ın, Bülent Ecevit Hükümetinin başarısız olması ve düşmesi için gazetelere verdiği ilanlarla yürüttüğü kampanyayı da unutmayalım.

               CHP Hükümet’i iktidarda olduğu 22 ay içinde yurt dışarıdan kaynak bulmanın mücadelesini verdi ancak başarılı olamadı. Anlaşılan ABD ve sermayesi, CHP’nin 1974’de kendisine karşı olan dik duruşunu unutmamış, Cumhuriyetin Halktan ve emekten yana politikasını sevmemişti.

              1979 sonlarında kurulan ve ekonomisi Turgut Özal’a teslim edilen AP Hükümetine ise IMF desteğini vermiş ve Devletçilik ilkesini yok edecek olan 24 Ocak kararlarının yolu açılmıştır.

Sonuç olarak ABD, Bülent Ecevit’in ve Halkçı CHP’nin iktidarda kalmasını engellemiştir. Böylece,

Yükselen Halkçı politikaların ve güçlenen emek örgütlenmesinin önü kesilmiş,

Türkiye’nin neo-liberalizmin getirdiği serbest piyasa ekonomisine geçişi sağlanmış

              12 Eylül (desteklediği) darbesi ile de 24 Ocak kararlarının rahatça uygulanacağı zemin yaratılmış,

Cumhuriyet kırılmıştır.

*****

Gelelim 1999 yılına.

Dünyada yaşanan finansal krizin ülkemizi de etkilediği bir dönem.

            Bülent Ecevit 57. Koalisyon (DSP, ANAP, MHP) Hükümetinde (1999) başbakandır. Türkiye ekonomisi yine krizdedir, ekonomiye kaynak yaratmak gerekmektedir ve karşısında yine IMF ve Dünya Bankası (DB) vardır.

                 Ama bu sefer ABD-IMF ile ilişkiler, kurtarıcı olarak gelen ve ekonomi bakanı olan DB başkan yardımcısı Kemal Derviş tarafından yürütmektedir. Türkiye’yi on yılık bir IMF-DB vesayetine sürükleyecek olan standby anlaşmaları yapılmış ve Kemal Derviş’in isteğiyle IMF-DB uzmanlarının ana hatlarını oluşturduğu “15 yasa 15 günde” TBMM’den geçmiştir.

 

             Ancak IMF-DB ile anlaşma yapılması ABD ile ilişkilerin iyileşmesine yetmez. Bülent Ecevit’in ABD’nin Irak’ı işgalinde topraklarımızın kullanılmasına izin vermemesi (19.01.2002) siyasette başka arayışların başlamasını tetiklemiştir.

         Uygulanan IMF politikalarının yanlışlığı sonucu ekonomide kriz derinleşmiş, koalisyon boz(dur)ulmuş ve erken seçim kararı alınmıştır.

            Bir kez daha görülmüştür ki; 40’ların ikinci yarısında yardım alacağız diye Cumhuriyetin Devletçilik ilkesini ve karma ekonomi sistemi terk ederek ABD (IMF, DB) politikalarını uygulamaya başlamanın sonucunda hem ekonomik hem de siyasi bağımsızlığımız zedelenmiş, siyaset ABD’nin isteğine ve çıkarlarına uygun olarak şekillenmiştir.

            Bu sürecin sonunda ABD’nin uluslar arası alandaki istekleri ve neo-liberal politikalarıyla bire bir uyum sağlayacak olan yeni bir iktidar doğmuştur; RTE-AKP.

 

*****

              AKP’nin daha kuruluş döneminde kurulan ilişkiler sonucu RTE, resmi bir kimliği olmaksızın, genel başkan kimliğiyle (11.12.2002) ABD Başkanı George Bush’la AB, Kıbrıs ve Irak konularını görüşüyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ve Savunma Bakan Vekili Paul Wolfowitz ile buluşuyor.

            BM Genel Sekreteri Kofi Annan’la da Kıbrıs konusunu konuşuyor. ABD’deki Musevi cemaatinin temsilcileriyle de bir araya geliyor.

            Yapılan seçimlerde de (03.11.2002) AKP tek başına iktidara geliyor, RTE de (15.03.2003) başbakan oluyor.

              Bundan sonraki süreçte Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısı ve niteliği neo-liberal düzene uyum adına yapılan yapısal değişim uygulamalarıyla ve RTE-AKP’nin siyasi hedefi olan Demokratik Laik Cumhuriyeti yok etmeyi amaçlayan politikalarıyla yönetilmiştir.

 

Ana hatlarıyla anımsayalım.

 

Ortadoğu politikasında BOP’un eş başkanı olarak ABD’nin isteklerine evet diyerek,

24 Ocak kararları ile devletin yapısını ve kamu yönetimini değiştirerek,

Demokratik parlamenter sistemden CHS denen tek adam yönetimine geçilerek,

Hukuk devletini kararname devletine dönüştürerek,

Eğitimde, bilime dayalı laik eğitim sistemini yok ederek,

Yaşamın her alanında serbest piyasa düzenine geçilerek,

Halkın birikimleriyle yapılmış olan devletin mal ve hizmet üreten tüm fabrikalarını ve tesislerini satarak,

Türkiye Cumhuriyeti kuruluş ilkelerinden, niteliğinden, yapısından ve hedefinden uzaklaştırılmıştır.

 

Bu değişimin Türkçesi;

 

Paran kadar sağlık, paran kadar yaşa…

Paran kadar eğitim, paran kadar bilgilen…

Paran kadar yaşa ve paran kadar geleceğe güven…

Gerisini sorma, sorgulama, şükret ve biat et…

Ve bu değişimin bedeli de her zaman olduğu gibi çalışan kesimler ve emekçiler yani Halk tarafından ödenmiştir ve ödenmeye de devam edilmektedir.

 

*****

 

Türkiye Cumhuriyeti bugün yol ayrımına getirilmiştir;

 

Ya Bitiş, Ya da Çıkış.

 

Ya Halkın egemenliğine dayalı Demokratik Laik Cumhuriyet,

Ya da sermayenin egemenliğine dayalı otokratik monarşi.

Ya kalkınan, gelişmiş, çağdaş bir ülkenin onurlu yurttaşları olacağız,

Ya da başkalarının parası ve politikalarıyla yönetilen üçüncü dünya ülkesinin insanları olacağız.

Karar verecek olan halktır, bizleriz.

Uygulayacak olan da siyasettir.

Cumhuriyeti kuran CHP’nin bu gerçekleri görmesi ve bu düzenin değil Cumhuriyet Devriminin partisi sorumluluğunu üstlenmesi gerekmektedir.

Cumhuriyetin nasıl KIRILDIĞINI bilmek ve ders almak gerekir ki,

 

Türkiye Cumhuriyetinin KURTULUŞUNU sağlayabilelim.

 

Cumhuriyet bir Devrim’dir.

Cumhuriyet eğitimli, bilgili ve bilinçli çağdaş bir yurttaş olmamızı sağlayan Aydınlanma’dır.

Cumhuriyet medeniyettir, Çağdaşlaşma’dır.

Cumhuriyet kayıtsız şartsız Ulusun Egemenliğidir, Demokrasi’dir,

Cumhuriyet, Demokratik Laik Sosyal Hukuk Devleti’dir.

Cumhuriyet, Özgürlük ve Bağımsızlık demektir.

Ya hep birlikte sahip çıkacağız, yaşatacağız ve yaşayacağız.

Ya da?

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.