ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

Bir kadın eşine;

"Beni sen öldür, onların eline bırakma" diyor.

           "Onlar" dediği, "kurtuluş Savaşı" günlerinde, güneyde, Maraş, Antep ve Urfa'yı işgal eden, Fransızlar, İtalyanlar değil:  Türkiye'de yükselen toplumcu  duyarlılıkların,  Aydınlanma  devrimi doğrultusundaki gelişmelerin;  sivil halk örgütlenme girişimlerinin, özgürlük, çağdaşlık söylemlerinin yükselmesi, zaman zaman  bu söylemlerin eyleme dönüşümü ve  halkın sahiplenme duygularının boy vermesinden  tedirgin  olan provokatörlerdi.

Komşuları birbirine düşman ettiler.

Toplumu ayrıştırdılar, kutuplaştırdılar, düşmanlaştırıp vuruşturdular.

                Yıllarca birlikte yaşamış, birlikte ağlamış, birlikte gülmüş; Mutluluğu ve kederi paylaşmış komşuları, dost, ahbap ve hısımları hasım duruma getirdiler.

                Gençlerin, aydınların, çalışanların, öğretmenlerin;  Demokrasi, çağdaşlaşma, özgürlük taleplerinin bastırılmasına, bu isteklerin kalıcılığının sonlandırılmasına karar veren derin yapılar,  toplumu ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı provokasyonları hızlandırmışlardı.

Toplumun hassas yerlerine dokunuyorlardı.

Dincilik ve Milliyetçilik.

Eğitimsiz ve  yoksul bırakılmış insanları en çok ve en çabuk galeyana getiren bu iki kavramdır.

Eli kanlı faşistler ve yobazlar için en derin ve en baş çelişki,  Alevi, Kürt ve solcu olmaktır. O nedenle:

                Alevi yurttaşları, solcuları, Kürtleri ve  devrimcileri hedefe koymak, provokatörlerin işini kolaylaştırıyordu. 

            Alevi ve Suni yurttaşların yaşadığı illeri, ilçeleri, mahalleleri bilerek hedef seçtiler. Evler, işyerleri işaretlenmişti.

                   Dikkat edilirse, Sivas, çorum, Elazığ,  Malatya, Alevi, Maraş illeri Alevi suni çelişkisini barındıran illerdir.

                 Sivas ve Çorum olaylarında onlarca Alevi yurttaş katledildi, evler yakıldı, işyerleri tahrip edildi.

Derin yapılar, ülkücüleri ve birtakım yobazları provokatör olarak kullanıyordu.

                 Nitekim, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'nun ölümüne neden olan "koli bomba" ile Pazarcık Belediye Başkanı  Memiş  Özdal'a gönderilen bombanın yapımında kullanılan  patlayıcı maddelerin Nükleer Araştırma Merkezinden  Alındığı kuşkusu vardı.

Zamanın Başbakanı Ecevit,  bombalarla Ülkü Ocaklarının ilişkisinin araştırıldığını söylemişti.

Bunun üzerine MHP Genel Başkanı Türkeş; Malatya olayları benzerinin Maraş ve Erzurum'da da olabileceğini açıklıyordu.

Türkeş'in açıklamalarından sonra Kahramanmaraş’a güvenlik önlemleri arttırıldı.

                Şirin tepe Mahallesinde yakalanan iki şüpheli, Ahmet Kolu tek ve Ali Koşargelir'İn üzerinde patlayıcı maddeler ve dinamit lokumları bulunmuştu. Daha önce de sabıkaları olan bu iki kişinin sorgulanmasından sonra çok sayıda kimse gözaltına alınmış ve provokatör oldukları açığa çıkmıştı

                 Aynı  provokatörler İstasyon caddesi   üzerinde bulunan camiye dinamit  lokumları gömdüklerini fitilin de açıkta olduğunu itiraf etmişlerdi.

                Emniyetin bir yetkilisi "Yapılan soruşturma , kentte meydana gelen patlamaların  bir provokasyon olduğunu ortaya çıkarmıştır" diyordu.

               Yine de Ülkü Ocaklarının öncülük yaptığı Provokatör güruhu, çevre il,  ilçe ve köylerde topladıkları bilinçsiz ve yoksul insanları "Komünistler ve Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler.

               Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım" diyorlardı

                 Oysa asıl amaçları, Eli kanlı Faşist ve sağcıların katlettiği öğretmen Hacı Çolak ve Mustafa Yüz başıoğlu'nun cenazelerine saldırmaktı. Planlama ve hazırlıkları tutmuştu.

             Beyni uyuşturulmuş güruh,   solcuların ve Alevi yurttaşların yaşadığı diğer mahallelere yönlendirilmişti.

               Maraş Müftüsü de boş durmuyordu. O sütçü imam gibi "Vurun Kardeşler namus günüdür" demiyor;

On binlerce çılgını, Alevilerin, solcuların ve Kürtlerin üzerine kışkırtıyordu.

Bir kaç saat sonra;

Yüzlerce çocuk, kadın, genç ve yaşlı katledilecekti.

Binlerce yaralı vardı. Evi İşyeri yakılan yurttaşların hesabı bile bilinmiyor.

Bu soysuzlara " Vurun kardaşlar namussuzluk günüdür" demek lazım!

İşte bir kadın eşine seslenişi.

"Beni sen öldür, onların eline bırakma" diyerek yiğitliğini ve soyluluğunu kanıtlıyordu.

O zaman kullanılan zehirli dil, bu gün de kullanılıyor.

O zaman yapılan ayrıştırma kutuplaştırma bu gün de yapılıyor.

 Zehirli dil kullanımı, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı duruş değiştirilmezse  "Maraş, Çorum, Sivas Olayları" benzeri olayların yeniden sahneleneceği hususunda kaygı taşıyorum

O trajedi nasıl unutulur.

Bilen var mı?

Varsa, lütfen bana yazsın.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.