Bir kadın eşine;
"Beni sen öldür, onların eline bırakma" diyor.
"Onlar" dediği, "kurtuluş Savaşı" günlerinde, güneyde, Maraş, Antep ve Urfa'yı işgal eden, Fransızlar, İtalyanlar değil: Türkiye'de yükselen toplumcu duyarlılıkların, Aydınlanma devrimi doğrultusundaki gelişmelerin; sivil halk örgütlenme girişimlerinin, özgürlük, çağdaşlık söylemlerinin yükselmesi, zaman zaman bu söylemlerin eyleme dönüşümü ve halkın sahiplenme duygularının boy vermesinden tedirgin olan provokatörlerdi.
Komşuları birbirine düşman ettiler.
Toplumu ayrıştırdılar, kutuplaştırdılar, düşmanlaştırıp vuruşturdular.
Yıllarca birlikte yaşamış, birlikte ağlamış, birlikte gülmüş; Mutluluğu ve kederi paylaşmış komşuları, dost, ahbap ve hısımları hasım duruma getirdiler.
Gençlerin, aydınların, çalışanların, öğretmenlerin; Demokrasi, çağdaşlaşma, özgürlük taleplerinin bastırılmasına, bu isteklerin kalıcılığının sonlandırılmasına karar veren derin yapılar, toplumu ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı provokasyonları hızlandırmışlardı.
Toplumun hassas yerlerine dokunuyorlardı.
Dincilik ve Milliyetçilik.
Eğitimsiz ve yoksul bırakılmış insanları en çok ve en çabuk galeyana getiren bu iki kavramdır.
Eli kanlı faşistler ve yobazlar için en derin ve en baş çelişki, Alevi, Kürt ve solcu olmaktır. O nedenle:
Alevi yurttaşları, solcuları, Kürtleri ve devrimcileri hedefe koymak, provokatörlerin işini kolaylaştırıyordu.
Alevi ve Suni yurttaşların yaşadığı illeri, ilçeleri, mahalleleri bilerek hedef seçtiler. Evler, işyerleri işaretlenmişti.
Dikkat edilirse, Sivas, çorum, Elazığ, Malatya, Alevi, Maraş illeri Alevi suni çelişkisini barındıran illerdir.
Sivas ve Çorum olaylarında onlarca Alevi yurttaş katledildi, evler yakıldı, işyerleri tahrip edildi.
Derin yapılar, ülkücüleri ve birtakım yobazları provokatör olarak kullanıyordu.
Nitekim, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'nun ölümüne neden olan "koli bomba" ile Pazarcık Belediye Başkanı Memiş Özdal'a gönderilen bombanın yapımında kullanılan patlayıcı maddelerin Nükleer Araştırma Merkezinden Alındığı kuşkusu vardı.
Zamanın Başbakanı Ecevit, bombalarla Ülkü Ocaklarının ilişkisinin araştırıldığını söylemişti.
Bunun üzerine MHP Genel Başkanı Türkeş; Malatya olayları benzerinin Maraş ve Erzurum'da da olabileceğini açıklıyordu.
Türkeş'in açıklamalarından sonra Kahramanmaraş’a güvenlik önlemleri arttırıldı.
Şirin tepe Mahallesinde yakalanan iki şüpheli, Ahmet Kolu tek ve Ali Koşargelir'İn üzerinde patlayıcı maddeler ve dinamit lokumları bulunmuştu. Daha önce de sabıkaları olan bu iki kişinin sorgulanmasından sonra çok sayıda kimse gözaltına alınmış ve provokatör oldukları açığa çıkmıştı
Aynı provokatörler İstasyon caddesi üzerinde bulunan camiye dinamit lokumları gömdüklerini fitilin de açıkta olduğunu itiraf etmişlerdi.
Emniyetin bir yetkilisi "Yapılan soruşturma , kentte meydana gelen patlamaların bir provokasyon olduğunu ortaya çıkarmıştır" diyordu.
Yine de Ülkü Ocaklarının öncülük yaptığı Provokatör güruhu, çevre il, ilçe ve köylerde topladıkları bilinçsiz ve yoksul insanları "Komünistler ve Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler.
Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım" diyorlardı
Oysa asıl amaçları, Eli kanlı Faşist ve sağcıların katlettiği öğretmen Hacı Çolak ve Mustafa Yüz başıoğlu'nun cenazelerine saldırmaktı. Planlama ve hazırlıkları tutmuştu.
Beyni uyuşturulmuş güruh, solcuların ve Alevi yurttaşların yaşadığı diğer mahallelere yönlendirilmişti.
Maraş Müftüsü de boş durmuyordu. O sütçü imam gibi "Vurun Kardeşler namus günüdür" demiyor;
On binlerce çılgını, Alevilerin, solcuların ve Kürtlerin üzerine kışkırtıyordu.
Bir kaç saat sonra;
Yüzlerce çocuk, kadın, genç ve yaşlı katledilecekti.
Binlerce yaralı vardı. Evi İşyeri yakılan yurttaşların hesabı bile bilinmiyor.
Bu soysuzlara " Vurun kardaşlar namussuzluk günüdür" demek lazım!
İşte bir kadın eşine seslenişi.
"Beni sen öldür, onların eline bırakma" diyerek yiğitliğini ve soyluluğunu kanıtlıyordu.
O zaman kullanılan zehirli dil, bu gün de kullanılıyor.
O zaman yapılan ayrıştırma kutuplaştırma bu gün de yapılıyor.
Zehirli dil kullanımı, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı duruş değiştirilmezse "Maraş, Çorum, Sivas Olayları" benzeri olayların yeniden sahneleneceği hususunda kaygı taşıyorum
O trajedi nasıl unutulur.
Bilen var mı?
Varsa, lütfen bana yazsın.