Konuya kısa bir hatırlatma ile başlayalım. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinden önce Türkiye'de büyük bir ideolojik ve siyasi ayrışma, kutuplaşma ve parçalanma vardı.
Siyasî liderler birbirleri ile kavgalıydı.
Ülke bir takım şer güçler, belki de derin devlet, tarafından büyük bir anarşi ve terör burgacına sürüklenmişti.
Ülkede sağcı-solcu, ilerici-gerici, dinci-laik, milliyetçi-komünist, Sünni-alevi... Ve benzeri zıt ve birbirine düşman yapay kutuplaşmalar üretilmişti. Şehirler, mahalleler, iller, üniversiteler... Ve kamu kurumları bu birbirlerine düşmanlaştırılmış şer örgütler tarafından parsellememişti.
Siyasi kimlikli örgütlerden bazıları mafya ile işbirliği yapıyorlardı. Gruplarlar birbirlerinin özerk(!) bölgelerine gidemiyorlardı. Her gün ortalama olarak 15- 20 siyasi, ideolojik cinayetler işleniyordu. İnsanlar için, her akşam sağ-salim olarak işinden evine dönebilmek bile büyük bir başarı(!) sayılıyordu.
Halkın can güvenliği bile askıya alınmıştı. Bu gelişmeler çok büyük dramlara, acılara... Neden olmuştu. Yaşları 50 den fazla olanlar bunları hatırlarlar.
12 Eylül 1980 günü, gece yarısı, ABD' nin güdümünde ve Kenan Evren liderliğindeki faşist askeri cunta ihtilal yaptı. Ülke yönetimine el koydu. Görsel ve yazılı basın kuruluşları ihtilalcıların güdümüne alındı. Siyasî partilerin tamamı ve dernekler kapatıldı, liderleri tutuklandı. Mevcut Anayasa devre dışı bırakıldı. Sendikalar kapatılıp liderleri gözaltına alındı...
12 Eylül Faşist Cuntasının hedefinde, ülkedeki anarşi ve terör hareketlerinin müsebbipleri olarak , siyasi partiler, dernekler, sendikalar,.aydınlar ve üniversiteler gösterildi...
12 Eylül 1980 Darbecileri tarafından Devlet yapısına yeni bir düzen(!) ve disiplin(!) getirmek amacıyla...
1- Askeri ihtilalcıların gölgesinde yeni bir anayasa yapıldı. Bu anayasa hak ve özgürlükler açısından bir nevi "ANCAKLAR ANAYASASI" olarak doğdu. Bir maddede peş peşe sıralanan hak ve özgürlükler, aynı anayasa maddesinin devamındaki paragrafta "ancaklar.." koşuluna bağlanarak ya tamamen geri alındı, ya da kullanılması çok zor koşullara bağlandı.
2- Eski siyasi liderlere 10 yıl siyaset yasağı geldi. Yeni bir siyasî parti kurmak, seçimlere girebilmek Askeri Konseyin iznine ve onayına bağlandı. Ülke insanının, toplumun siyasi düşünceler ve kurumlardan uzaklaşması, siyasisizleştirme ( depolitizasyon) hedeflendi.
3- İşçi ve emekçi sınıfının mesleki ve ekonomik pazarlık gücü olan sendikalar yasaklandı. Yönetenlerin mal varlıklarına el konuldu. Sendika liderleri tutuklandı.
4- 12 Eylül 1980 faşist cuntasının bir diğer hedefi de üniversiteler, bilim insanları ve ülke aydınları oldu. Birçok bilim insanı, üzerlerine atılan çoğu yapay suçlarla ya tutuklandı, ya işinden kovuldu yahut yurt dışına kaçmaya mecbur bırakıldı.
Konseyin güdümünde hazırlanan yeni ünersiteler yasası( Y.Ö.K ) ile birlikte üniversiteler yukarıdan aşağıya doğru kademelendirilmiş, mali, bilimsel düşünce ve ken kendini yönetme özerkliği elinden alınmış askeri yönetime benzer emir komuta hiyerarşisine dayalı bir yapıya dönüştürüldü.
5- Yine 12 Eylül Askeri yönetimi, Anayasanın 2. Maddesinde devletin laik yapısını korunur görünürken, öbür yandan anayasaya zorunlu din dersleri eklendi. Suudi kökenli dinci RABITA Örgütü ile işbirliği yapıldı. 12 Eylül 1980 Anayasasının halk oylamasından geçebilmesi için dinci tarikat ve cemaatlere ödünler verilerek işbirliği yapıldı. ABD nin yeşil kuşak projesi desteklendi. Bu ödünlerin en somut örneği anayasadaki zorunlu din dersleridir.
2021 Yılına üç gün kalmışken ben bunları, niçin yazıyorum?
1- Türkiye' de parlamenter sistem terk edildi, parlamentonun işlevleri daraltıldı; yani halkın sesi büyük oranda azaldı. Peki şimdi " MİLLİ İRADE" nin, meclis gücünün, neresindeyiz?
2- Acaba emekçi- İşçi sınıfı sendikal, mesleki, hukuki demokratik haklarına tam olarak kavuştu mu? Emekçilerin hak ve menfaatlerinden uzaklaşmış, devlet ya da patron yanlısı SARI SENDİKACILIK niçin bu kadar güçlendi?
3- Üniversitelerin hiyerarşik, emir kumanda biçimindeki örgütlenme şekli sona mı erdi? Yoksa akademik düzen ve örgütlenme biçimi daha da mı kötüye gitti? Mali, bilimsel, yönetsel üniversite özerklik anlayışının neresindeyiz?
Bilim ve özgür düşünce kuruluşları olması gereken üniversiteler gerek iç ve gerekse dış politika konusunda doğru kamu oyu oluşturabilmek için niçin bilimsel düşünce katkısı sunmuyor, ya da sunamıyorlar?
4- Türkiye deki milli eğitim politikaları, mevcut eğitim ve öğretim sistemi 12 Eylül döneminden daha da gerilere götürülmedi mi? Anayasamızın 2. Maddesindeki amir ve kalıcı hükmüne rağmen din ve vicdan özgürlüğünün olmazsa olmaz koşulu olan LAIKLIĞI savunmak neden gericilik oluyor?
5- Hukuk devletinin vazgeçilmez hiyerarşik düzeni olan ANAYASA MAHKEMESİ VE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ kararlarına niçin uyulmuyor? . Örneğin AİHM kararlarının hukuki. kesin bağlayıcılığına karşın, Alevi Bektaşi yurttaşların dini özgürlükleri ve hakları konusundaki yasal düzenlemeler niçin yapılamiyor? Bu bağlayıcı ve kesin kararları red eden yöneticiler, kurumlar ve mahkemeler neden hukuk hiyerarşisine uymuyorlar? Eğer uymayacaklarsa hâlâ HUKUK DEVLETİ sayılır mıyız?
6- Demokratik ülkelerde halkın gözü ve kulağı olan, halk adına siyasi iktidarların olumlu ya da olumsuz icraatlarını halka duyurma görevi üstlenen yazılı ve görsel basının Ülkemizdeki temsilcileri ne kadar özgür ve tarafsızlar olabiliyorlar? Ya da medya ne kadar bağımsız ve özgür?
7- 12 Eylül 1980 Darbesi yöneticilerinin darbe yapmaya gerekçe yaptıkları siyasi, ideolojik kutuplaşmalar, ırk, din, mezhep, bölge ayrımcılıkları, etnik bölünmeler, mafya tik bağlar ortadan kalktı mı? Toplumun ve devletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik bu tür gerginlik ve dışlamaları körüklemeye, yeniden pazarlamaya, tedavüle sokmaya çalışanlar var mı?
8- Türkiye deki istihdam, işsizlik, üretim, teknolojik geri kalmışlık, döviz kıtlığı, tasarruf açığı, enflasyon, gelir ve servet dağılımı adaletsizliği, aşırı dış ve iç borçlanma ihtiyacı, eş, dost, ahbap kayırmacılığı... v.b. sorunlar neden artarak devam ediyor?
9- Türkiye kendine ufuk açıcı, halkın umudunu ve moralini yükseltici, doğru, gerçek verilere ve tutarlı bilimsel analizlere dayalı kısa, orta ve uzun vadeli ikna edici ve inandırıcı ekonomik ve sosyal program ve projeler neden üretemiyor?
10. Türkiye, iç politikada genelde ayrıştırıcı ve dışlayıcı, dış politikada ise " değerli yalnızlık" burgaçlarına mahkûm olmak zorunda mı?
SON SÖZ. :
2021 Yılına girerken Türkiye ve Türk toplumu için, yönetenlerin bireysel özlem, tutku ve isteklerden değil, toplumun ortak istek ve ihtiyaçlarından doğan, ekonomi yönetiminin zorunlu ilke ve yasalarını göz ardı etmeden kısa, orta ve uzun vadeli, ayrıntılı.
Kapsayıcı ve kamuoyunca benimsenen bilimsel, gerçekçi ikna edici ve inandırıcı programlara ihtiyaç var. Mevcut siyasi iktidar söz konusu sorunların bir kısmının bizzat üreticisi olduğu için halka fazla umut veremiyor.
Muhalefetin ise kendini, projelerini ve çözüm önerilerini doğru anlatmaya halka ulaştırabilmeye ve topluma mal etmeye ihtiyacı var. Ancak koşulları ve olanakları iyi kullanarak bunun bir yolunu mutlaka bulmaları gerekiyor.
YENI YIL HERKESE SAĞLIK, GÜVEN, HUZUR, BARIŞ, SEVGÏ, ADALET, DEMOKRASİ, SÜREKLİ İŞ VE GELIR GÜVENCESİ GETİRSİN. YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN.
Halil Çivi