Halk TV Programında, Siyasal İslam’ın adım adım Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini ve öncelikle laik devlet anlayışını dolayısıyla, yargının tarafsız ve bağımsızlığını yok ettiğini konuştuk.
Hizmet veren kamu görevlisinin hizmet alan yurttaşa eşit davrandığı güvencesini duruşu ve görüntüsüyle vermesinin önem taşıdığını söyledik.
Ancak kötü niyetli bir grup trol düşüncelerimizi çarpıttı.
Son günlerin gündemi gösteriyor ki, benim gibi düşünen milyonlarca yurttaşımız, geçmiş yüzyılların değil, 21. yüzyılın uygar dünyasında yerini almış, herkesin dilediği gibi özgürce yaşayabildiği, tüm temel hak ve hürriyetlerin eşit değerde ve önemde kabul edildiği, başı örtülü-başı açık ayrımı yapılmadan tüm kadınların dilediği kıyafetle, dilediği yerde çalışabildiği, kadın ve erkeğin eşit kabul edildiği, farklı etnik kimliklerin, inançların, yaşam tarzlarının ötekileştirilmediği, laik, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, sosyal ve adil bir hukuk devleti istiyor.
Tartışılması gereken soru budur ve artık halkımıza anlatılması gereken gerçekler buna ilişkindir…
Hakkımda yürütülen linç kampanyası AKP’nin kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan insanlara ve toplum kesimlerine karşı kara propaganda ve nefret dilini bilinçli bir tercih olarak kullandığını bir kez daha göstermiştir.
Çünkü AKP, siyasal İslamcı ideolojisi üzerinden bir “yeni gerçeklik” yaratmaya çalışıyor ve herkesin de bu “yeni gerçeğe” koşulsuz, sorgusuz biat etmesini istiyor.
Bunun için yalan, iftira ve riyayı metot olarak kullanıyor…
18 yıllık iktidarında ülkede yalanı, iftirayı ve riyayı genel yaşam biçimine dönüştürmeyi de başardığından, halkımıza gerçeği söyleyenlerden nefret ediyor.
Ne yazık ki AKP’nin bu siyasal İslamcı yalan rüzgârında ekseni kayanların AKP’ye kapılanlarla sınırlı olmadığı da acı şekilde görülüyor.
İktidar, demokrasiyi, özgürlükleri ve adaleti yok ederek, din kurallarıyla yönetilen şeriat devleti hedefine Türkiye’yi adım adım sürüklüyor.
Özellikle yargıdaki militanlaşmanın hedefi budur!
Oysa BM’ler İHK (İnsan Hakları Komisyonu) Yargı Etiği Kuralları; “yargıcın tarafsız olması kadar, tarafsız görülmesi gerektiğinin de altını çizer.”
Bu hedefini din ve inanç özgürlüğü tahkiyesinin arkasına saklama çabasına aldanan bugünün sözde “özgürlük savunucusu”, dünün yetmez ama evet çilerine de İran’ının tarihsel sürecini hatırlamalarını öneriyorum.
Siyasal İslamcı ideoloji, hiçbir zaman demokrasiyi benimsememiş, onu reddetmiş, iktidara gelebilmek için kullanmış ve sonrasında yok etmiştir...
Son 18 yılda ortaya konulan uygulamalar bu gerçeği somutlaştırmıştır!
Siyasal İslamcı ideoloji, kendi siyasetinin tanrısal kelama dayandığını, bu nedenle siyasetinin “mutlak doğruyu” temsil ettiğini, toplumun da dinin emri olarak tarif ettiği bu “mutlak doğrulara” göre yaşaması ve devletin din kurallarına göre yönetilmesi gerektiği iddiasını sürdürür…
AKP geçmişteki “gömleğini” çıkarmış ama giydiği yeni “tek adamlık gömleğiyle” demokrasi ve laik Cumhuriyetle olan kavgasını sürdürmektedir.
Bunun için de çoğulcu demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini ve hukuk devletini korumakla yükümlü başta yargı olmak üzere, tüm sivil anayasal erkleri ve kurumları siyasal İslamcı ideoloji çerçevesinde militanlaştırmakta ve daha çok şeyler göreceğimizi de açıkça söylemektedir.
AKP’nin “2023 hedefi” olarak tekrar ettiği hedefin, gerçekte ekonomik hedefler olmadığını ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhran artık açıkça ortaya koymuştur.
AKP’nin 2023 hedefi, 18 yılda aşındırdıkları laiklik ilkesinin artık anayasadan büsbütün çıkarılarak, laik demokratik Cumhuriyeti değiştirmek hedeflenmektir…
Şayet AKP’nin hedefi bu değilse yurttaşlarımızın duyduğu bu ciddi kuşkuları gidermek de başta AKP’nin sorumluluğundadır.
Son olarak; Kafasını kuma gömenlerden, ekseni kayanlardan, sağa-sola şirin görünmeye çalışanlardan olmadan, bu gerçeği anlatmaya ve siyasal İslamcı ideolojinin Atatürk ve arkadaşlarının çağdaş, laik demokratik Cumhuriyet ve hukukun üstünlüğüne inanmış sosyal devleti korumak için milyonlarca yurttaşımızla birlikte mücadeleye devam edeceğim.
Çünkü ben insanlığın en ileri noktasına gelmiş bir çağda, aklımla ve halkımla birlikte düşünerek yaşıyorum…
Cahiliye çağında yaşayanları gördükçe de üzülüyorum…