Dinler, orta çağda krallıkların resmi devlet ideolojisi idi. Dinler, krallıkları kutsuyor, onları dokunulmaz kılıyordu. Krallar bütün yasalarına ve yetkilerine dinden alıyorlardı. Hristiyanlarda engizisyon mahkemeleri, Müslümanlarda medreseler ve kadıları bu işler için görevliydiler.
Avrupa Rönesans döneminde kral din ilişkilerine yeniden tartıştı ve demokratik yaşam tarzını benimsedi. Demokrasinin olmazsa olmazı ise “laiklik” olacaktı. Artık din ile devlet birbirinden ayrılıp, birbirlerine karışmayacaklardı.
Avrupa 1789 Fransız ihtilalı ile hem demokrasiyi, hem milli devleti, hem de laikliği birlikte inşa etti. Laik ve demokratik Avrupa, sanayi devrimini hızlandırdı. Bu süreçte dünyanın en güçlü ordularını inşa etti.
Osmanlı devleti hem padişahlık, hem de medrese eğitimi ile Avrupa’nın gerisinde kaldı. Hızla Avrupa’nın bir pazarı haline geldi. Savaşları ve topraklarını kaybetmeye başladı.
Avrupa'daki bu gelişmeler ve Osmanlının sürekli gerilemesi, Osmanlıda Tanzimat Fermanı ile modernleşme, laikleşme sürecini başlattı.
3 Kasım 1839'da Sultan Abdülmecit döneminde Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane parkında okunarak dünyaya ilan edildi.
Laikleşme ve batılılaşma süreci, Osmanlı Rus savaşları nedeniyle fazla ilerleme kaydedemedi. Bu süreç cumhuriyete kadar kör topal geldi.
Bu süreçte hem din eğitimi, hem de bilimsel eğitim bir arada verilmeye çalışıldı ise da başarılı olunamadı ve Osmanlı hızla yok olma sürecine girdi.
Cumhuriyet kurulup tevhidi tedrisat kanunun 1924’te yürürlüğe girdikten sonra, ilkokullara (birinci sınıf hariç) haftada 2 saat “Kuran-ı Kerim ve Din Dersi” kondu. Daha sonra bu dersler 1929 yılında 3.sınıf ve 5.sınıflarda haftada bir saate indirildi.
1930 Yılında sadece 5. Sınıflarda velileri isterlerse haftada yarım saat okutulacak. Daha sonra da tümden kaldırıldı.
1935'ten sonra,1948 yılına kadar okullarda din eğitimi yapılmadı. Ancak CHP 1946 yılındaki seçim yenilgisinden sonra, halka şirin görünmek için tekrar din dersleri müfredata aldı.
1950’de DP, iktidara geldikten sonra dini ideolojilerinin bir aracı olarak kullanmaya başladı. Din derslerini seçmeli olarak müfredata koydu.
Bu süreçte kapitalizmin azgınlaşması ve sömürünün yaygınlaşmasından sonra 12 Eylül de, 4. ve 5. sınıflarda, haftada 2 saat zorunlu hale getirdi. Çünkü “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aşmıştı” Bu sözleri 12 Mart 1971 darbesini yapan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ aitti.
1961 Anayasası ile isteğe bağlı ders olan din eğitimi konusu, 1982 Anayasasında zorunlu hale getirildi. 1982 yılından bu yana bu konu hiç gündemden düşmedi. Çünkü Türkiye’de farklı dinler farklı mezhepler, farklı inançta insanların varlığı gözetilmedi.
Daha sonra bu dava AİHM' e taşındı. Mahkeme, oybirliğiyle aldığı kararda, Türk hükümetinden "zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını da sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini" istedi. Hükümet bu karara uymadı ve öylece bu karar buzdolabında bekletildi.
Şimdi ise durum her geçen gün biraz daha karmaşık bir hal alıyor. Çoğunlukta olanların mezhebi, diğer bütün toplumsal katmanlara dağıtılmaktadır.
Şimdi gelinen noktada ise işler şark kurnazlığı ile karmaşık hale getirilmeye çalışmakta.
Nasıl mı?
1-Din Ahlak ve değerler
2-Dil ve Anlatım
3-Fen Bilgisi ve Matematik
4-Sanat ve spor Olmak üzere 4 ders seçmeli olarak tespit edilmiş.
Gelin görün ki bu dersleri tercih etme hakkı öğrencilere bırakmamakta. Sadece “Din ahlak ve değerler”, dışındaki derslerin hocaların olmadığı söylenmekte. Bu vesile ile bütün öğrenciler dinsel eğitime yönlendirmekte.
Bu konuda Eğitim sendikaları diyorlar ki:
“Bu tercih döneminde il milli eğitim müdürleri, altındaki yöneticileri resmi yazışmalarla ‘aman ha’ diye uyarmakla yetinmemiş, sosyal medyadan da bu konuda çaba göstererek çıtayı daha yükseğe taşımışlardır.
Örneğin; Edirne İl Milli Eğitim Müdürü Önder Arpacı ve Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürü Yakup Yıldız’ın sosyal medya hesaplarından ‘Seçmeli derslerimizde tercih süreci başlamıştır’ yazıp dayatılan üç derse tik atan görseller paylaşması ibretlik olmuştur.
Tam da bu noktada MEB’e yöneltilmesi gereken sorular baş göstermiştir:
Madem sadece üç dersi day atacaktınız, bu derslere ‘seçmeli’ adını koyarak neden takiyye yaptınız? Öğrencilere tercih etmek isteseler dahi eğitimini vermeyeceğiniz Düşünme Eğitimi, Halk Kültürü, Okuma Becerileri, Çevre Eğitimi gibi dersleri neden tercih yelpazesine koydunuz?”