Günlerdir "tam kapanma" diye bir kavramı tartışıp duruyoruz.
Bir yıldan beridir dünyayı saran ve sarsan "salgın"ın önlenmesi için aşı dahil, hangi önlemlerin alınması gerektiğini bilim adamları açıklamaktadır.
Salgının ilk gün ve haftalarında, bilimi, yeniliği, teknolojiyi, gelişmeyi, uygarlığı her dönemde kabul etmeyen din bezirganı, her fenalığın mollanın anlamadığımız dilden söylediği ve "dua" diye yutturduğu lakırdılarla çözülebileceğini minarelerden anons ettiler.
Fakat olmadı.
Salgın azdıkça azdı.
Yobaz mollalar bu kez bilim adamlarının önerdiklerine ortak olmaya , günde beş vakit salgının bilimsel yöntemle nasıl aşılacağını anlatmaya çalıştılar.
İktidar, maliyeyi, eğitimi, çalışma yaşamını, hakkı, hukuku doğru yönetemediği gibi, sağlığı da doğru yönetemedi.
Tıp konusunda uzmanlıkları tartışılmayan Bilim insanları salgının çıkışından beri, en doğru yöntemleri ısrarla önerdiler.
Lakin dinleyen olmadı..
Esasında oluşturulan "Bilim Kurulu”nun düşünce ve önerileri doğrultusunda da bir girişim olmadı.
Her doğru öneri, basit siyasi çıkarlar uğruna ötelendi. On binlerce yurttaşın ölümüne neden olundu.
Şimdi Bilim İnsanlarının, başından beri "kapanma" dediği en etkileyici önlemi eğerek, bükerek, yozlaştırarak, uygulamaya çalışıyorlar. Bu "kapama”nın hiç bir yararının olmayacağı açıktır.
"Kapanma" denildiği gün ülkenin her yerinde ikamet eden, Covitli Covitsiz, hali vakti yerinde olan büyüklerimiz(!) sahillere doluştu mu?
Evet doluştular.
Hastalıklarını oralarda yaşayanlara bulaştıracaklar mı?
Evet bulaştıracaklar.
İstanbul'da, Ankara'da ve ülkenin diğer yerlerindeki kapanmış insanlar, kısmen de olsa salgını azaltanlar, üç hafta sonra sahilden döneceklerden Coviti kapacaklar mı?
Kapacaklar.
O halde "kapanma" neye yaradı?
Turizme.!
Züğürt tesellisi.
İşin Aslı; Yöneticilerin erdemli olup olmamasıdır.
Cumhuriyet kazanımlarının sindirilip sindirilememesidir.
Cumhuriyet öncesi dönemden beri "bütün Müslümanları şeriat bayrağı altında birleştirme" iddiasında olan şeriatçı bir damar vardır. Bu damar kimi zaman Derviş Vahdeti ve Melanzede Rıfat gibi İngilizlerin desteği ve Volkan gazetesi yayıncılığı ile "31 Mart (13 Nisan 1909) vakası olarak bilinen şeriat ayaklanmasını yapar, önlerine çıkan ilerici subayları katleder ama Hıristiyan "kâfirlere (!) karşı da son derece "centilmen" davranırlar.
Bu damarı taşıyanlar, toplumu çağdaşlaştıran, ahlaklı, erdemli namuslu, yönetici, eğitici ve bilim adamı yetiştiren cumhuriyet yönetimine karşı da fırsat buldukça baş kaldırmışlardır.
En önemli başkaldırılardan biri Menemen olayıdır.
"Şeriat isteriz" diye ayaklanan sürü; güvenliği sağlamakla görevli öğretmen As Teğmen. Kubilay ve O'nun yardımına giden iki bekçiyi öldürdüler.
6 Şubat 1933 tarihinde de Bursa'da irticai bir ayaklanma olmuştu. Mustafa Kemal Atatürk, "Bursa Nutku" denilen meşhur konuşmayı o zaman yapmıştı.
Konfüçyüs insanların iki şekilde yönetilebileceğini ileri sürmüştür.
Birincisi, sadece suç ve ceza ile yönetmektir.
İkicisi ise, erdemle.
Konfüçyüs sadece ceza ile yönetilen insanlarda "şeref" ve "utanma" duygusunun oluşmadığını, erdemle yönetilenlerde ise hem "şeref" hem de "utanma" duygusunun var olduğunu ve bu insanların "doğru"yu ve "iyi"yi yapmaya çalıştıklarını söylemiştir.
Olaylar karşısındaki tavrımız neye göredir, "vicdani" bir mahkemeye dayanarak mı, yoksa vicdanlarımızı körelterek, kişisel çıkarlarımıza ve korkularımıza dayanarak mı tavır alıyoruz?
Erdemli olmayan ve azımsanmayacak sayıda bir kitle, tavırlarını kişisel çıkarlara ve korkularına göre belirlemektedir.
Bunu yazılı ve görsel medyada bolca izlemekteyiz, okumaktayız.
Erdemli yurttaş ve yöneticiler yetiştiren Laik demokratik ve adil Cumhuriyeti, Şeriat çılgınları içlerine sindirememiştir.
Salgının önlenmesi ile hiç bir alakası olmayan alkol satışının yasaklanması bir denemedir. Bir taraftan toplumdan gelecek tepki test ediliyor, öte yandan şeriat isteyen güruh kazanılmak isteniyor.
Bir delikanlının sosyal medyada "yasaklarsanız alkol almayacak mıyız, işte üç beş haftalık stok yaptım" demesine; öyle olmaz, bu yasağı alkol tüketimiyle açıklamak yanlıştır. Bu doğrudan İnsanların yaşam tarzına müdahaledir. Ayağa kalkmak ve karşı koymak lazımdır diye yanıt vermiştim.
Şimdi de söylediklerimin tastamam arkasındayım.
Bunu basit bir ticari olay ya da bir ürünün tüketilip tüketilmemesi gibi algılamak yanlıştır.
Erdemli yöneticiler, yaşam tarzımızı değiştirmeye dönük zorlayıcı, baskıcı yasakçı kararlar almaz, yasalar çıkartmazlar.
Erdemsiz yöneticilerin yaşam tarzımızı değiştirmeye yönelik zorlayıcı ve yasakçı kararlarına da biz karşı koymalıyız.
Dürüst yurttaşlık, ancak böyle kanıtlanabilir.