Tendürek geçidinin kışı yaman olur! Bunu en iyi kamyoncular bilir. Bırakın dizel araçları, benzinli araçların bile yakıtları donar!
Eğer böylesi fırtınalı bir havada bu geçitte aracınızla seyahat ediyorsanız, öyle havalara gelip kimseyi solamayacaksın. Bunun iki nedeni var; birincisi yol alabildiğine buzludur, kayıp şarampole yuvarlanmak var ki kazada kurtulsan bile, oranın eksi kırkları bulan soğuğunda kurtulma şansın yoktur ve donar ölürsün!
İkincisi sis çöken yerlerde sana işaret olacak hiç bir şey yoktur ve sen bir kenara çekip bekleyeyim dersen yakıtın donar ve kalırsın tek başına! Bir de yakıt depon dolu olacak, öyle yarım ve çeyrek depolarla ne o yola çıkacaksın, ne de kimseyi soylayacaksın! En iyisi bulabilirsen konvoyun ortalarında bir yer bulup yavaş yavaş yoluna devam edeceksin!
Hele yakıt ibresi kırmızıdaysa ve sen en geride kalmış, bir de öndekileri sollamaya kalkarsan vay haline! Böyle bir işe kalkıştınsa, ola ki sağ kurtuldun yapacağın tek şey torunlara masal anlatmaktır “ tır, Mercedes, Volkswagen, Ford, Opel...” ne varsa hepsini altındaki eski model arabayla solladığını söyleyip, torunlara kahramanlık hikâyeleri anlatacaksın! Gerisi o buzlu havada üşüttüğün ciğerlerindir ve sen ha bire öksür, dur!
Yani dün Reisi dinleyince dünyada neden bu kadar yalnız kaldık diye etimi ısırırken, beklenen açıklamayı yaptı!
-Biz bu süreçte en çok büyüyen ülkeyiz ve bütün ülkeleri solladık gidiyoruz dedi!
“Solladık” derken Afganistan ve Tanzanya’dan bahsetmiyordu!
Başta Amerika olmak üzere Almanya, Fransa, İngiltere ve süt ürünleri satarak vatandaşını insan gibi yaşatan Hollanda dahil!
Bunları dinleyip ülkenin genel durumuna baktığınızda birilerinin elinde kör bıçakla sürekli ensenizde dolaştığını his ediyorsunuz!
Gün yirmi dört saat ölüm ve öldürme haberleri!
Bir tarafı öldürerek diğer tarafı yaşattığını sanan bir akıl işte!
Bu ülkede çok hızlı büyüyen iki şey var; biri mezar taşları, diğeri cezaevleri!
Buyurun size büyüme! Bunların ikisi de korku iklimidir ve Türkiye tarihi boyunca hiç bir zaman bu iklimden kurtulamadı!
“Ne kadar ölüm, o kadar vatan; ne kadar cezaevi, o kadar özgürlük” algısına top yekun teslim olmuş durumdayız!
Sonra birileri de ha bire “ erken seçim” diyerek ne dediğini bilmeden sadece ötüyor!
Üstelik kurt ve karga sesi ile birlikte onların sembollerini rehber alarak!
Bekle!
Bu mantıkla senin de torunlarına anlatacak hikayelerin olacak; üstelik seni ağlayarak dinleyecekler..!
*******************
Mekanizma çürümüşse yapacak bir işlem yok
Gecenin bir yarısı gizli numaradan arayıp küfür ediyor ve kapatıyor!
Bunu ortaya çıkarmak kolay! Kolay diyorum, tabi ki savcılarımız zahmet buyurursa! Zaten onları zahmete sokacak bir niyetim de yok! Çünkü bariz ölümle tehdit edildiğim halde yapılan müracata gelen yanıt müthiş! “
Basit tehdit ve kovuşturmaya yer yok” denilerek! Oysa biz uzlaşma Avukatına “ kişi özür dilerse, davayı çekeriz” demiştik! Gelen yazıda özür falan olmadığı gibi mesele hafife alınarak kapatılmış! İtiraz hakkı var ama ona da gerek yok!
Bu aralar yeni bir yöntemle saldırıyorlar! Gizli telefonlardan tehdit ve sosyal medya hesaplarınız ele geçirilerek ahlaksızlıklar yüklenmesi!
Çürümenin tüm hallerini bir bir yaşıyoruz!
En acısı “ dur” diyecek bir mekanizma yok!
Yitik bir memleket hali işte!
*****************
BAŞETMEK MÜMKÜN DEĞİL
Döviz uçup gidiyor, bizimkilere sorarsan uçan döviz değil, ekonomimiz ve bize bu müjdeyi biri bakan, diğeri iktidarın grup başkan vekili!
İç işleri bakanı dedi ki “ bu ay değil, siz bizi Temmuz ayında görün ve o her şeye burnunu sokan Amerika bile küçük dilini yutacak.”
Bence bildiği bir şey var çünkü; Temmuz en sıcak aydır ve o ayda kafanızın içi adeta kaynar, başınızı sokacak bir gölge ararsınız ve haliniz vaktiniz yerindeyse denize dalarsınız!
İşte bundan dolayıdır ki büyük ihtimal temmuzdaki büyük müjdeden haberiniz olmayacak!
Tabi tatil bittiğinde eve dönüşler başlayacak, herkes kapısındaki asılı faturalarla yüzleşecek, orada kalem, kalem yükselişimizin kazıkları yazılacak ve alt toplamda kazığın eni ve boyu size “ merhaba” diyecek!
Eh, tepeden tırnağa ter basacak ama televizyon kanalları alt yazı geçecek “ bilmem, kime, kimlere had bildirdik” diye!
Mesele had bildirmekse, kazığın önemi mi olur?
Hele Kılıçdaroğlu bir türlü nasip olmayan maaşını yine Reise kaptırmışsa ne ala!
AKP’nin Grup Başkan vekili Bülent bey, müthiş konuştu! “ Gökte sihalarımız, yerde bulduğumuz doğal gaz, artık bambaşka bir ülkeyiz” dediği anda döviz bir kez daha homurdandı ve dün İngiltere’deki tefeciler damarlarımıza bağladıkları hortumlarla taze kan emmeye devam etti!
Sonra;
Şu an parti kursa tek başına iktidar olacak Sedat Reis, yine açtı ağzını, yumdu gözünü!
Ama en tehlikeli sözü neydi biliyor musunuz?
“ Ben, Tayyip abiyi zora sokacak hiç bir şey söylemem” demesiydi!
Kim nasıl okursa okusun; ben bu sözün “ onu tehlikeye sokmamdan” daha tehlikeli olduğunu ve üstü örtülü net bir mesaj olduğunu anladım!
Anladım da!
Daha kimler anladı bilmiyorum!
Üç beş kişi almış eline hançeri seksen beş milyonluk bir ülkeyi ha bire deşip duruyor!
Kötü bir kan kaybı!
Üstelik dikiş tutmayan bir yara!
***************
TRAVMA
Canlı üzerinde kalan ruh ve beden yaralanmalarına neden olan bir tanımdır!
Bir çok nedeni vardır ve benim işim olmadığı için kısaca yaşadığımız siyasi travma modeline girmek istiyorum!
Siyasi travmanın temelinde bir ruh hastalığı yatar ve genelde kafaya takmaktan ve sürekli tekrarla oluşan bir durumdur ki sonu şizofreniye kadar gider!
Bizim ülkede şu an bu travmanın tek sebebi HDP dir!
İsterseniz bir kaç örnekleme yapalım ve kararı siz verin!
Oturmuş ve televizyon ekranında ülkenin içine sürüklendiği son durum üzerine güya konuşuyorlar ve muhatap ilgili kişi, ya da kişiler!
-Efendim, bu yıl kuraklık var ve İstanbul’un su sorunu ne olacak?
-Bakın biz bu ülkeyi ne böldürürüz, ne de susuz bırakırız! Bizim HDP konusundaki duruşumuz belli ve onların bu parlamento da işi yok!
-Efendim, çiftçi isyan ediyor ve elli kuruştan elinden alınan ürünü biz manav tezgâhında yirmi liraya yiyiyoruz, siz bu soruna el atmayacak mısınız?
Atık bile. Bakın şu anda tüm HDP vekilleri için onlarca fezleke hazır ve onları bir daha manav tezgâhında göremeyeceksiniz!
-Efendim, konumuz bu değildi, nereye gitti?
-Nereye gittiğini hep birlikte göreceğiz ve öyle domates, biber diyerek HDP güzellemesi yapma!
-Yok efendim ne münasebet, bize göre de patlıcanlar teröristtir, hem tarlada ne işleri var?
-Efendim, Büyükşehir belediyelerini kaybettiniz, bu seçmenden size bir uyarı değil mi?
Sen iyi misin kardeşim? Ne seçmeni, ne uyarısı? Yarın kapına gelen sayaç okuyucunun kim olduğunu öğrendiğinde bu stüdyoda olmayacaksın, ancak bu kadarını söyleyebilirim, gerisini sen anla!
-Efendim, mevsimi yaklaşıyor, iyi bir menemen tarifi ile başlasak!
Yok, başlamayalım, içine yanlışlıkla HDP doğrarsan vatandaşın yüzüne nasıl bakacağız? Bunlar rengini belli etmeyen acı biberdir, hepsini tespit ettik ve yakında alıyoruz!
.....
Perin çek efendi!, siz değil miydiniz elinde gülle Beka’ya gidip kamp ziyareti yapan?
Sus, geri zekâlı, bir kere şurada anlaşalım, o gördüğün gül değil, Çin devletinin bayrağıydı ve biz devrime oradan başlayacaktık ve beni gönderenler “ dön” dediler, biz de döndük!
-Efendim, siz dönek misiniz, hani “ döndük” dedin de!
-Bakın HDP hemen şimdi kapatılmalıdır, yoksa dönen döner, ben dönmezim yolumdan..!
İşte böyle değerli dostlar!
Bir kaç gün sonra Amerika Başkanı ile görüşeceğiz!
Basınımız şimdiden heyecan için de, acaba Reis Biden’ın yakasına yapışıp ne diyecek?
Bence “HDP ile arana mesafe koy” diyerek ağzının payını verecek!
Sonrası Peker meselesi!
İstermisiniz şu on bin dolar “ Bay Kemale” yazılsın!
Yazılır Vallahi!
Adam ha bire ispat ettiği belgelerden ceza yiyiyor!
Üstelik bağıracaklar “ kimleeer, kimlerle beraber..” diye!
Biraz uzun mu oldu, ne?
HDP işte!
Hepimizi travmaya sürükledi ve hala ülkede aklı başında bir akıl hastanesi yok!
İşimiz nefesi kuvvetli hocalara kadı?
******************
HANİ DEVRİMCİYDİN
Bu memleketin suyundan mıdır, huyundan mıdır bilmem ama dönek ve iki yüzlülerin mantar gibi çoğaldığı bir toplumun dünya sosyoloji literatüründeki tüm kavramları alt, üst ettiği gerçeğini bir tarafa bırakarak; dinleyince, dün söyledikleri ile bugün söyledikleri arasında ki uçurumda debelenen ve debelendikçe çamurlaşan siyasetçilerin hallerinden bahsedeceğim!
Bay Muharrem dün İzmir’de gürleyip duruyordu!
Kim varsa “ gelin kardeşim, sizin yeriniz bizim memleket hareketi ve üstelik ben ülkücüyüm” diyerek bir de elini eşinin omzuna koyarak “ Bu da eşim Ülkü” dedi ve ülkücü olmanın en büyük şartlarından birinin de bu olması gerektiğine inceden vurgu yaptı!
Olsun!
Bizim ülkenin siyaset yüzü böyle ve geçmişte “ benden daha büyük devrimci yok” diyen Muharrem, bugün Ülkücülüğünü tüm sırlarıyla ortaya döküyor!
Üstelik geldiği CHP’ye demediğini bırakmayarak!
Biliyorum, “ Kürtçe, eğitim dili olamaz, çünkü uygun değil” diyerek Kürtçenin bir dil olmadığını ve dolayısıyla olmayan bir dilin bir topluluğu da yoktur ve bunları bir araya getirdiğinizde, Kürt falan yoktur dedi de anlayan kim?
Yani kısacası iktidara gelmesi durumda Kürt’lerin canına nasıl okunması gerektiğinin tüm emarelerini verdi!
Böyle diyoruz da, kim bilir belki oradan gelecek oylar uğruna Diyarbakır’a gider ve “ siz bakmayın bana Muarem dediklerine, bizim köyde herkes bana Apo der” diyerek bu memlekette olması gereken gerçek siyasetçi duruşunu bir kez daha tescil eder!
Diyeceğim şu ki;
Şu an ülke dört tarafından tutulup çekiştirilen bir ava benziyor!
Kim ne kadar büyük parça koparacağının peşinde!
Herkes bir kurumu kendine mevzi yapmış adeta orada diğerlerine meydan okuyor!
Emniyet Genel Müdür yardımcısı “ beni kim görevden alacak görelim” diyor ve bu üstelik sıradan bir devlet memuru!
İç işleri bakanı bir siyasetçinin rüşvet aldığını söylüyor ve Meclis Başkanı yalvar, yakar bu ismi açıklamasını istiyor ama tek yanıt yok!
Oraya gücü yetmeyince de başlıyor muhalefete laf yetiştirmeye!
Sonra dönüp bakıyorum ortalık gül, gülistan!
Cumhurbaşkanı bize “ millet bahçelerinin” önemini ve orada geçireceğimiz zamanı anlatıyor!
Bence en doğru olanını yapıyor! Üretim yok, iş yok, güç yok, teknoloji elin icadı ve bulursak hazırı yiyiyoruz! Tüm bunların gün boyu dedikodusunu yapacağımız bir yer lazımdı ve adını da “ Milet bahçeleri” koyduk!
Hepimiz oralara damlayacağız! Herkes orada buluşacak ve zaten çay, pasta da bedavaydı, daha ne isteriz?
Millet gidip sadece buralarda meşgul olacak sanmayın! Dev ekranlardan ha bire müjdeler alacak ve alkışladığı her müjde beş kat zam ve vergi olarak gelecek!
Gelsin canım ne var bunda?
Ne bileyim, bir şey var mı yok mu?
Beş kez doğal gaz müjdesine karşı yirmi beş kez doğalgaz zamı yemişiz!
İşte bunun adına da “ büyüme” diyor bizim Reis!