ALTIN
 3.042,49
DOLAR
 35,5025
STERLİN
43,1833
EURO
 36,2485

 

 

İnsan olmak ile sorgulamak arasında bir ilişki vardır. İnsan olan, önüne konan her şeyi yemez. Kendisine dayatılan her anlayışı kabul etmez. Onun iyi veya kötü yönlerini sorgular. İnce eler sık dokur. Ondan sonra onun hakkında bir fikir yürütmeye çalışır. Ondan sonra da onu ya kabul eder; ya da etmez.

Hayvanlarda ise durum farklıdır. Önüne konan her yemeği önce koklar ve sonra yemeye başlar. Onun hakkında bir fikir yürütmez. Onun iyi veya kötü yanlarını eleştirmez. Mevcut olanla yetinir.

Felsefede ise üç tane önemli saç ayağı vardır. Tez, anti tez, sentez.”Tez” ortaya atılan kavramdır. Bu kavramın veya olayın doğru veya yanlış olduğu belli değildir.”Anti tez” ise o görüşün zıttı, yani karşıtıdır. “Sentez” ise bu iki farklı zıt görüşün çelişmesi sonucunda bir doğum olmuştur. Farklı bir şey doğmuştur. İşte bunun adı sentezdir. İnsanlar işte sentezlenen görüşün etrafında fikir yürütür. İnsan olmanın farklılığı da böylece ortaya çıkmış olur.

İnsanlar ve toplumlar eğer olayları sentezlemeden kabul ediyorlarsa, insani olmaktan uzaklaşıyor demektir. İnsan olmanın temel ilkesi düşünmektir. Düşünen insan ise kafasına takılan her olayı veya kavramı sentezler.

Bizim toplum anlayışımız maalesef sorgulamadan ziyade, biat etmeye daha yatkındır. Toplum olarak biz guruplara ayrılmışız. Her gurubun bir de reisi vardır. Reis ne derse doğru olanı odur. Yani, insan bu gurubun içinde birey değildir. O gurubun bir parçasıdır. Herhangi bir olayı sorgulayacak gücü kendinden bulamaz. İnsanlar bu gurubun içinde korkak bir varlıktır. Gurup tarafında dışlanmaktan korkar. Gurubun dışında bir hayatın varlığına da inanmaz. Böylece toplumlarda tabular ortaya çıkar. Kimse bu tabuları konuşmaya cesaret edemez. Tabular süreç içinde kutsanır. Toplum ise bu tabuların etrafında kümeleştirilir ve çatıştırılır. İşte böylece akılsız bir toplum ortaya çıkmış olur. Bu tür toplumların uzun süreli ayakta kalma şansları yoktur.

İşte bunun içindir ki tarihimizde onca karanlık sayfa vardır ki, kimse cesaret edip onu tartışmaz. Çünkü gurup onun tartışılmasına müsaade etmez. Eğer tartışılırsa gurup bundan zarar görür anlayışı her kesin önünü keser.

24 Nisan yaklaştıkça Ermeniler hakkında herkes konuşmaya başladı. Avrupa’da  baştan Vatikan,onun arkasında AP,soykırım kavramını kulandı.Türkiye’de deyim yerindeyse kıyamet koptu.  Peki,neden kıyamet koptu?  Çünkü toplum bu meseleyi hiç tartışmadı ve tartışmaya hazır değil de ondan.Bu sorun hep tabu olarak kaldı.

Şimdi ben size gerçek bir hikâye anlatacağım. Yıl 1914.Devletin başında İtaatçi Terakki Partisi var. Harbiye nazırı ise sarayın damadı Enver Paşadır.

Enver Paşanın kafasında “Turan” var.Turana varmak için 93 Harbinde kaybettiği toprakları Ruslardan geri alıp ,İran üzerinde Türk Eline varmak  istiyor.Enver Paşanın yanında ise “Liman Von Sanders” adlı bir Alman  general var.Her ikisinin de ayrı ayrı hesapları var.Almanlar o zamanlar Polonya Cephesinde Ruslarla savaşıyorlar ve ilerleyemiyorlar.Alman general Sarıkamış’ta Ruslara karşı bir cephe açıp Rusların gücünü bölmek istiyor.

Enver Paşa ve Alman General, Ruslara Sarıkamış’ta bir savaş açmak için kararlıdırlar. Her ikisi at sırtında 3.Ordu komutanı Hasan Paşanın yanına gider. Hasan Paşa, Erzurum’da bunları karşılar. Enver Paşa, Hasan Paşa’ya der ki:”Biz Ruslarla savaşmaya geldik.” Hasan Paşa der ki: Paşam burada üç kolordu var. Buradaki askerler aç. Bize yiyecek getiren gemileri Ruslar tarafında Sinop açıklarında batırıldı. Biz askere buğday haşlayarak yedirttiriyoruz. Bizim askerimizin çoğunluğu Yemen cephesinde, Irak cephesinde geldi. Yazlık elbise ile gezerler. Yün çorabımız yok. Kaput yok. B u ay zemheri ayı. Allahu Ekber dağları acımasızdır. Gidersek bir daha dönemeyiz o dağlarda.” Tabi, Hasan Paşanın bu sözlerine Enver Paşa çok kızar. Hasan Paşa’ya der ki:” Paşam eğer siz harbiye de benim hocam olmasaydınız, şuracıkta kafana sıkar seni öldürürdüm.”Der.

Sonuçta Hasan İzzet Paşa, üzerine sorumluluk almaz ve görevinde istifa ederek İstanbul’a döner. Enver Paşa ordulara komuta ederek Allahü Ekber dağına askerleri çıkarır. Askerler fırtına ve tipi karşısında darmadağın olur ve soğukta ölürler. Savaşmadan kendiliğinde imha olan tek ordudur. Enver Paşa ise bu savaş için yayın yasağı kararı alır ve İstanbul’a döner. Sonuçta 90 bin halk evladı bu dağlarda ölüp gider. Bu olay halen tabu olarak devam eder. Sarıkamış olayı halen tartışılamamıştır. Biz o dağlara neye gittik? Diye halen sorgulanmamıştır.

Yakın tarihimizde Maraş, Roboski, Madımak,Çorum,Gazi,Gezi,1Mayıs 1977,Sivas,Malatya,33 Erin Bingöl’de öldürülmesi ve son Ağrı olayları vs.vs.Halen tartışılmadan üstü kapatılmaya çalışılıyor.Her kapatılan olayın arkasında bir başkası geliyor.Olaylar zinciri böylece devam ediyor ve hiç bitmiyor.

Toplum olarak akıl tutulması yaşıyoruz. Onun için biz demokratik düşünemiyoruz. Onun için demokrasiyi ben merkezli yorumluyoruz. Onun içindir ki 65 yıllık çabalama sonucu bir türlü demokrasiyi yakalayamıyoruz.

 

Peki, ne yapmalı?

 

Elimize bir balyoz alarak kafamızdaki  putlara savaş açmalıyız.Dogmalara değil akla inanmalıyız.Gurupçuluğa değil ,bireyselliği  önemsemeliyiz.Başkasının farklılığını kabul ederek,farklılıklarımızla bir arada yaşamayı öğrenmeliyiz. Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük mirasın demokrasi olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bana demokrasi lazım değildir demeyeceğiz. Çünkü,”Sular yükselince balıklar karıncaları yer; sular çekilince de karıncalar balıkları yer.”

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.