ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

             Vücudu ayakta tutan ve ona şekil veren mekanizmaya “ omurga” diyoruz! Sert kemiklerden oluşur ve darbe alması, ya da eğilip bükülmesi sizi şekil bozukluğuna sokar! Bu tümüyle fiziksel bir meseledir ve bunu siyasi duruşla örneklendirdiğinizde aklınıza kimi somutlar gelir ve buna araçlardaki “ şaftı” da eklediğinizde ortaya bir kayma çıkar ki oradan da aracın tüm yamukluğu ortaya çıkar!

              Şimdi bizde kimi siyasetçiler ne kadar da benziyor bu omurga oynaklığına ve şaftı kaymış arabalara! Üstelik bu halleriyle toplumun siyasi algılarına oynuyorlar ki pes doğrusu!

              Biliriz, kimi “ gazeteciyim” diyenler burunlarına yumruk yiyerek ellerine tutuşturulan metinleri okumak zorunda kaldılar ve üstelik her gün farklı siyasi partilere küfür ederek!

              Bu demokrasilerde olmayan bildiğimiz yöntemlerdir ve işte burada omurga devreye girer! Eğer omurganız sağlamsa kafanızı da koparsalar dik durursunuz! Değilse zaten omurga onların ellerindedir ve istedikleri yere bükmek artık senden çıkar!

Be adam!

Seni halk seçti ve senin bu seçilmen kayımla engelendi ve üstelik cezaevine de atıldın!

             Genel başkan yardımcılığı ve iki dönemdir seni vekil yapan partinin hiç bir üyesi bırakın televizyonlara çıkmayı, yanından bile geçemezken, seni apar, topar alıp konuşturuyorlar!

İzledim ve derin bir zavallılığa şahit oldum!

Yazık çok ama çok yazık!

Parti kuracakmışsın!

Bence kur, hemen şimdi!

Bunu en çok ben istiyorum ve kim kaç gram olduğunu anlasın diye!

**************

SİYASET

 

Sözcük anlamına girip size çokbilmişlik havaları taslamayacağım!

              Hepiniz az buçuk bilirsiniz ve daha çok “ at bakıcıları” için söylenen sözcükten türetildiği söylenir ve kimi de bunu “ at binicisi” olarak kabul eder!

             Ben şahsen “ at biniciliğinden” yanayım ve bir köylü çocuğu olarak öyle direkt ata binmek gibi bir şansımızın olmadığını iyi bilirim!

Önce eşeğe, sonra katıra ve en son ata binme hakkı elde ederdik!

Bir nevi çekirdekten yetişme ve iyi bir şoför olmak için muavinlikten gelme gibi bir şey.

           Şimdi eşeğe ve katıra binmeden direkt ata binersen, son derece risklidir ve kendini atın ayakları altında bulman işten bile değildir. Eğer at sizi tepelememişse bence bir kurban kesin ve üstüne iki rekat da şükür namazı kılın!

Bizim köyde kafası derin yarıklarla gezenlerin hepsi bu tür kazalara kurban giderlerdir!

            Yani dünyada siyasetin bir ağırlığı, karşılığı ve de sorumluluğu varken, biz de müthiş bir küfür makamıdır!

                Ağzını açan “ alçak, namert, şerefsiz” gibi ve terbiyem müsaade etmediği için diğerlerini yazmadığım nice küfürlerle memleket siyasetine yakışanı gün boyu söyleyip duruyorlar.

             Bu yetmemiş gibi nereden buluyorlarsa onlarca prof ve sözüm ona gazeteciyi de ekleyerek ve Allah var, onların hiç eşekten inmedikleri ilk sözcükte ortaya çıkıyor ama sonuçta prof işte!

Bu aralar memlekette yeni kandırmacıların kokusunu alan ve dünya yansa çulu zarar görmeyecek olanlar, yeniden piyasaya çıktılar!

            Nerdeyse her biri bir Kürt aileyi baş tacı edip misafir edecek ve balkonlar da kardeşlik havaları!

Zaten siz Mahzun Kırmızı gül’ü dinleseydiniz bunca kan, gözyaşı ve ölümler olmazdı.

Ne demişti “ hepimiz kardeşiz, bu kavga ne” diye!

Mahzun öyle demişti!

               Şimdi herkes öyle diyor ve attan düşüp yukarı bakan mavi bir gökyüzünün olduğunu hala göremiyor ve siz hep toprağa bakarsanız, bereketi kadar altına girmeyi de göze alacaksınız!

              Oysa gökyüzü sonsuz mavidir ve alabildiğinedir ve orada bir tek mezar göremezsiniz!

Ben sizin siyasetinizden hiç ama hiç anlamıyorum!

Siz yine de beni maviye gömün!

****************

KENT KÜLTÜRÜ

 

                 Kurulan yeni Cumhuriyetin ( öncelikle, her zaman söylediğim gibi sadece adı öyle olduğu için bu kavramı telafüz ediyoruz, yoksa bu ülkede hiç bir zaman ne bir cumhuriyet, ne de onu destekleyen bir demokrasi oldu) ilk yıllarında ülke nüfusunun yüzde sekseni kırsal alanda yaşardı.

               Bu nüfus yaşam şartları ve değişen dünyanın bize az buçuk yansımaları ile birlikte kentlere hücum etti ve kentler, şehirden çok bir köy-kent görünümüne büründü ki hala günümüzde bütün şehirlerin kenar mahalleri öyledir!

             Çarpık ve hurafe ikliminin her dönem esas alındığı eğitim sistemleri bu yığınları algı olarak hiç bir yere taşımadığı gibi daha çok gericiliğin kapılarını açtı ve biz şimdi o gericiliğin tüm olumsuzluklarını bire bir yaşıyoruz! Dünyadaki gelişme istatistiklerine baktığınızda bu, gün gibi ortadadır ve ülke kıramadığı kabuğunun içinde yarı baygın debelenip duruyor!

Nereye geleceğim?

Malum, dün hafta sonuydu ve ben köyden şehire ineyim dedim!

              Eh, havalar sıcak, duşunuzu alıp biraz yayılmışsınız ve biraz gündeme takıldıktan sonra uyku yavaş, yavaş gözlerinizi yoklamış ve kafayı yastığa koyduğu anda uyuyan ben, üst ve yan komşuların acayip takırtı ve tokurtularıyla şafak vaktine kadar sağa sola dönüp durdum.

             Neyse ki onlar sözleşmişçesine gürültüyü aynı anda kesince uykuya daldım ama birazdan sabah olacak ve ben ne olursa olsun altı gibi kalkarım ve bu yılların alışkanlığı!

Tam dalmışken baktım ki beynimin içinde bir matkap sesi!

İşi olan birileri sitenin dışında bir şeyleri deliyor ve insanların bir pazarı var, o da güme gidiyor!

                Yapılacak bir şey yok! Sonra ona yandaki parkın ağaçlarını budayıp kuşa çeviren bir ekip eşlik etti ve matkapla ağaç hızarı ha bire beni doğrayıp durdu!

Kırmızı görmüş boğa gibi çıldırmışken, Reisin “ dünya bizi örnek alıyor ve dünyanın en güzel demokrasisi bizde” gibi sözlerini bir güzellik tesellisi olarak alıp sakinleşmeye çalıştım!

            Kahvaltı, bildiğiniz klasikler zeytin, peynir ve bir de rafadan yumurtayı çok severim! Bir yandan da sabah haberleri bana eşlik ediyor ve ben tam yumurtaya uzanmışken, boş boğazın biri “ artan döviz ve yem fiyatlarından dolayı üretici çok zor durumda ve yumurta zamı kapıda” diyerek kahvaltıyı da zehir etti!

             Oysa ben ejder meyvesinin fiyatları düşecek diye gün sayıyordum ve sabah kahvaltısında yanına biraz da Hazar havyarı katarak!

Yok!

Bana göre değil bu kent havası!

Ver elini Eskiköy ve dizimin dibinde miyavlayan kara kedim.

Zaten hep öyleydim ve hiç bir kent beni ehlileştirmedi!

*********

ARICILIK VE SORUNLARI

 

              Türkiye’nin en başı boş ve sahipsiz sektöründen bahsediyoruz! Oysa dünya bal üretiminde hatırı sayılı bir konumdayız. Mevcut kovan sayısı ve coğrafi özelliklerden dolayı sayısız avantajlar olmasına rağmen istenilen verim alınamamakta ve nerdeyse bütün arıcılar bankalara ve şahıslara borçludur!

             Bu borçların ödeme tarihini çok iyi bilen fırsatçılar, arıcının elindeki balı yok fiyata alıp piyasaya faiş fiyatlarla sürmektedirler! Kaldı ki alınan bu ballar ham şekilde sofralarınıza gönderilmiyor! Isıl işlem ve çeşitli karışımlarla daha çok kâr hırsı vatandaşın hem sağlığını, hem de ekonomisini vurmaktadır!

İşin bir tarafı daha var ki asıl sorun o!

           Sahte ve yapay tatlandırıcılar ucuz fiyata bal diye piyasaya sürülmektedir! Bunlara katılan aromalardan gerçeği ile sahtesini ancak uzman kişiler ayırt edebiliyor!

            Hal böyle olunca bu ülke insanı bir şekilde doğal ve Anadolu yaylalarının yüksek kalitedeki ballarına bir türlü ulaşamıyor!

Dürüst arıcılar ürettikleri balları ham şekilde pazarlama da ciddi sıkıntılar yaşıyor. Çünkü ham ve doğal bal, belli bir süre sonra krema haline gelebiliyor ve bu konuda bilinçli olmayan vatandaşlar tarafından “ şekerli bal” denilerek ya alınmıyor, ya da alanlar böylesi bir durumda o kaliteli ballarını çöpe atıyor!

               Bir ülke düşünün yetkili bakanlığı halkını bu konuda bilinçlendirmiyor! Vatandaşı geçtik, çok okumuş, hatta profesör ünvanlı kişiler bile bal konusunda deneyimsiz ve de bilgisizler.

               Şurada tüm vatandaşlara bir önerim var; değerli olan bu besine para vereceklerse önce arıcılarına güvensinler ve sonra da noter huzurunda karma numunesi alınıp tahlil edilen balları alsınlar!

            Balda promil değerinin yüksekliği kaliteyi gösterir ve gıda kodeksi de balın promil değerinin üç yüz olması gerekiyor ve bu değer binli rakamlara yaklaştıkça kaliteli ve birinci sınıf ballar yemiş olursunuz!

Bu işe yıllarını veren biri olarak söylüyorum!

Türkiye arıcılığını “ Arı yetiştiricileri birlikleri” bitirdi!

Sözde kurulduğunda tek işi arı ırklarını ıslah etmek ve Türkiye arıcılığını geliştirmekti!

           Dürüst çalışanları tenzih ederek söyleyeyim ki bir çoğu bu birlikleri ticari kuruluşlar haline getirdiler ve arıcıya kovan plakası satmaktan başka hiç bir işlevleri de kalmadı!

               Ana arı üretimi rast gele ve denetimsiz yapıldığı için şu an kimse hangi arı ırkıyla çalıştığını bilmiyor!

İşte bu karmaşa da yerli “ Anadolu ırkı” arı yok oldu!

Bu ülkenin bal verimi çok yüksek bir “ Giresun kafkası” vardı; hani  nerede?

            Şimdi ırkları korumak için hangi alanda izole çalışmaları var ve bunun ne kadarı gerçek onu da bilmiyoruz!

Evet!

            Türkiye arıcılığı çok ama çok ciddi sorunlar yaşıyor ve yeni bir program ve yeni bir arıcılık yasası gerekiyor!

    Bunu yaparken arıcılarla yapmalısınız ve masa başında kimi dayatmalarla değil!

Anadolu’nun her yeri neden ballı bitkilerle donatılmıyor ve neden hala gevenler yakılıyor!

               Bal için büyük bir kaynak olan “ Geven” bitkisinin korunması konusunda neden muhtarlıklar ve halk bilinçlendirilmiyor?

Söylenecek çok ama çok şey var ve buraya sığdırmak mümkün değil!

Şimdi iki birlik Başkanı kapışmış ve birbirlerine çeşitli ithamlarla meydan okuyorlar!

             Biz, haklının ve arıcının emeğini koruyandan ve aynı zamanda insanlara sağlıklı bal ulaştırmanın yollarını açacak olandan yanayız.

Gerisi mahalle kavgası ve üç gün sonra biter!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.