2 Mayıs 2021’den beri ülkenin tüm kirliliği bir kez daha gözler önüne serildi!
Sedat Peker’in iddiaları, ifşaatları ve ikrarları, Türkiye’de AKP iktidarının müthiş bir kara para ve yasa dışı faaliyetler sarmalının içinde olduğunu gösteriyor!
Anayasa ve yasalara rağmen işlemeyen hukuk devleti, taraflı ve bağımlı hale getirilen yargı, çorap söküğü gibi ortaya çıkan yasa dışı olaylara rağmen asgari suç ve suçluyu yakalamaktan uzak bir tavır sergiliyor…
Sadece ülke değil, uluslararası mafya ağı içinde boğazımıza kadar pisliğe batmış durumdayız!
İktidarın El Kaide, IŞİD gibi terör örgütlerine silah göndermesinden karşılığında petrol ticareti yapmasına, bakanların AKP Gençlik Kollarına devletin silahlılarını vermesinden saray çalışanlarının kirli ilişkiler içene girmesine kadar büyük bir bataklıkta kaybolmak üzereyiz!
Milyar doların döndüğü, ülkenin koylarına, ormanlarına, topraklarına, fabrikalarına, marinalarına, otellerine kısaca, tüm değerlerine “çöküldüğü” olaylar dizisi ekonominin iflasını hızlandırmaktadır!
İktidar eliyle yapılanlar, Türkiye’yi bekasını kaybedecek noktaya getirmiştir!
***
Aç kaldık. İşsiz kaldık!
Bir lokma aş bulamazken “Porsiyonlarınızı küçültün!” sözleriyle muhatap olduk!
Evlere icra gelirken, esnaf iflas ederken, çiftçi üretmekten vazgeçerken, kışlık saraylara yazlık saraylar eklendi…
***
Bu nedenle bir tweetimde; “Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek yetmez.
Siyasetin etik ilkeleri de anayasa kuralı olarak düzenlenmeli.
Örneğin yolsuzluk yapan siyasetçi, hayat boyu siyasetten men olmalı ve yolsuzluktan elde edilen malvarlığı hazineye geçmeli. Millet hırsız doyurmaktan bıktı!” demiştim.
Yurttaşlar bu sözlere kulak verdi.
Desteklediğini belirten binlerce ileti gönderdi!
***
Yazılarını takdirle izlediğim sevgili Ünal Özmen BirGün’ de yazdığı “Yasa mı, etik mi? makalesinde;” Yasalar, ahlakı yargıyı işlemez hale getirerek, toplum denetimini devre dışı bırakır.
Yasaların demokrasiyle ilişkilendirilip yasa devletlerinin ortaya çıkmasıyla toplum çeşitlenen ilişkilere ahlaki kurallar belirlemede zorlandığı gibi kendi yasasına (ahlak) saygısını da bağlılığını da yitiriyor” sözleriyle önemli bir gerçeğe vurgu yapmıştı…
Ancak yazının sonuna doğru, “yolsuzluk zaten yasalarda suç, ceza kanunda da bir karşılığı var.” diyerek benim düşüncelerime itiraz etmişti. Ve eklemişti; “Aslında Fikri Sağlar’ın Anayasa’da ve kanunlarda yaptırımı olan bir suçun Anayasa kuralı olmasını istemesinin bir anlamı yok.
Fikri Sağlar da bunu bilir. Fakat ben kendisinin etik ilkelerin yolsuzluğa engel olamadığını, ahlaki bozulmanın toplumsal denetimi sağlamada yetersiz kaldığını düşündüğü için öfkesini böyle dile getirdiğini düşünüyorum” diye yazdı…
***
Aslında sevgili Özmen çok doğru söylemiş…
Muradım polemik yapmak değil!
Saygı duyduğum düşüncelere kendimce katkı sunmak!
“Yasa mı etik mi?” diye sorulunca, ikisi birbirine koşut unsurmuş gibi anlaşılır.
Böyle bir ayırım yapmak hem mantıklı değil hem de amaçlanan anlayışa varılmasını engeller.
“Etiği ve ahlakı temel alan yasalar” demek daha doğrudur…
Siyaseti düzenleyen yasalar, yeterince siyasi etiği ve ahlakı temel alıyor mu?
Toplumun adil düzenini güçlendiren ciddi vurgular yapabiliyor mu?
Hak ve hukukun oluşabilmesine doğrudan katkı sunabiliyor mu?
Hayır.
***
Anayasalar veya yasalar sadece, yasak ve serbest olanı, suçu ve cezayı belirlemez.
Anayasa ve yasalar, bir toplumsal yaşam vizyonu, bir kültürel, ahlaki, etik, hatta ideolojik çizgi ve hedef de koyan metinlerdir…
Sevgili Özmen’in yasa mı, etik mi? diye sorusunu şöyle yanıtlıyım.
Ne sadece etikle ne de sadece yasayla değerler, idealler korunamaz ve bir uygar toplum tasavvuruna ulaşılamaz…
Örneğin, laiklik sadece toplumun etik ve ahlaki değerleri ile ihdas edilebilir ve korunabilir mi? Hele ki geri kalmış bir toplumda bunu sağlamak mümkün mü?
Yani; yasa ve etik birbirini tamamlayarak yürümeli...
***
Son söz:
Uygar ve demokratik toplumlarda bir de yasalara uyma etiği vardır.
Ayrıca adalet ve hakkaniyeti gözeten doğru yasalar, kendi doğru etiğini de yaratırlar!
Bugün ihtiyacımız olan tam da bu!