“De ki: ben bu (yaptıklarıma) karşılık (sizden) akrabalık sevgisinden başka bir şey istemiyorum.” (Şura:23)
Konu şu: yakın bazı akrabaları da dahil olmak üzere, Kureyş kabilesi Hz. Peygambere eziyet edince, nazil olan ayet mealen böyle der: “haydi diyelim ki peygamberliğime inanmadınız, hiç olmazsa akrabalık hukukumu korumanız gerekmiyor mu?”
Çünkü devlet öncesi kabile toplumlarında akrabalık hukuku, devlet sonrası toplumlardaki vatandaşlık hukukuna benzerdi; ne olursa olsun, kabilenin kendi bireyini koruması bir namus borcuydu.
Ne zaman ki kabilenin yerini devlet alınca, haliyle, kabile hukukunun yerini de vatandaşlık hukuku aldı.
Ancak özellikle “modernist” denen son dönem meal sahiplerinin bu ve bunun gibi bazı ayetleri olmadık zorlamalara tabi tuttuklarını görüyoruz.
Belli ki, bariz bir anakronizm sorunu yaşıyorlar. Modern çağın ulus paradigması, ufuklarını karartmış görünüyor. İslam ın akrabalık ilişkilerine ve dolayısıyla kabile dayanışmasına verdiği önemi kavramakta zorlanıyorlar…
Anladığım kadarıyla İslam ın bu konudaki formülü şöyle olmalı: Kabile ve modern vatandaşlık bağı da dâhil, her türlü vesileyle iyi işlerde dayanışmak doğru, yine, yapılan iş kötü olduktan sonra, hangi bağ etrafında hareket edilirse edilsin, yapılan iş yanlış kabul edilir.
İslam, iyilik konusunda dayanışmayı her vesileyle emreder, kötülük konusunda dayanışmayı ise, hangi vesileyle olursa olsun reddeder.
Bu kadar açık…
قُلْ لَا اَسْپَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبٰى