Uzunca bir zamandır,
Okuyorum.
Düşünüyorum.
Araştırıyorum.
Ülkesini sağlıkta, eğitimde, güvenlikte, diplomaside, ekonomide, iş yaşamında bu kadar kötü yöneten bir iktidar halen nasıl ayakta durabiliyor, dibe vurmuyor?
Muhalefetin zayıflığına bağlanabilir. Ama salt muhalefetin zayıflığına bağlamak yeterli olamaz.
Mikro milliyetçiliği, din istismarcılığını, eğitimin yozlaştırılmasını, bilerek, amaçlayarak toplumun cahilleştirilmesini göz ardı etmemek lazım.
İsminin önünde Prof. unvanı olan sözde bir eğitimci "okumuşlardan korkmak lazım. Benim bütün umudum cahillerdir" zırvası, eğitimin hangi ellerde olduğunu işaretlemiyor mu?
Gözümüzün önünde ormanlarımız cayır cayır yanıyor.
Canlarımızın yangından kurtulması, yangının sönebilmesi için, su yerine, itfaiye, yangın söndürme uçakları yerine "tekbir getirin" tavsiyesinde bulunan bir molla halen itibar görüyorsa ne demeli?
Mollanın saçmalığı yetmiyormuş gibi Diyanet İşleri Başkanı da Yağmur duasına çıkılmayı öneriyorsa ve O zat görevi başında ise ülkemiz "Ortaçağda ki derebeyi kafası"nı taşıyor demek olanaklıdır.
Salgında başarısız,
Eğitimde başarısız,
Maliyede ve Askeriyede başarısız,
Ekonomide başarısız,
İç ve dış politikada başarısız,
Adalette başarısız,
Bir orman yangınına karşı önlemsiz ve başarısız
Temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasında müsamahasız,
İstihdamda başarısız
Bir siyasal parti çoğulculuğu neden sayarak, iktidarını sürdürebilir faka, ülkenin yönetilemediği de gün gibi açıktır.
Ülke yönetilemiyorsa halka başvurulmalı.
Demokrasinin gereği budur. Çağdaş ülkelerde böyle oluyor.
Ülkeyi yönetemeyen iktidarlar, demokratik yollarla alaşağı ediliyor.
Bizde de olacak mı?
Bu kadar din istismarcılığının, bu kadar bölücülüğün olduğu, bu kadar toplumun bilerek, düşünülerek geri bırakıldığı, cahilleştirildiği ülkemizde olabileceğini düşünemiyorum.
Merhum İktisat hocamız Prof. Sadun Aren; "Sosyalizm insanların ezeli özlemidir. İnsanlar böyle bir dünya isterler" diyordu. İnsanca, hakça yaşanabilir toplum düzeni, "Sosyalist Düzen"dir. Ancak o düzeni kurmak hiç de kolay değil." diyordu.
Önce, hiçbir toplum düzeni, kendisinin olanaklarını sonuna kadar tüketmeden, başka bir topluma yerini bırakmaz.
Her türlü kötülüğü içinde barındıran kapitalizmin pek çok krizleri olmuştur. 1930'da "Büyük Bunalım" da yaşanmıştır. Fakat kapitalizm krizleri geçiriyor ama sürekli gelişmeye devam ediyor.
Bu küresel salgının sonunda da kapitalizm karlı çıkacağa benziyor.
Hocamız Prof. Sadun Aren , "Sosyalizm geri kalmış bir ülkenin insanlarının yapacağı şey değil. "gelişmiş İnsan" işi. Onun için insanlar ancak gelişerek sosyalizme varabilirler." altını çize çize anlatıyordu. .
Hocamızın bu düşüncesinden hareketle Kemal Kılıçdaroğlu gibi, demokrat, ilerici, adil, 72 milleti aynı gören, kadın, erkek, varlıklı, yoksul ayrımı yapmayan bir kişinin, Cumhurbaşkanı adaylığını bu kadar geri ve cahil bırakılmış toplumumuz tarafından sindirilebileceğine emin değilim.
Kılıçdaroğlu’nun bagajında iki ağırlık vardır. Kendileri kabul eder veya etmezler. O'nun tercihidir. Bu eğitimsiz ve geri bırakılmış toplumda konuşulan; "Kılıçdaroğlu Alevidir, Dersim' li Kürt tür" gerçeğidir
Kılıçdaroğlu "Alevilik" inancına sahiptir diye karşıtları tarafından topluma özürlü gibi sunuluyor ve bu sunum da kabul görüyorsa adaylığının sindirilmesi hiç olanaklı değil.
Cahil güruhuna göre Kemal Kılıçdaroğlu'nun asıl affı olanaklı olmayan bir kusuru daha vardır. Dersim' li ve Kürt oluşu.
Sohbetinde ve ibadetinde, din adamının, bir Alevi'yi katletmenin cennete gitmek için yeterli sevap olduğunu telkin edilen bir toplumda, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı ne kadar içselleştirilir.
Takdirinize bırakıyorum.