Abdülhamit sonrasında ,Osmanlıdan günümüze,siyaset iki parça üzerine inşa edildi.
1-Türkçeler.( İtaati Terakki Fırkası.)
2-Sünniciler.(Hürriyet ve İhtilaf Fırkası.)
İtaatçiler Turan’a inanıyorlardı. Bütün Türklerin birleşip, güçlü bir Türk dünyası kurmak istiyorlardı. Osmanlının dağılmamasını ancak Turancılıkla önleyebileceklerini düşünüyorlardı.
Diğer yandan Hürriyet Ve İhtilaf Partisi yanlıları da kurtuluşun Sünni İslam’da olduğunu inanıyorlardı. Osmanlıyı ancak, Osmanlı Sünni Arap işbirliği ile yaşatabileceklerini düşünüyorlardı. İtaatçiler, kendi siyasi akımlarına Pantürkizm diyorlardı. Sünnici Hürriyet ve İhtilaf Partisi ise kendisine, Panislamizm diyordu.
Sonuçta bu iki akımda iflas etti. Turancılık, Enver Paşa’nın Sarıkamış’taki macerası ile sonlandı. Sünnicilik ise Mekke Şerifi Hüseyin’in İngilizlerle işbirliği yapıp, Osmanlı ordularını Hicaz’da, Yemen’de ve Süveyş Kanalı bölgesinde imha edilmesi ile son buldu. Böylece her iki akım da iflas etti.
Abdülhamit, 36 yıl Osmanlıyı çok katı bir diktatörlükle yönetmesine rağmen bu halk tarafında kabul gördü. Bu halk tercihini demokrasiden yana değil diktatörlükten yana koydu. Ama sonuç olarak da bu halk hep güçlü olanın yanında yer aldı. Abdülhamit’e darbe yapılanca da onun arkasında ağlamadı.
Abdülhamit’i deviren milliyetçiler ise ülkeyi bir maceraya sürüklemiş ve Osmanlı Devletinin sonunu hazırlamıştı. Turana gideyim derken, bütün Osmanlı topraklarını kaybetmişler. Darbe ile gelmiş ,darbe ile gitmişlerdi.
Osmanlının dağılım sürecinde bu iki anlayış gene karşı karşıya gelmiş ve çatışmış. Milliyetçi akımlar kendine Kuvveyi Milliye diyerek yerel bazda işgalcilere karşı ayaklanmış. Bunun karşısında Hürriyet Ve İhtilaf Partisi yanlısı Sadrazam Damat Ferit Paşa, onları dinsizlikle suçlayarak, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendiye bunların katlinin vacip olduğuna dair fetvalar yayınlatmıştır.
Türkçü ve Sünnici akım Atatürk tarafında birleştirilerek “Türk İslam” adını almıştır.1927 yılında diyanet kurulurken bu hassasiyet gözlenmiştir. Sünni Türk olmayan bütün din, ırk, mezhepler ulusalcılık adı altında Sünni ve Türkleştirilmiştir. Buna karşı gelenler ise acımamasızca imha edilmiştir.
1925 Şeyh Sait Kürt ayaklanması.
1937 Dersim katliamı
1942 varlık vergisi ve sürgüne gönderilen gayri Müslimler.
1955 İstanbul’da 6-7 Eylül Rumların Kıyımı.
1978 Malatya Hamide olayları.
1979 Maraş katliamı.
1980 Çorum katliamı.
1995 Gazi Mahallesi katliamı
2011 Roboski katliamı.
2013 Gezi Parkı katliamları ve diğer katliamları bu pencerede bakmak lazım. Türk İslam sentezi herkesi kendi içinde kendine benzetmek istedi. Benzemeyenleri ise katletti.
Bu süreç hep vardı. Bazen Türkçü, bazen İslamcı, partiler hep karşımıza çıktılar ve bizi buraya kadar getirdiler.
İtaatçi Terakki partisinin devamı CHP dir. Hürriyet ve İhtilaf Partisinin devamı ise DP, AP, ANAP ve AKP olarak bugün karşımıza çıkmakta.
İşte bu iki düzen partisinin dışında kırmakla ve katliamlarla tükenmeyen öteki bir kesim de bugün bayrak kaldırarak ben de varım dedi. Kimdi bunlar? Sosyalistler, Kürtler, Aleviler, Çerkezler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Romanlar ve diğerleri. İşte bu Türk İslam kavramının bugüne kadar eritemediği bu kesim, bugün birleşerek, örgütlü bir güç olarak karşımıza çıkmaktalar.7 Haziranda seçimleri ile 107 yıllık gelenek galiba bozulacak. Türk İslam Sentezi dışındaki ötekiler sistemi zorlayacak gibi görünüyor. İşte demokrasiyi bu aykırı gelişmelerde aramak lazım diye düşünüyorum.