Türkiye tarihsel bir dönemecin içerisine girmiş bulunuyor. Tıpkı Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, dağılan bir imparatorluğun bakiyesinden yeni bir ulus devlet ikame etme çabası içerisine girilirken yaşanan süreçte olduğu gibi…
Cumhuriyetin kurucularının, zor durumda bulunan ve çok yünlü kuşatılmış bir ülkenin kurtuluşu için umar olarak muhtaç oldukları Türk çoğunluğunun dışında kalan başta Kürtler olmak üzere diğer halkların desteğine başvurmaları durumu yeniden tezahür ediyor.
2023 yılında 100. yılını tamamlayacak olan Cumhuriyetin temelleri üzerinde, Cumhuriyet rejimi ile tamamen ters düşen yeni bir rejimin ikame edildiği, her geçen gün yeni eksen üzerindeki kurumsallaşmanın tamamlanmasına çalışıldığı ve temel niteliklerden hızla uzaklaşıldığı gerçeğinin, CHP şahsında kendilerini Cumhuriyet mirasçıları olarak tanımlayanlar tarafından nihayet fark edildiği söylenebilir.
Ayrıca mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal durumun son derece kritik bir aşamaya girmiş olması toplumun önemli bir kesiminin kaygılarını daha da arttırmaktadır.
AKP ve MHP koalisyonunun yirmi yıla yakın süre içinde ülkeyi getirdiği durumun, yaşanan ayrışma ile birlikte kapsamlı bir çöküşten ibaret olduğunu daha evvel AKP’de siyaset yapanların da ifade etmesi gün geçtikçe artmaktadır.
Bu ifadeler karşısında, iktidar sözcülerinin dillendirdiği dezenformasyon ve propagandanın hiçbirinin bu gerçeği örtmeye yetmediği de ifade edilebilir.
Öte yandan, gerek iç siyasette gerekse uluslararası ilişkilerde ciddi bir yönetilemezlik ve çıkmaz söz konusudur. Hükümetin iç siyaseti konsolide amaçlı Suriye, Irak, Afganistan, Libya, Mavi vatan gibi emperyal vizyon ve çatışmacı politikalarda ısrar etmesi ön görülmeyen maliyetlere yol açarak akamete uğramıştır. Üst düzey generallerin istifa haberleri, Suriye İdlip’te yaşananların Türkiye’nin başına yeni sorunlar açma ihtimalinin siyaseti daha da hareketlendirdiği görülüyor.
Demokrasi, hukuk ve İnsan hakları alanında Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemi yaşanırken, Ekonomi, Eğitim ve Sağlık alanında yaşanan ciddi çaresizlikler vatandaşı canından bezdirmiş bulunuyor.
Pandemi nedeniyle resmi rakamlarla ifade edildiği gibi her gün üç yüze yakın vatandaş yaşamını kaybediyor, Üniversiteye başlayan öğrenciler barınamadıkları için ya parklarda yatarak ya da eğitim haklarından vazgeçerek çaresizlik içinde evlerine dönüyorlar.
Ciddi tahribat ve dejenerasyon bütün kurumları işlevsiz hale getirirken bir yandan toplumsal sefalet yaşanmaktadır. Diğer yandan azami sefahat, israf ve şatafatın toplumsal memnuniyetsizliği üst seviyeye çıkarması halkın tahammül sınırını zorlamaya başlamıştır.
Politik arenada böylesine yaşanan bir tıkanma kuşkusuz muhalefeti daha ciddi tutum almaya zorlamakta, siyaset mantığı ve matematiği ekseninde karar almaya mecbur kılmaktadır. Mevcut Türkiye siyaset denkleminde 6 milyondan fazla oya sahip Kürt siyasal hareketini dışlayan hiçbir denklemin tek başına iktidar olmaya yetmediğini muhalefeti de iktidarı da kabul etmiş görünmektedir.
Dolayısıyla CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, çözümün muhatabının meşru ve demokratik bir parti olan HDP’ nin olduğu yönündeki beyan ve iradesi siyasetin strateji, mantık ve matematiği açısından doğru olduğu kadar Türkiye’nin demokratik geleceği açısından da son derece önemlidir.
Kuşkusuz söz konusu irade beyanı kadar başta Deva ve Gelecek partilerinin de bu açıklamaya verdikleri destek Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklama kadar önemlidir.
Ancak, muhataplık sorununun sadece tek taraflı olarak tartışılması eksik bir değerlendirme olduğunu da belirtmek gerekiyor. Muhatap olarak meşru kabul edilecek Kürt tarafıyla muhatap olacak tarafın da güvenilir ve kurumsal devlet ciddiyetine bağlı olması gerekmektedir.
Örneğin; daha önce yaşanan çözüm sürecinin akamete uğrama nedenini sadece tek tarafının eksik ve yetmezliklerine bağlamanın yetersiz olması gibi muhataplık sorunu da iki taraflıdır.
Mutlak barış ve çözüm hakkını savunan insanlar olarak, iyi niyetli barış ve çözüm girişimlerinin yazının başında belirtildiği gibi tarihin tekerrürü olarak değil gerçek muhataplar ile kalıcı bir barış ve demokratik düzene imkân vermesi ümidiyle…