Hollanda da hapishaneler kapanıyormuş!
Bilmiyorum; haberin yalancısıyım ve doğruluk payı çok yüksek; çünkü yılda sekiz milyon kitap okuyorlar ve çıkan yeni kitaplar hemen kapışılıyor!
Hal böyle olunca bilinçli ve kültürlü bir toplumun ortaya çıkması kaçınılmazdır ve bu tür toplumlar da suç oranı ya yok; ya da çok düşüktür.
Üstelik bu Hollanda gâvur ve daha beter gâvurlar da var; mesela Küba gibi, hemi de gomonist ve bu gomonist ülkede kadın öldürme, taciz ve tecavüz yok. Gecenin bir saatinde kadın istediği taksiyi çevirir ve “ beni ormana, ya da sahile götür” der ve taksici onu götürür purosunu tüttürür, içkisini yudumlar ve kadını tekrardan istediği yere bırakır!
Biz de yüreği yeten bir kadın varsa denesin bakalım!
Sağ dönmesi büyük şanstır ve yaşadıklarını gidip kime anlatacak?
Babaya, abiye anlatsa anında kurşunu yer; Hâkime anlatsa “ gecenin o saatinde sokak da dolaşırsan olacağı budur” der ve dosyayı kapatır!
Şimdi bu gâvur ülkeler de hapishaneler kapanıyormuş; sanki önemli habermiş!
Biz de genelevleri kapandı kimsenin haberi yok!
Neden kapandı bilmiyorum ama muhtemelen Müslüman bir ülkede ayıptır, günahtır diyedir!
Yoksa bu işin sokak başlarına düşmesinden değil!
Elhamdülillah sokaklar pürü pak ve kimin ağzına düşmüş sokakta bu işin peşine düşmüş!
Gerçi istatistikler son yirmi yılda fuhuş un yüzde bilmem kaç kat arttığını söylüyor ama bu olsa, olsa zındık solcuların fesatlığıdır!
İşleri güçleri yok, gereksiz şeylerin çetelesini tutarlar!
Şimdi onlara sorsan dolar arttı diye zamlar gelecek, insanlar geçim derdine düşecek ve peynir helva yemeyecek!
Onlar öyle düşünsün, zaten hep düşünürler ve düşündükleri için onların beynini okuyup, yeni cezaevleri inşa eden bir ülkemiz var!
Hep öyle yaptılar zaten; düşüneni cezaevine, kitapları ateşe attılar ve yıl iki bin yirmi bir!
Sıradaki Taliban gelsin!
******************
İLK ZİYARET
Amerika’yı kovmanın haklı gururuyla ayakta terlik, başta kefe ve şalvar etekle ilk ziyaretini bize yaptılar!
Hepsi sakallı ve gülmeyi de bilmiyorlar! Bir devleti ele geçirmişler ama devlet nedir, umurlarında değil! Haklılar da ne o öyle “ devlet” ayakları; yeryüzünde nefes almak için bir devlet gerekliyse Afganistan gibi olacaksın!
Yani doğal ve organikler! Bu gelen heyet bunun en iyi örneği! Bunları görünce kendimi bin dört yüz yıl öncesine attım; tek fark elbiselerin çok beyaz olmasıydı, malum o zaman çamaşır makinesi yoktu. Başka da bir fark yok; kafa, sakal aynı!
Bizim hariciye nazırı Amerika başkanını ayağına getirmiş gibi sevinçten uçuyordu ve onlara nasihatte bulunduğunu da söylediğinde ben yüzümü ekşittim! Sen kim oluyorsun da koca İslam ulemasına tavsiyelerde bulunuyorsun?
Neymiş; “ kız çocuklarını okula gönderin dedim “ diye bize yaptığı büyük işi anlatıyor!
Bereket kaile alıp “ sen ne diyorsun ?” diye hançeri çekmediler! Tabi medeni insanlar böyle şeyler yapmazlar da, ama bu bizimkinin üstüne vazife olmayan yanı!
Yahu sevgili hariciye nazırım; bir de demişsin ki “ dünya ile birlikte hareket edin!”
Vallahi sen direkten dönmüşsün de haberin yok!
Onlar zaten dünya ile birlikte hareket etmemek için ülkelerinin yönetimini ele geçirdiler bunu anlamayan adamı işte biz hariciye nazırı yapıyoruz!
Kadın, kız dedin mi kırmızıyı görmüş boğa gibiler; sen sen ol bir daha böyle telkinlerde bulunma!
Yoksa onlar için mekân, devlet fark etmez Vallahi dalarlar!
Baksana adamlar peştamalla köy kahvesine oturur gibi karşında oturdular ve sen maske takarken, biz senin o güzelim yüzünü görememenin acısını çektik ve onlar bunu yapmadı ve o nurlu yüzleri ile sakallarını sallayıp durdular!
Çünkü onlar derdi verenin, şifasını da vereceğini iyi biliyorlar ve Allah’ın verdiği cemalin bezle örtülmesini günah bilirler!
Dahası din sömrüsü yapıp iki oy uğruna dünyanın yalanını söyleyip günaha girmezler!
Yukarıda Allah korkusunu bilirler ve ruzi mahşerde bunun hesabının ağır olduğunu bilirler! Bu tarafta yalan, malı götürme ve dünyanın fırıldağını çevir, sonra cennet yolu gözle!
İşte adamlar onu yapmıyor. Yani hille hurdaları yok; olaya direkt giriyorlar ve kafaları bozulunca kelleni kesip önüne koyuyorlar!
O nedenle ben dünkü ziyareti anlamlı buldum ve bugün de Diyanet işlerimizle görüşecekler; bence şimdiden bizim din başkanımızı uyarın; sakın adamlara din dersleri vermesin; Allah korusun kapıdan elde kelle ile çıkarlarsa kimseye diyecek sözümüz olmaz!
***************
EGO
Genelde magazinsel konulara pek girmem ve beni de ilgilendirmiyor!
Ancak şu Tamer meselesi farklıydı!
Herkes bir şeyler yazdı ve bir hafta önce bir arkadaşın tavsiyesi ile eklediğim kadın arkadaş da bu konuya üst perdeden daldı ama ne dalış!
Nihal Yalçına demediğini bırakmamış ve “ o kadın “ diye de adeta aşağılayıcı bir dil kullanmıştı ve ben ona bunun doğru olmadığını, kullandığı dilin aşağılayıcı olduğunu söylemenin yanında, oyuncunun etnik ve inancını da katarak “ bu ülkede bunları taşımak zaten suçtur, şimdi buldunuz, topyekûn saldırın” dedim!
Hanımefendi de ego uzayda geziyor ve ondan başka kimse bir şey bilmediği için eleştirinin zerresine tahammül etmiyor. Ona övgü diyenlere de kanat takıp uçuyor!
Sonrası “ al iftiralarını da git “ diyerek engelledi!
Olsun canım!
Ego yüksek bir engeldir, habire düşersiniz de farkında olmazsınız!
*************
BİR ACI RÜZGÂR
“ Bir acı rüzgâr esince, kırılmadık dal mı kalır “ diyor, ozan.
Dün, gün boyu ara, ara hafif, kimi zaman da şiddetini artıran bir rüzgârın üstlendiği görevi yerine getirdiğini gördüm!
Göçmen kuşlar böylesi rüzgârları sever ve uzun yolculuklarında kanatlarının altına alarak yorulmadan göçlerini tamamlarlar!
Kuşların telaşla kuzeyden, güneye göçlerine şahit oldum ve çıkardıkları çeşit seslerle kendi dillerince konuşuyor gibiydiler!
Evet; her kuşdilince göçer, her çiçek rengince açar!
Rüzgâr ise bildiğini okur ve onun sesi kimi zaman tatlı bir tebessüm, kimi zaman kırdığı dalın acısıdır!
Doğa işte; acısıyla, tatlısıyla müthiş bir gizem ve ah, insan denilen bilinmez olmazsa ne güzel dönecek dünya!
Bıraksak kuşlar kendi yönlerine, çiçekler kendi etrafına güzellikler katacak ama yok; öldürüyoruz, koparıyoruz ve olmadı yakıyoruz!
Sonbaharın rüzgârı görevini yapar; uzak diyarlara kuşlar uçurur, dalda kalan tohumu her tarafa serpiştirir ve ağaçta yaramayan kuru dalı kırar atar!
Sonra kış görevine hazırlanır; tepelerdeki karları vadilere doldurur, bir taraftan da baharı bekler ve bu sefer ılık yüzüyle karların erimesine, çiçeklerin yeryüzüne merhaba demesine yardımcı olur!
Dün gün boyu esti durdu!
Göçmen kuşların telaşı vardı; kuzeyden, güneye...
Düşlerimi taktım peşlerine; kuzeyden, güneye!
Gelecekler, dönecekler; bir bahar vakti ve kapımıza renkler düşecek dal boyu; sonra türlü sesler elimden tutup uykudan alacak, bir şafak vakti!