2010'da, İzzettin Doğan ve 202 kişi, AİHS 9 ve 14. Maddeleri ile ek protokolün 2. maddesinin Türk yönetimince ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’e başvurur. AİHM 22 Şubat 2016’daki kararıyla Türkiye’nin din ve vicdan hürriyetini ihlal ettiğine ve Alevilere karşı ayrımcılık yaptığına karar verir. Bu davanın öncesi 2005'e uzanır; başbakanlığa başvuruda şu görüş ve talepler dile getirilir:
“…Alevi-İslam inancına bağlı bir kişiyim. Alevilik, Allahın birliğine, Muhammed’in peygamberliğine ve Kuran’a dayanan İslam’ın tasavvufi ve akılcı bir yorumlama ve uygulama biçimidir.
“Din ve vicdan hürriyeti, anayasada ve öncelikli uygulama alanı olan AİHS’nin 9 ve 14. Maddeleri ve Ek protokolün 2. Maddesi tarafından tanınmıştır. Devletin, din ve vicdan hürriyetinin etkin bir şekilde icra edilmesini temin etmek için gerekli tedbirleri alması gerekmektedir. Devlet... bu yükümlülüğe uymalıdır.
“Anayasanın 136 ve DİB kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunda yer alan hükümlere göre, bir din olarak İslam’a ilişkin tüm konuları yönetme yetkileri DİB’e verilmiş olup; DİB, ayrıca, ibadet yerlerinin yönetiminden de sorumludur.
“Uygulamada ise, DİB, İslam’a ait sadece tek bir teolojik düşünce ekolüne (mezhep) ilişkin işlerle yetinmekte olup, Alevi inancı olan bizim inancımız da dâhil olmak üzere diğer tüm inançları hiçe saymaktadır… İbadet yerleri olan Cem evleri tanınmamakta... Bunların faaliyette bulunabilmeleri için bütçeden hiçbir ödenek ayrılmamakta ..."
Yukarıdaki açıklamalar ışığında,
a. Alevi inancının yerine getirilmesi ile bağlantılı hizmetlerin kamu hizmeti olarak sunulmasını,
b. Alevilere mahsus ibadet yerlerine (Cem evlerine) ibadethane statüsü verilmesini,
c. Alevi dedelerinin kamu görevlisi olarak istihdam edilmesini,
d. Alevi inancının yerine getirilmesi ile ilgili işler için bütçeden özel ödenek ayrılmasını, talep ederiz.”
Burada üç husus dikkat çekicidir:
1. Aleviliğin İslam’a dayandırılması.
2. Diyanetin kurumsal yapısının tanınması ve meşrulaştırılması.
3. Alevilerin diyanetin şemsiyesi altına sokulması
Açıkçası, Müslümanlık “ehlileştirilmiş” biçimiyle devletin kanatları altına alınmışken, Aleviliğin de devletin kanatları altında “ehlileştirilmesi” istenir.
2005'te, başbakanlığın yanıtında özetle: DİB’ın tüm Müslümanlara yönelik ve mezhepler üstü olduğu ve herkesin de bundan yararlanabileceğini; cem evlerine ibadethane statüsü verilmesinin hukuken mümkün olmadığı; mevzuatın herkesin kamu görevlisi olarak istihdam edilmesine olanak verdiği; itikat ve inançlarına istinaden hiçbir gruba imtiyaz tanınamayacağı ve bütçeden pay ayrılamayacağı ileri sürülerek talepler reddedilir.
Başbakanlığın ret yazısının ardından Ankara idari mahkemesine başvurulur. İdari mahkeme de, talepleri reddeder. Mahkemenin gerekçesindeki şu ifadeler ilginçtir:
“… Mezhepler üstü bir şekilde görevlerini yerine getiren Başkanlığın, bu görevlerinde sadece İslam’ın Sünni mezhebi ile yetindiğinin iddia edilmesi doğru değildir… Yasaklanmış Sufi tarikatlarına hizmet sunulması mümkün olmadığı gibi; aksi durum, laiklik ile milli bütünlük ve dayanışma ilkesine de aykırı olacaktır.
“Şikâyet başvurusunda belirtildiği üzere, Alevi inancı (Alevilik)… İslam’ın bir yorumu ve uygulamasıdır…
“Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, 677 sayılı Kanuna aykırı olacaktır… Kaldı ki bu türde bir genişleme, diğer tarikatlar için de kanuni düzenleme yapılmasını gerektirecek olup; yasaklanmış olan pek çoğu… ise kendilerine yasal statü tanınmasını talep edecektir"
Mahkeme, diyanetin laik bir devletle ilişkisini sorgulayacağına, Aleviliğin yasaklı olduğunun altı çizilerek Alevilerin inançlarını özgürce yaşamalarını sorgulayıp bunu laikliğe ve milli bütünlüğe aykırı buluyor.
İşte size T.C'nin laiklik anlayışı. Pek tabi ki, Cem Vakfı da bu laikliğe katkı sağlamaktadır.
Sünni-İslamcılık "ulus kimliğin" oluşumunda Türkçülük gibi temel bir unsur olarak yapılandırılmıştır; diğer tüm inanç ve etnik yapılar ise asimilasyona tabi tutulmuşlardır.
Aleviler devletin bireylerin inançlarını belirleme, yönetme ve yönlendirmeden vazgeçmesini; laik bir devletin dini kurumunun olamayacağını, bunun için diyanetin kaldırılması gerektiğini; kişinin kendi inancını ya da inançsızlığını özgürce yaşamasını; eşit yurttaşlık haklarını ve din ve vicdan özgürlüğünde evrensel normların uygulanmasını her aşamada dillendirmişlerdir.
Devletin tekçi anti-demokratik politikaları değişmeden ülkede ne laiklik sorunu ne demokrasi ne de ulusal sorun çözülebilir. Aleviler, devletin demokratikleşmesi için katkı vermelidir, kimi inayetini elde etme adına gericiliğini meşrulaştırıp sürdürmesine değil.
İktidarın bu günlerde Alevilere ilişkin havuç politikasını piyasaya sürmesinin arka planında, İslamcı Aleviler ile Fethullah Gülen arasındaki geçmişteki "cami-cem evi" proje işbirliğini akla getiriyor. İktidar zorda. Bu zorluğu atlatmak için son çare olarak bizim İslamcı Alevilere mi sarılıyor, kim bilir!
Alıntı. KEroğlu