Dünden beri “ faiz, döviz “ derken Reis kılıcı çekti ve bir çırpıda hepimizin cebine milyarlarca borç koydu ve şimdi yiğitsen ödeme!
Çünkü ödememek için kaçar yolun yok; zam, vergi, ceza... Ödeme de göreyim!
Geçenlerde bir İsrailli eşiyle İstanbul’un en yüksek kulesine çıkarak şöyle bir manzara keyfi yapayım derken gözleri Reisin evine takıldı ve hemen fotoğraf makinesini oraya çevirip başladılar bir kaç resim almaya! Koca İstanbul’da Reisin evi nasıl göze çarptı bilmem ama bence ev çok hoşlarına gitti ve o projeden kendilerine de bir ev yapmayı düşündüler; yoksa şu çağda tepemizde gezen İsrail uydularının Reisin evinin konumundan haberi yok mu sanıyordun?
Tabi bizim istihbarat öyle düşünmedi ve bunları “ casus “ diye kaptı, yüce Türk milletine de öyle söylediler!
Oh olmuş, demeye fırsat kalmadan birde baktık ki cezaevindeki bu iki kişi İsrail’de uçağın merdiveninde güllerle karşılanıyor!
Sonra İsrail devlet Başkanı dedi ki “ Güzel bir iş birliğiydi ve bu konuda Reisle ikimiz iyi çalıştık, Teşekkür ederiz...”
Bence de müthiş bir çalışmaydı, yargısı bağımsız olan bir ülkede casuslukla suçlanan iki kişiyi bir hafta içinde salıvermek olanaksızdır!
Demek ki bu iki tutukluyu yargıdan çaldılar ve “ iyi çalışma” dedikleri budur!
Vatandaşı için ülkesini seferber eden İsrail ile birlikte bütün dünya sende hukukun kırıntısı olmadığını biliyor ve gelip sana yatırım da yapmıyor!
Hal böyle olunca sen “ faizle yaşayamam “
Diyerek kafa ütüle!
Bal gibi yaşarsın ve üstelik oradan cebini dolduran bir avuç kan emici varken, böyle giderse bu halk artık her şeyi karne ile alır bilesin!
Bu ülkede sağ ve sözüm ona mukaddesatçı iktidarlar hep böyle yaptı!
Yediler, içtiler, kapılarındaki kedi bile öyle semirdi ki önünden geçen fareye dahi dönüp bakmıyor ve gariban halk savruldukça savruldu; onlara da sadece şükretmesini öğrettiler!
Sonra tavanın dibinde bir şey kalmayınca “ gelin aslan sosyal demokratlar” diyerek onlara yağmalanmış tarlayı teslim ettiler ve onlar yeniden toparlayıp biraz düzene sokunca, yine enselerine vurup ellerinden aldılar ve dönün geriye bakın, bu dediklerim olmuş mu, olmamış mı?
Bu bozuk çarkın düzelme şansı var mı, yok mu?en az sizler kadar bilenlerdenim!
Neymiş diye sormayın, hemen söyleyeyim; damarlarına orta doğunun yapay kültürünü enjekte etmiş bir toplumun düzelme şansı yoktur!
Kimileri şu son “ helalleşme “ niyetine önce “ yüzleşelim “ diyerek karşı hamle geliştirdi!
İyi de hangi yüzle?
Birbirimize bakacak yüz mü bıraktınız?
************
ASIPINARDAN OVAYA BAKIŞ
Meteorolojiye bakmıştım; köyümü ful yağmurlu gösteriyordu! Çıktım, gittim ve sabırsızlıkla yağmur yolu gözledim! Bulutlar dönüp dolaşıyordu ve nedense yeryüzüne inmek gibi bir niyetleri yoktu! Sanki yeryüzü ile gökyüzü arasında bir sorun vardı ve ikisi de bir birine yaklaşmıyordu!
İçimden aracı olmak geldi ve yönümü bir Asıpınar dağına, bir de Polat dağına çevirdim; ikisi de başı dumanlı ve asil bir duruşla bulutları bağrına basmış bırakmıyordu! Kim bilir, belki de ovanın düzüne güvenmedikleri içindir; oysa ovalar dağların eteğidir ve orada açan türlü renkler, dağ bereketidir ve dağ bir anne gibi suyunu ovalara akıttır, adeta ovayı bebekler gibi memesinden emzirir.
Bir ağacın dökülen yapraklarını izleyerek bekledim yağmuru!
Yağsa çıkıp yürüyecektim ve içimde öylesine bir ıslanma arzusu; oldum olası öyleydim, kar ve yağmur bende şizofrenik bir haldir; ne kadar yağsa o kadar mutlu oluyorum!
Sonra koyu bir duman gelip köyümüzün üstünü sıyırarak, Karahasan dağından öteye
Ballan ovasına doğru gitti!
Geç kalmış küçücük serçeler türlü sesler çıkararak çalıdan çalıya sıçrayıp durdular ve sonra birleşip yönünü Güney’e çevirdiler; gidecekler ve tekrar gelecekler, yollarını gözleyeceğim ve bir bahar sabahı dönüş şarkıları ile kapımızdaki ağaca konacaklar; işte siz o zaman görün; ben, bahar ve kuşların aşkını!
Yapabilsem hepsini tek tek alıp kanatlarından öpmek isterdim! Uzak diyarların kokusunu getiren kanatlarından ve de ağızlarından öpmek isterdim; tüm dünyanın meşakkatine çizgi çeken o güzelim şarkıların hazını daha çok almak adına!
“İnsan yaşadığı yere benzer” diyor şair!
Havalar soğudu, kar kış kapıda, “ haydi gidelim anne” diyorum!
Gözlerimin içine öyle bakıyor ki, anlıyorum ki “ bana dokunma” diyor ve ben onu eviyle baş başa bırakıp geliyorum!
Seksen yıllık ömrünü tükettiği bir dağ eteği ve giderse o dağın, o ağaçların, o kuşların öksüz kalacağını sanıyor!
Bekliyorum!
Yağmur olmazsa kar ve ben çocukluğumun zemherisini iliklerime kadar yaşamak istiyorum!
Çünkü bu dağla sözleşmemiz öyleydi..!
************
BU CESARETLİ BİR SÖYLEMDİR
İttihat ve terakki cemiyeti kuruluş itibari ile bir denetleme kuruludur ve iyice çöken bir imparatorluğun son nefesindeki çaresizliği olsa da saldığı köklerle günümüz Türkiye’sinin
Derinlerinde hala varlığını kesintisiz sürdürmektedir!
Bin dokuz yüz on sekiz yılında bu cemiyet kapanarak faaliyetlerine son verse de, yerine kurulan Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa’ya bağlı derin yapı olarak faaliyetlerine başladı ve amacı Türk-İslam hayallerini Turan ülküsü ile örtüştürerek yayılmacı Türklüğü dünyaya hakim kılmaktı!
Enver paşanın hayalleri bu toprağın yüz bin askerini karda kırmakla son bulmadı! Belki kendisinin sonu oldu ama onun zihniyetini devr alanlar, Cumhuriyetin temelini o düşüncelerle atınca, bu ülke hiç bir zaman bir cumhuriyetle tanışmadı!
Irk; Türk, inancı Sünni islam üzerine bina edilen bir devlet anlayışı ilk başlangıçta Cumhuriyeti red etmişti ve sadece söylem olarak devlete “ cumhuriyet “ kılıfı uyduruldu!
Zaten yüz yıllık cumhuriyet tarihindeki inkâr, asimilasyon ve sıralı darbeler sinsilesi ile hiç bir zaman buluşmadığı bir demokrasi ile hangi cumhuriyete inanacaktınız?
Yüz yıllık cumhuriyet dedikleri tarih vahim travmalar ve insanlık ayıbı ile doludur!
Şimdi bu ayıbı kaldırmak için, Kılıçdaroğlu
bir söylemde bulundu! Toplum o kadar can bezginliğini yaşıyor ki, bu söylem bile yüzlerde tebessüm havası yarattı!
Kolay bir iş mi?
Asla!
Zor, hem de çok zor ama doğru oturtulursa neden olmasın?
Neden bu ülkenin tüm bir arada yaşayanları el ele, kol kola halaya durmasın ve amasız, fakatsız bir demokrasi ile herkes kendini bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı görmesin?
Tüm bunların olması için o derindeki karanlığa projektör tutmak lazım ve orada gün yüzü görmemiş karanlıkta kimlerin olduğunu ve yüz yıldır bu ülkenin can damarlarını nasıl kuruttuklarını görmek lazım ve enselerinden tutup atmak gerekir!
Bunu başarabilirsek; alın size cennet ve bu ülkenin tüm güzellikleri hepimize yeter!
Başka cennet aramaya da gerek yok!
***********
BENİM CANIM HAY HAY DA SENİN TUZUN KURU
Kılıçdaroğlu nun dillendirdiği bu topraklar da yüz yılların acısıdır!
Gerisini bir tarafa bırakalım, sadece yüz yıllık Cumhuriyet tarihine bakalım; bana kansız, travmasız ve de ağız tadı ile yaşadığımız bir tek yıl gösterin!
6-7 Eylül olayları vahim bir başlangıçtı ve bu ülke tarihinde hala bir kara leke olarak orada durur!
Ardından gelen Amerika menşeli sıralı darbeler ve darbe sistematiğinin içimize dalarak kılıç salladığını vd önüne ne gelirse doğrayıp attığını bilmeyeniniz yoktur!
İdamlar, işkenceler, arşa yükselen feryatlar ve cezaevlerinde çürütülen insanların hepsi bu toprakların ürünüydü!
Dersim faciası, kayıp kızlar, Malatya, Maraş, Çorum katliamları ve Sivas’ta yakılan otuz beş aydın ve akabinde Baş bağlar katliamı tüm acısıyla ve çirkinliği ile orta yerde duruyor!
Diyarbakır cezaevinde on iki Eylül zihniyetinin dünya işkence literatürüne kazandırdığı rezalet hala orta yerde duruyor!
Kemiklerini dahi bulamadıkları on yedi bin kayıp çocuğuna ağlayan anaların gözyaşları kaç fırat, kaç dicle ettiğini hesaplayan var mı?
İşte bu hesabı bilmeyenlerin tuzu kuru ve sizin çocuğunuz ölmediği sürece sadece katıldığınız cenazedeki hüzün gözlerinize düşer; ya gerisi?
İşte o gerisini gidip anasına, babasına, kardeşine soracaksın!
Sonra çıkıp “ Ey Kılıçdaroğlu, sen ne yapmaya çalışıyorsun” diyeceksin!
Ne yapmaya çalıştığını aynı coğrafyanın insanı olarak ben ve Kılıçdaroğlu çok iyi biliyoruz!
Bu işin ikimizle de olmayacağını da çok iyi biliyoruz!
Çünkü biliyorum ki kenara itilmiş iki ötekiyiz!
Tabi bunu ben bilirim de Kılıçdaroğlu pek bilmez; ya da çok iyi bilir de işine gelmez!
Her neyse; “ Helalleşelim “ diye ortaya çıkması bile bir anda bu ülkede iyimser bir hava yarattı!
Çünkü insanlar korkusuz, belasız yaşamaya o kadar açlar ki ve inanıyorum ki o başta ki üç beş muktedir olmasa bu toplum öylesine kucaklaşıp helalleşecek ki, artık bu topraklar acı yüzü görmeyecek!
Bu ülke hep tuzu kuruların belaları ile kan kaybetti!
Hala bunda direniyorlar ve biz can pazarındayken, onların gerçekten kaybedecekleri hiç bir şeyleri yok ve gelin Kılıçdaroğlu nun bu cesaretli çıkışından yana olalım; cesareti büyütelim ve bu güzel ülkeyi torunlarımıza tertemiz bırakalım!
Aksini düşünmek; bize bu günleri de aratır; hem de beteriyle...