Bize A B C yi öğreten,
Bize çağdaşlığı öğreten,
Bize modern yaşamayı öğreten,
Bize terbiyeyi öğreten,
Bize sevgi ve saygıyı öğreten,
Bize üretmeyi, hakça paylaşımı öğreten,
Bize, sevmeyi ve dostluğu öğreten,
Bize adam olmayı öğreten öğretmenim;
Senin adını duyunca aklıma,
Çifteler, Kepir tepe, Gölköy, Akçadağ, Arifiye, Vakfıkebir, Beşikdüzü, Kılavuz, Düziçi, Gönen, Savaştepe, Pazar ören, İvriz, Hasan oğlan
Köy Enstitüleri geliyor.
Yurdun dört bir yanına serpiştirilmiş ilim yuvaları.
Oralardan;
Öğretmen,
Sağlık Elemanları,
Tarım Elemanı,
Müzisyen, ressam yetişiyordu.
Geldikleri köylerine dönüyor, karanlığa karşı, nasıl aydınlık bir dünyanın olduğunu, hem anlatıyor hem de yapılması gerekeni uyguluyorlardı.
Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenlerin karanlığa karşı duruşu, Halkla bütünleşmesi "Fincancı katırlarını" ürkütmüştü.
Çünkü yetişen gençler, babalarına benzemiyor,
Aşiret ve ağalık düzenine karşı baş kaldırıyor,
Şeyh ve Şıhların eteklerini öpüp biat etmiyorlardı.
Ağaların önünde baş eğmiyorlar. Bilime önem veriyorlardı.
Ülkenin ve köylünün fakirliğini sorguluyorlar, hak hukuk aramaya
Başlıyorlardı.
Bir gün, Kepirtepe Köy enstitüsünü ziyarete giden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bir kız çocuğuna çantasında neyin olduğunu sorar..
Kız. Çantasını açarak gösterir.
Çantadan, bir parça ekmek, bir parça köfte ve Dünya Klasiklerinden bir kitap çıkar.
İnönü çok mutlu olur.
Etrafındakilere dönerek,
"Ne zaman Türkiye'de erinden generaline, sade vatandaştan Cumhurbaşkanına kadar herkes, ekmekle kitabı bir araya getirebilirse gerçek kalkınma başlamıştır demektir" diyor
O İnönü dahi,
Köy Enstitülerinin kapatılması için yapılan tezvirat, yalan ve baskıya dayanamamıştı..
Köy Enstitülerinin açılmasını zorunlu kılan zamanın Türkiye'sinin
sosyal durumunu bilmek gerek.
1935 yılı yani Cumhuriyetin kuruluşundan 12 yıl sonraki verilere göre nüfusumuz 16 milyon.
12 milyon, ilkel bir şekilde köylerde tarımla uğraşıyor. Toprak Ağalarının emrinde ve onlara bağımlı şekilde yaşamını sürdürüyorlar.
40 bin köyün 35 bininde okul ve öğretmen yok.
1.700 bin çocuktan sadece 300 bini okula gidebiliyordu.
Şehirlerle uyumlu hale gelen öğretmenler köye gitmiyorlardı.
Ülkenin bu durumu; Cumhuriyetin, devrimlerin ve halk felsefesinin ruhuna uygun düşmüyordu.
Zamanın Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ve İ. Hakkı Tonguç'un
Çabaları ve 3 yıllık deneyimleri sonucu Köy Enstitüleri kuruldu.
Her yenilikçi ve halkçı girişimde olduğu gibi eğitim alanındaki bu devrimci atılıma da "Komünist" damgası vurulmuştu.
Yobazlar, feodal ağalar ve Parlamentodaki "siyaset bezirgânı"
her gün biraz daha sesini yükseltiyor köy Enstitülerinin kapatılmasını istiyorlardı..
1947 yılında Hasan Ali Yücel, görevinden alınarak, yerine Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanlığına getirildi.
Müfredat programı değiştirildi.
Kuruluş özellikleri birer birer yok edildi.
Böylelikle, politik olarak yıpranmaktan korkan İnönü 'nün sırtından yük kalkmış oldu.
Lakin
Türkiye'yi adım adım karanlığa götüren İmam Hatip Okulları açılmaya başlandı.
Bilmediğim
İmam Hatip Okullarından Mezun olanlar;
Ölü mü yıkayacaktı,
Ülkeyi sonu belli olmayan maceraya sürükleyen kadrolar mı yetiştirecekti?