ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

2021 yılının son ayına girdik.

           Yani 2022 yılına adım atmamıza artık aylar değil, günler kaldı. Malum her yıl olduğu gibi 2021 yılının bu son ayında da, 2022 yılında ülkede milyonlarca işçiye verilecek en düşük ücret olan asgari ücretin ne kadar olacağı hususu, gerek sendika konfederasyonlarının gerekse siyasetin ana gündemi haline gelmiş bulunuyor.

           Kuşkusuz asgari ücretin belirlenmesini bu yıl daha da mühim kılan ve tartışmaların merkezine oturtan iki önemli faktör var: Bu faktörlerin birincisi; ülkenin, 24 Haziran 2018 seçimlerinin hemen ardından sürüklendiği ekonomik kriz ve bu krizin üstüne eklenen tek adam yönetiminin bilinçli ekonomi politikasıdır.

           Bilinçli diyorum zira gerek ekonomistlerin bilime dayanan açıklamalarının gerekse muhalefet partileri ile sendikaların uyarılarının dikkate alınmaması bu politikanın bilinçli bir tercih ile uygulandığını açıkça ortaya koymaktadır.

          Bu bilinçli politika bir yandan Türk Lirasını değersizleştirerek halkı yoksullaştırırken, diğer yandan ülkeyi ucuz emek cenneti haline getirmektedir. Elbette bu politikanın tek hedefi ülkeyi ucuz emek cenneti haline getirmek değildir.

           Bu politika aynı zamanda, ülke varlıklarını değersizleştirerek yabancılara ucuza satmayı ve yandaşlara paradan para kazandırmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla, bu politikayı işi bilmemekle açıklamak, mevcut yönetimin bilinçli tercihini gizlemektir.

             Ne yazık ki, ekonomi biliminde açıklaması olmayan, Cumhurbaşkanı"nın “Faiz neden enflasyon sonuç” açıklamasına dayandırılan bu politikanın yol açtığı zam fırtınası sonucu, işçisi, emeklisi, memuru, esnafı, köylüsü ile Türkiye halkı büyük bir yoksullaşma yaşıyor. Asgari ücreti tartışmaların merkezine oturtan ikinci neden ise; dünya genelinde çok az çalışanın aldığı sembolik ücret olan asgari ücretin Türkiye'de işçilerin yarıdan fazlasının aldığı temel ücret konumuna gelmiş olmasıdır.

          Evet, yukarıda kısmen açıkladığım bilinçli ekonomik politika sonucu, temel ihtiyaç ürünlerinin fiyatlarının her gün arttığı, esnafın saatlik etiket değiştirdiği bir ortamda bir yandan 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu çalışmaları TBMM'de devam ederken, diğer yandan milyonlarca çalışan ile ailesini ilgilendiren, Türkiye'nin en büyük Toplu Sözleşmesi olan 2022 yılı asgari ücretini tespit çalışmaları başlamış bulunuyor.

             Görüşmeler başlamadan çok önce ortaya çıkan tartışmaların iktidar üzerinde oluşturduğu toplumsal baskı, başta çalışma bakanı, iktidar sözcülerini asgari ücretin işçilerin emeklerinin karşılığı olacak şekilde belirleneceği yönünde açıklamalar yapmak zorunda bırakmış olsa da, temel mal ve hizmetlerin fiyatlarının günübirlik değiştiği bu süreçte belirlenecek rakamın, ihtiyaca cevap vereceğini söylemek kendimizi kandırmak olur.

            Kuşkusuz asgari ücret, 10 milyon çalışan ile ailelerini doğrudan, kayıt içi, kayıt dışı toplam 19 milyon işçiyi ise dolaylı olarak ilgilendiren bir ücrettir. Hatta asgari ücret, kamu çalışanları ile emeklileri de aileleriyle birlikte ilgilendiren genel bir ücrettir.

             Çünkü gerek işçi sendikaları ile işverenler ve devlet arasında yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde, gerekse Kamu İşveren Kurulu ile kamu çalışanları sendikaları arasında yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde, asgari ücret hep masada olur ve özellikle işveren temsilcileri tarafından emsal gösterilmek suretiyle çalışanların ücretlerini belirlemede sendikalara karşı silah olarak kullanılır. Bunun en önemli nedeni, ülkede asgari ücretle çalışacak milyonlarca işsizin bulunmasıdır.

             Bir başka deyişle, asgari ücretle çalışacak milyonlarca işsiz, toplu sözleşme masasında işveren temsilcilerinin ellerinde tuttukları silahtır. Elbette düşük asgari ücret, yalnızca özel sektörün elinde değil, kendisi de işveren olan, işçi ve memur çalıştıran, emeklilere maaş ödeyen devletin elinde de silah işlevi görüyor.

             Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Cumhurbaşkanı'nın yukarıda değindiğim bilim dışı tezine direnemedi ve Eylül ayından itibaren üç ay üst üste faiz indirimine gitti. Bunun sonucu, Türk Lirası yabancı para birimleri karşısında hızla değer kaybediyor.

           Bu nedenle, Türkiye’de fiyatlar kontrolsüz bir şeklide artıyor ve her şeye peş peşe zam geliyor. Ülke halkı liradaki değer kaybı nedeniyle büyük bir gelir kaybı yaşıyor ve hızla yoksullaşıyor. Zira yılbaşında 7,43 lira olan 1 dolar, bu yazının yazıldığı saatlerde 13.72 Lira seviyesindeydi. Buna göre Türk Lirasının Dolar karşısında 11 aylık değer kaybı %85.65’tir. Dolayısıyla 1 Ocak 2021 tarihinde 380 Dolara tekabül eden 2.825 Lira net asgari ücret, 13,72 lira kura göre 205,90 Dolara gerilemiş bulunuyor.

            Buna göre asgari ücretin bugünkü kurla, 2021 yılı başında 380 Dolar olan değerine ulaşması için en az 5.213 Lira olması gerekiyor. Kuşku yok ki, Türk Lirasında bugünkü değer kaybı hızıyla, 1 Ocak 2022 tarihinde bu rakam çok daha yukarıda olacaktır. Bu nedenle, Türk Lirasının değer kaybetme hızı sürdükçe belirlenecek olan rakamın bir anlamı olmayacak ve diğer tüm ücretler gibi asgari ücrette erimeye devam edecektir.

            Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu iki ayı geçkin bir süredir, “Geçinmek istiyoruz. Gelirde Adalet, Vergide Adalet” sloganı ile bir kampanya yürütüyor. 25-26 Kasım tarihlerinde Türkiye’nin birçok kentinde, bu sefer Türk Lirasının hızla değer kaybetmesinin yol açtığı zam furyasına karşı bir kez daha sokaklara çıkan DİSK, yaptığı açıklamalarda asgari ücretin, işçi ve ailesinin insanca yaşamalarına yetecek düzeyde belirlenmesi talebini dile getirdi. DİSK aynı zamanda, asgari ücret ile diğer tüm ücretlerin asgari ücret tutarı kadarının vergi ve kesintilerden muaf tutulmasını talep ediyor.

             Kuşku yok ki, hükümet bu talebe karşı kaynak yok gerekçesini ileri sürecektir. Aslında sorun kaynak yokluğu değil, hükümetin kaynakların kullanmadaki tercihindedir.

             Nitekim TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşmeleri tamamlanmış olup önümüzdeki hafta TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri başlayacak olan 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı'nın, “Vergi Harcamaları” başlıklı faslında, 2022 yılında sözde yatırım yapılması ve istihdam yaratılması amacıyla, destek ve muafiyetler adı altında sermayeden tahsil edilmeyecek vergi miktarı 336 milyar Liradır.

              Bu rakam toplam vergi gelirlerinin %26’sıdır. Ülkede 10 milyon işsizin olması, yıllardır bu şekilde alınmasından vazgeçilen verginin sermaye tarafından yatırıma dönüştürülmediğini ve istihdam yaratmadığını açıkça ortaya koyuyor. O zaman kaynak yok demek gerçekçi değil. Sermayeye bağışlanan verginin bir kısmı çalışanlar için kullanıldığında, asgari ücret ile tüm ücretlerin asgari ücret kadarının vergiden muaf tutulması mümkündür.  

           DİSK Araştırma Dairesi DİSK-AR, 2 Aralık 2021 tarihinde “Asgari Ücret Gerçeği 2022" başlıklı bir rapor yayınladı. Asgari ücretle ilgili birçok tespitin ve değerlendirmenin yer aldığı rapora isteyen herkes DİSK’in sayfasından ulaşabilir. Dolayısıyla ben kısa bir özetini aktaracağım.

Rapora göre, Türkiye’de asgari ücret ortalama ücret haline geliyor ve asgari ücret ile diğer emek gelirleri arasındaki makas kapanıyor.

            Bu ücretin asgari geçim için oldukça yetersiz kalması nedeniyle asgari ücrete dönük beklentiler yükseliyor. Asgari ücret tüm çalışanları ve onların ailelerinin yaşam koşullarını ilgilendiriyor. Pahalılık ve art arda gelen zamlar nedeniyle alım gücü kaybı karşısında asgari ücret oldukça yetersiz kalıyor, insan onuruna yaraşır bir yaşam daha da imkânsız hale geliyor.

            DİSK-AR’ın tespitine göre; Türkiye 2021 yılında Arnavutluk’tan sonra Avrupa’nın en düşük asgari ücretine sahip ikinci ülkedir. Yine Türkiye, asgari ücretle çalışan işçi oranının en yüksek olduğu ülkedir. Dolayısıyla, AB ülkelerinde asgari ücretle çalışanların toplam çalışanlar içindeki ortalama oranı %9 iken, Türkiye'de bu oran %57’dir. Yani AB ortalamasının 6 katından fazladır.

            Raporda; “Asgari ücretle çalışan işçilerden alınan vergi miktarı ilk vergi dilimi tarifesi düşük tutularak artırıldı. AKP’nin iktidar olduğu 2002 ve 2003 yıllarında ilk vergi dilimi tarifesi asgari ücretin 15-16 katı iken, 2021 yılında ilk vergi dilimi asgari ücretin 6-7 katına geriledi” deniyor.

             Rapordaki diğer tespitler başlıklar halinde şu şekilde: Asgari ücrete erişemeyen milyonlarca işçi var. Bu nedenle milyonlarca işçi asgari ücretin altında hatta yarısına çalışıyor. Özel sektör işçilerinin yüzde 70’i asgari ücretli.

           Kadınların dörtte biri asgari ücret dahi alamıyor. Asgari ücretin kişi başına milli gelire oranı 26 puan azaldı. Buna göre 1974 yılında kişi başına milli gelirin %80,6’sı düzeyinde olan asgari ücret, 2021 yılında milli gelirin yüzde 54,5’ine geriledi. Dolar cinsinden asgari ücret en düşük seviyesinde. 2003 yılında asgari ücretin yıllık toplamı ile 25 Cumhuriyet altını alınabiliyorken AKP döneminde 7 altına geriledi.

            Tüm bu veriler, kriz içinde kriz yaşayan Türkiye de asgari ücretli olan, olmayan işçi, kamu çalışanı, emekli, emekli dul ve yetim yani emeğiyle yaşayan milyonlar ile onların ailelerinin yoksulluk ve sefalet içinde yaşadıklarını ortaya koymaktadır.

             Kuşku yok ki, bu yoksulluğu asgari ücret artışı ile aşmak mümkün değil. Dolayısıyla, mücadeleyi asgari ücreti ortalama ücret olmaktan çıkarmayı hedefleyen bir anlayışla vermekten başka çıkar yol yoktur. Bu yapılmadığı ve mücadele asgari ücret süreci ile sınırlı tutulduğu takdirde yoksulluğu aşmak mümkün olmayacaktır!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.