Duyduğumdan bu yana,
Ne haber izleyebiliyorum ne de bir tartışma programı.
Döviz kuru, enflasyon, zamlar…
İktidar uğruna yapılan kuralsız ve hukuksuz uygulamalar,
Hakaretler, suçlamalar…
Hiçbirinin ne anlamı kaldı ne de bir değeri,
20 yaşında canına kıyan Enes Kara’nın yanında.
Videosunu da izleyemedim,
İçim kaldırmıyor, ruhum daralıyor ama yazmalıyım.
*
Çok değil daha bir ay olmadı, (25.12.2021)
Geleceğe Umutla diye yazmıştım,
Gençlerimizle olan buluşmalarımı,
Heyecanlarını, umutlarını, coşkularını…
O gençlerin yaşıtı, onlardan birisiydi Enes Kara.
Hem de tıp fakültesi 2. Sınıf öğrencisi,
Belli ki zeki ve çalışkan…
Hedefinde, ilk üç bine girip ODTÜ Bilgisayar mühendisliğinde okumak vardı.
Doktorluk mesleğinin itibarının kalmadığını, tıp bölümünü sevmediğin
Yurtdışına gitmek istediğini ve geleceğine dair kurgularında bir çıkmazda olduğunu söylemiş, Ailesinin baskıcı bir yapısı olduğunu ve dayatmaları ile bu evde kaldığını anlatmış, Enes Kara.
“Özgür hissetmiyorum, 24 saatte kendime ayırabildiğim 3 saat falan. Buna ek olarak dönem sonlarında okuma programları oluyor ve bir hafta boyunca sabahtan akşama kadar buradaki kitaplardan okuyorsun, telefonuna falan da el koyuyorlar…”
*
Enes Kara’nın anlattıklarını oturup düşünmek, sorumluluk duymak, özeleştiri yapmak, hiç olmazsa ders almak yerine,
Babasından ülkeyi yönetenlere kadar yapılan açıklamalara bakın,
Hepsi sütten çıkmış ak kaşık.
Tek suçlu var, o da Enes.
*
Babası,
“Kaldığı yer güzel insanların kaldığı yer. Talebelerin kaldığı yer. Orada kalmasını tavsiye ettim. Devlet yurdunda başvuru yapmadık. Durumumuz iyi. Manevi olarak ahiretine faydası olsun istedim. Ben 25 yıldır Risale-i Nur okuyorum. Bir zararını görmedim. Ben bu cemaatin 25 yıldır içindeyim. Kaldığı yerde hiçbir sorun yoktu. Biz kimseden şikayetçi değiliz. Olaydan sonra durumunu daha iyi anladık.”
Evladını kaybederek zararın büyüğünü yaşadığının farkında değil,
Tüm bencilliği ve içine düştüğü karanlığın körlüğüyle…
Ardından gelen açıklamalar da acı.
İktidarın tek adamı aynı günkü (10.01.2022) konuşmasında
“Köy enstitüsü gibi denemeler ideoloji yükleme aracı haline getirilerek hüsranla sonuçlandı” diyerek Cumhuriyetimizi karalamayı sürdürürken,
“Kindar ve dindar” nesiller yetiştirmek amacına hizmet eden tarikatlar ve Enes hakkında tek bir söz bile söylemedi, bugüne kadar.
İktidarın sözcüsü yok ettikleri ahlaka sarıldı,
“…Gencecik bir insanın ölümü üzerinden de kindar bir dille kavga, ideolojik hesaplaşma ve ayrışma üretenlerin yaptığı şey asla kabul edilemez ve ahlaki değildir”
Enes’in tarikat yuvasında hayattan kopuşunu kimse tartışmamalı, konuşmamalı…
Hemen kondu haber yasakları…
İktidarın grup başkan vekili daha da becerikli.
“Enes Kara'nın kaldığı yerin yurt değil gençlerin kendi hür iradeleriyle bir araya gelerek açtığı öğrenci evi…”
Yurt değilmiş, tarikat, cemaat evi hiç değilmiş
Evleri denetlemek de demokrasiye aykırıymış…
Dış güçlere bağlayan bile oldu, Müslümanlığı kötülüyorlarmış.
Aman ha tarikatlara, cemaatlere toz konmasın.
İktidarın ortağı bir partinin yöneticisi noktayı koydu, Velet.
“Bir velet öldü diye tarikatları mı kapatacağız? Öğrenciler bir araya gelmiş ev tutmuşlar…”
Velet diyerek yanlış yapan yaramaz bir çocukmuş Enes.
Velet dediğinin bir İNSAN olduğunun ayırdında olmayan,
Körleşmiş akla ve vicdana sahip olan bu insan.
Ardından gelen özür daha da beter, “Latife” yani şaka yapmış.
Bir insanın ölümü karşısında şaka yapabilmek!
Çöken ahlak, yozlaşan siyaset, yok sayılan gerçek…
Ve suskun kalan muhalefet.
*
Ülkemizi yönetenlerin hayata bakışı, anlayışı, düşüncesi bunlar.
Siyasi tabanımız ve desteğimiz olan tarikatlara, cemaatlere laf söylenmesin,
Yeter ki iktidarımıza zarar gelmesin…
Ölen bir velet, ne önemi var ki?
Asıl olan iktidarda kalmak,
Varlık içinde yaşamak…
*
Düşüncesinin öznesi İNSAN olmayan
Halkın yararına çalışır mı?
Düşünür mü?,
Aç olanı, işsiz kalanı…
Adaleti, hakça paylaşımı…
Ülkenin ve Halkın geleceğini ve çıkarını…
Bu soruları iyi düşünmek ve yanıtlamak zorundadır tüm yurttaşlar,
İnsanca yaşamanın, geleceğe umutla bakmanın özlemini taşıyanlar.
*
Tarih boyunca var olmuş,
İktidarı ve çıkarı için halkını sömüren,
Kasaları, cüzdanları dolu, vicdanları boş kişiler.
Sömürmüşler insanların inançlarını ve varlıklarını,
Hesap sormasınlar, biat etsinler diye insanlar,
Sığınmışlar hemen Tanrının, dinin arkasına,
İktidarlarını sürdürmek uğruna.
Orta çağın karanlığına karşı Rönesans felsefesini biçimlendiren,
Engizisyon kararı ile de idam edilen filozof rahip Gıordano Bruno dile getirmiş bu gerçeği 400 yıl önce,
“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır.
Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.”
*
Anadolu aydınlanmasıyla adım attık,
Batının bin yılda kavuştuğu aydınlanmaya, laikliğe,
Cumhuriyetle kavuştuk,
Demokrasiye ve temeli olan din ve vicdan özgürlüğüne, laikliğe.
Çağdaş yaşamı içine sindiremeyenler,
Hırsı aklının önüne geçenler,
İnsana ve emeğe değil, mala, mülke, paraya değer verenler,
Haksız hukuksuz zengin olmanın peşine düşenler,
Soktular siyasetin içine inancı, dini,
Hedeflerine koydular Demokratik Laik Cumhuriyeti.
*
İnancın özünde “iyi insan, ahlaklı insan” olmak vardır,
Her insan da vicdanında taşır inancının gereği, iyiliği ve ahlakı.
Doğruyu gösterelim inancın söylemiyle,
İnancın özünü yitirenlere…
“Kim ki Tanrı’dan gelen kitabın bir yerini
Para için gizler de örter üzerlerini.
Karnında ateş yemiş insanlardır bu kâfirler,
Kıyamet günü Tanrı bunlara çok tedbirler,
Alır da hiç konuşmaz, temizlemez onları,
Bunların ancak azab ve acı’dır kârları.”
(Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bakara suresi, 174. Ayet)
*
Sözün sonu,
"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,
Ve bir orman gibi kardeşçesine" diyebilen İNSAN’a.
Sahip çıkmalıyız ki,
Cumhuriyete ve çağdaş yaşamımıza,
Geleceğe umutla yaşasın Enesler bu dünyada.