Polis çatıdaki işçilere “Atın kendinizi!” dedi.
Bu sözler; 2000 işçiyi 7 ayrı şirkette, 5 farklı iş kolunda, çoğunluğunu asgari ücret veya biraz üzerinde ücretle çalıştıran Gebze’de kurulu Farplas Otomotiv işyerinde çalışırken, anayasal haklarını kullanarak sendikaya üye olan ve birçok arkadaşıyla birlikte işten atılan bir kadın işçiye ait.
Bakın ne diyor aynı kadın işçi: “Biz fabrikaya kapandığımızda bizim için ‘Farplas çalışanı değil’ dediler. Ben o fabrikanın elemanı olmasam, o gece o soğukta oraya gitmezdim. İlk defa sendikal bir çalışmanın içindeyim, ilk defa karakol yoluna düştüm.
Biz hırsızlık yapmadık, bizi saatlerce polis arabasının içinde beklettiler; aç, susuz, soğukta... Polis müdahale ettiğinde çatıdaydık. Arkadaşlarımız müdahale olursa kendilerini aşağı atacaklarını söyledi, polis buna rağmen ‘Atın kendinizi aşağıya’ dedi.”
Evet yanlış okumadınız. Bu ülkenin 83 milyon yurttaşının, hatta geçici olarak ülkede bulunan veya seyahat için ülkeyi ziyaret eden insanların tamamının can ve mal güvenliğinden sorumlu olan polis, Anayasal haklarını kullandıkları için yıllardır çalıştıkları işyerinden atılan işçilerin, bunu protesto etmek üzere 30 Ocak 2022 tarihinde kışın ayazında geceyi işyerinin çatısında geçirmeyi göze almalarına müdahale etmeye hazırlanırken, “Müdahale ederseniz kendimizi aşağı atarız” demelerine karşılık, "Kendinizi aşağı atın!" diyor.
Nasıl? Çok vahim değil mi? Bu ülkenin çalışan üreten işçisi, ülkede yürürlükte bulunan anayasanın kendisine tanıdığı sendikaya serbestçe üye olma hakkını kullandığı için, anayasa ve yasaları tanımayan işveren tarafından işten atılıyor.
Anayasa ve yasaları uygulamaktan sorumlu devlet ise, işverenin bu anayasa ve yasa tanımazlığını seyrediyor. Seyretmekle de yetinmiyor, işverenin hukuksuzluğuna karşı, işçilerin fiili ve meşru direnme haklarını kullanmalarını engellemek üzere kolluk görevlendiriyor.
Kısacası devlet, işyerinde çalışan, alın teri döken ve üreten, ürettiklerine karşılık aldıkları yetersiz maaşlarından devlete vergi veren işçiler anayasal haklarını kullanmasınlar diye, bu işçilerin ödedikleri vergilerden, yine bu işçilerin can ve mal güvenliğini sağlasınlar diye maaş ödediği polisi görevlendiriyor.
Görevlendirdiği polis ise, işten atılmış, yani ekmeği elinden alınmış işçinin, “Müdahale edersen kendimi aşağı atarım” yani “canıma kıyarım” demesine, “canına kıy” diyebilecek cesareti kendinde bulabiliyor.
Bu sadece cesaret bulma değil, bu aynı zamanda polise verilen eğitimin niteliğinin vahametini ortaya koyan bir durumdur. Bu örnek göstermektedir ki, polise verilen eğitim, ülkede hakkını arayanı düşman gösterme üzerine oturtulmuş bir eğitimdir.
Zira bu eğitimi verenlere göre; ülkeyi yönetenlerin uyguladığı politikalarla servetine servet katan bir avuç sermayedarın çıkarına dokunacak her karşı çıkış, vatan hainliğidir, teröristliktir, ekmek yediği yere ihanettir.
Elbette polis "kendinizi atın" demekle kalmıyor, içlerinde hamile kadınların da bulunduğu çoğunluğu kadın işçileri tekme tokat, yerlerde sürükleyerek gözaltına alıyor. Saatlerce aç ve susuz polis araçlarında soğukta bekletiyor.
Peki, kimdir, ne iş yapar bu Farplas işvereni? Farplas, Fark Holding bünyesinde faaliyet gösteren bir şirket. Fark Holding'in başında “Yılın En İyi İş Meleği” ödülünü alan Ahu Büyükkuşoğlu Serter var.
Kadın istihdamını artırdığını, kadınların potansiyeline değer verdiğini ifade eden Fark Holding bununla da kalmıyor, internet sitesinde “Önce İnsan” mottosu ile insana değer verdiği imajı vermeye çalışıyor.
Ancak Farplas otomotiv fabrikasında, özellikle kadın işçilerin maruz kaldıkları baskı ve mobingler, bunun görüntüden ibaret olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle bir kadın işçi, “Biz tuvalete bile gidemiyorduk, nasıl yılın meleği seçmişler anlamıyorum!” diye sormadan edemiyor.
Evet, işyerinde üretimi yoğunlaştırmak, denetimi artırmak adına, tuvalete bile gönderilmediklerini söylüyor işçiler. Öylesine sıkı bir denetim var ki, ilaç içmek için suya kalkan işçiler takım başlarının azarlamalarına maruz kalıyorlar. Kadın emeğine önem vermekle ve çalışanlarının yüzde 50’sinin kadın olmasıyla övünen Farplas, kadın işçilere aynı işi yapan erkeklerden daha düşük ücret veriyor. İşçiler bunun nedenini sorduklarında ise, işveren vekilleri, "Kadınlar eve ek gelir getiriyorlar." açıklaması yapıyorlar.
Yani kendisi de bir kadın olan ve kadın emeğine önem verdiğini söyleyen Farplas Otomotiv işvereni, toplumdaki bakış açısıyla kadını ikincil plana atıyor ve emeğini ucuza kapatıyor.
"Ne iş yapar Farplas?" derseniz; Türkiye’de üretim yapan Renault, Tofaş. Toyota, Hyundai gibi otomobil üreticisi büyük firmalara, başta plastik aksamlar olmak üzere, pek çok parça üreten ana tedarikçi firma. Üretimin sürdüğü Fabrika, 7 farklı şirket ve 5 ayrı işkolunda pek çok taşeronla çalışıyor.
Sendikayı işyerine sokmamak için şirket içinde şirket kuran, işi parçalara bölerek her parçayı farklı işkolunda faaliyet yürütüyor gösteren Farplas Otomotiv işvereni, yüksek enflasyona rağmen, 19 Ocak’ta ücretlere yapacağı zammı açıklıyor.
Açıklanan sefalet zammıyla işçilerin çoğunun ücreti asgari ücret seviyesinde kalınca, işçiler 7 ayrı bantta süren üretimi durdurarak iş bırakıyorlar. Bunun üzerine işçilerle görüşen işveren, kimsenin işten çıkarılmayacağı ve zammın yeniden değerlendirileceği sözünü veriyor.
Yıllardır verilen sözlerin yerine getirilmediği tecrübesine sahip işçiler, sorunlarının nihai çözümünün sendikalaşmak olduğunu kararlaştırıp harekete geçiyorlar. Farklı işkollarında olmalarından dolayı, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, Lastik-İş ve Limter-İş sendikalarında hızla örgütleniyorlar.
Bu arada sanayi bölgelerindeki elektrik kesintilerini fırsat bilen işveren, işçilerin bazılarını idari izne çıkarıyor. İşçilerin hızla üye olmaları üzerine, Birleşik Metal-İş Sendikası beş, Lastik-İş ile Limter-İş sendikaları da birer şirkette gerekli çoğunluğu sağlayarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan çoğunluk yazısını alıyorlar.
Ancak, yıllardır sendikanın s’sini duymak istemeyen ve sendikayı fabrikaya sokmamak için kâğıt üzerinde şirketler kuran, işkolu değişikliği yapan işveren, işçilerin bu seferki kararlılıklarını kıramayacağını görünce, sendikaya üye olan 100’ü aşkın işçiyi işten çıkarıyor. Yani işten çıkarma olmayacağı şeklindeki sözünü tutmuyor.
Bunun üzerine, izinde olan işçiler kendilerine açıklama yapılması için iş yerine geliyorlar ve gerekli açıklama yapılmayınca da kendilerini fabrikaya kapatarak eylem başlatıyorlar. Belki de hayatlarında ilk defa polisi karşılarında gören işçiler, işyerinin çatısına çıkarak geceyi orada geçirmeye karar veriyorlar. Bu arada fabrikaya gelen polis, sabaha karşı işçileri darp edip yerlerde sürükleyerek gözaltına alıyor. Hamile arkadaşlarına siper olan kadın işçilerden yaralananlar oluyor.
İşçilerin fabrika önündeki direnişleri sürüyor. Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 2 No’lu Şube Başkanı Necmettin Aydın’a son durum nedir diye sorduğumda, “Gerekli çoğunluğu sağladıklarını, çoğunluk yazısını aldıklarını” belirtiyor.
Amaçlarının üyeleri adına toplu sözleşme yapmak ve işçilerin işyerinde huzur içinde çalışmalarını sağlamak olduğunu ancak bunun için öncelikle işten çıkarılan işçilerin işe başlatılmalarının yanı sıra, işverenin yıllardır yaptığı işçileri kâğıt üzerinde farklı şirketlerde gösterme hilelerini terk etmesi gerektiğini söylüyor.
Aydın ayrıca, bu işyerinde çalışan işçileri üye yapmak için daha önce çalışma yapmamış olan Türk Metal Sendikası'nın, işverenin çağrısı üzerine işyerinde sendikalarına üye olmamış beyaz yakalı işçiler ile taşeron işçilerini üye yapmak suretiyle işverenle birlikte örgütlülüklerini kırmaya çalıştığını, sendikalarına üye olan işçilerin buna direndiğini, işverenin kâğıt üzerinde yaptığı işkolu değişiklikleri ile işçileri şirketler arası kaydırmalarını Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bildirdiklerini ve bakanlık müfettişlerinin denetimlerinin sürdüğünü kaydetti.
Görüldüğü gibi, Türkiye’de işverenler örgütlenmeyi engellemede sınır tanımamaya devam ediyorlar. Sendikaya üye olan işçileri işten çıkaran işveren, bunu gizlemek için, “Biz taşeron değiştirdik” açıklamasının arkasına sığınıyor.
Böl-parçala-yönet taktiği, işçileri toplu işten çıkartma, toplu işe alım yapma, sendikalaşmalarını, greve çıkmalarını önlemek için taşeronlar üzerinden uygulanıyor. Farplas’ta farklı taşeronları kullanarak işçilerin yan yana gelişinin önü en baştan kesilmeye çalışılıyor.
Sendikalı işçilerin ise hak arama mücadelesine içeride girişmemesi, sendikalı olmayanların da sendikalı olmaması için harekete geçen yönetim, sendikayı, direnişteki işçileri kötüleyip fabrika önünden arkadaşlarına seslenmeye çalışan, daha dün yan yana çalıştıkları işçileri marjinalleştirmeye çalışıyor. Yani işveren, iktidarın kendisi gibi düşünmeyen her yapı ile bireyi marjinalleştirme politikasını birebir uyguluyor.
Tüm bu engellemelere rağmen, Türkiye son 1-1,5 aydır birçok işçi direnişine şahit oluyor. Bu direnişler, Türkiye işçi sınıfının silkindiğini ve ataletten sıyrılmaya çalıştığını gösteriyor. Özellikle bu direniş özelinde baktığımızda, ülkeyi yöneten iktidarın, anayasa ve yaslardan yana değil, işverenlerden yana tavrının sürdürdüğünü görüyoruz.
Bu tavrından dolayıdır ki, insanların can ve mal güvenliğini sağlamak üzere yurttaşların vergilerinde maaş alan kolluk görevlileri, işçinin ölümünü isteyecek derecede işçiyi düşman görüyorlar.
Halbuki işçiler açlık ve sefalete karşı hak arama mücadelesi veriyorlar. Bu mücadelede devlet, işverenlerin hukuk tanımazlığının yanında değil, anayasa ve yasaların yanında olmak zorundadır!