ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

             “Hiçbir Yere Çekip Gitmiyoruz! Buradaydık, Buradayız, Burada Kalacağız!” Evet bu sözler, 8 Mart 2022 tarihinde Külliye de kadın Muhtarlara hitap eden partili Cumhurbaşkanının, doktorlar hakkında söyledikleri üzerine Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyinin yaptığı açıklamanın ana temasını yansıtan sözler.

           Peki ne demişti Cumhurbaşkanı: "Efendim işte doktorlar az para aldıkları için ayrılıyorlar. Bu doktorları okutan biz, bunları devlet okuttu, bu hastaneleri biz yapıyoruz, en az alan doktor ne alıyor dedim, '8-9 bin' dediler.

            En fazla alan ne alıyor dedim, '25-30 bin' dediler. Açık konuşuyorum, varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Biz asistan doktorlarımız ile buralarda devam ederiz. Daha da ileri gidiyorum; yurtdışından dönmek isteyenlerin dönüşünü sağlar, buralarda görevlendiririz.

          " Bu konuşma baştan sona, 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın gerek sağlıkta gerekse hayatın diğer tüm alanlarında ülkeye yaşattığı çöküşün üstünü örtmeye hezeyanının yansımasıdır.

            Bunun böyle olduğunu TTB’de açıklamasının devamında şu cümlelerle ifade ediyor. “Öncelikle belirtmek isteriz ki; Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri başından sonuna kadar yönetememe krizinin göstergesidir.

             ” Elbette bu sadece yönetememe krizi değil, bu aynı zamanda Doktorların, sağlığa yönelik acil taleplerinin görmezden gelinmesi ve insanca yaşanabilir ücret taleplerini hedefe koymak ve topluma Hekimlerin tek istekleri paraymış gibi göstermeye yönelik bir aldatma taktiğidir.

             Öncelikle Cumhurbaşkanının açıklamasında ifade ettiği gibi doktorlar da dahil bu ülkede hiç kimse devlet tarafından ücretsiz okutulmuyor. Çünkü bu ülke de ana sınıfından Üniversite son sınıfına kadar, eğitimin her aşamasında, okuyan çocuk veya gencin ailesi para harcamaktadır.

              Dolayısıyla bu söylem, çocukları okusun diye kendi yaşamlarından fedakârlık yapan, gerekirse bir değil iki işte çalışan, çocuğu mağdur olmasın diye cebinde ki parayı son kuruşuna kadar çocuğuna veren, ebeveynlere haksızlıktır.

            Yani demem o ki, devletin yurttaşların vergileriyle, bina yapması ve eğitim personeli istihdam etmesi, insanların okuması için tek başına yeterli değil. Dolayısıyla, bizzat bu iktidarın uyguladığı özelleştirme politikaları sonucu eğitimin, günden güne pahalı meta haline geldiği Türkiye’de insanların emekleri üzerinden, biz sizi okutuyoruz söyleminde bulunmanın kendisi sorunlu bir söylemdir.

           Kaldı ki Tıp uzun ve masraflı bir eğitim dalıdır. Üstelik okuldan mezun olmakla da tam anlamıyla doktor olunmuyor. Tıp’ta uzmanlık, pratisyen hekimlik sürecinde yapılacak pratik ve sürekli okuyup kendini geliştirmekle kazanılır.

             Biran Cumhurbaşkanının dediği gibi düşünelim ve doktorları, kendisinin biz dediği devlet okutmuş olsun. Peki devlet bunu hangi parayla yapar? Elbette halkın ödediği vergilerden.

            Nitekim Anayasanın 56. Maddesi "Devlet herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir

             ” Bunun yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile uluslararası sözleşmeler, her çocuğun gerekli eğitime ulaşmasını sağlamayı devlete görev olarak yüklemiştir. Yani sağlık ile eğitim her insanın, insan olmaktan dolayı sahip oldukları temel haklardır. Yurttaşların bu haklarını kullanabilmelerini sağlamak ise devletin temel görevidir.

            Türkiye’de 1960’lı yıllardan itibaren uygulanan sağlık sistemi, sağlıkta sosyalizasyon üzerine kurulu, tüm yurttaşların yararlanabilmelerini hedefleyen bir sistemdi. Bu sistemin en önemli özelliği, mümkün olduğunca yaygın koruyucu hekimliği öncelemesiydi. Yani eski sağlık sisteminin ilk hedefi, insanların hastalanmamaları için gerekenleri yapmaktı. Maalesef, 2002 yılında iktidar olan AKP, Sağlık sisteminin bu özelliğini yok etti ve daha pahalı, pahalı olduğu için de sağlık alanına yatırım yapacak şirketlere getirim sağlayacak olan tedavi edici hekimliği ön plana çıkardı.

          Elbette AKP, sadece sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin sosyal yönlerini tasfiye etmekle kalmadı. Sağlığı aynı zamanda özelleştirdi. Bir başka değişle sağlığı piyasa koşullarında satın alınır meta haline getirdi. Doğrusu Cumhurbaşkanının, “Özel sektör çok para¹ veriyormuş, oraya gidiyorlar.” Demesi uyguladığı politika ile çelişiyor.

             Zira piyasa koşullarının belirleyici olduğu bir sağlık sisteminde özel sektörün, daha yüksek ücretle, alanında yetişmiş uzman personel istihdam etme politikası, onun tedaviye ihtiyaç duyan insanı hasta değil, müşteri görmesinin doğal sonucudur.

             Bu nedenle, zamanında bugün hedefe koyduğu doktorlar dahil, “Sağlıkta Özelleştirme Ölümdür” sloganı ile özelleştirmeye karşı çıkanları, “bunlar bir şey bilmiyorlar” diye suçlamış olan Cumhurbaşkanının, Doktorlar özel sektöre geçiyorlar şeklinde ki serzenişi kendisinin ısrarla uyguladığı özelleştirme politikasına aykırıdır.

              Yapılacak şey gayet açıktır. Bu da Doktorlar ile diğer sağlık çalışanlarının ücretleri ile özlük haklarını ülke koşullarında insanca yaşayacakları seviyeye çıkarıp, çalışma koşullarını düzeltmek.

              Kuşkusuz, partili Cumhurbaşkanının, bunları 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde kabul ettiği kadın Muhtarlara hitap ederken söylemesi boşuna değildir. Zira doktorlar, Meslek Örgütleri TTB’nin kararıyla, 14 Mart 2022 Pazartesi ve 15 Mart 2022 Salı günleri “G(ö)REV” deyiz eyleminde olacaklar. Yani acil durumlar dışında hizmet üretmeyecekler.

         TTB’nin konuya ilişkin açıklamasından da anlaşılacağı gibi, 1980’li yıllardan itibaren Dünya genelinde uygulanan neo liberal ekonomik sistem, sağlık alanında büyük bir tahribata yol açtı.

              Bu tahribat, milyarlarca insanın çalışma ve sosyal hayatını etkiledi ve hem bedenen hem de ruhen sağlığını sarstı. Öte yandan COVID-19 pandemisi iki yıl içinde milyonlarca insanı hayattan kopardı.

             Salgında yönetme erkini elinden tutanların yapamadıklarından dolayı önlenebilir ölümler yaşandı. Buna karşın, hekimler ile sağlık çalışanlarının özverili çalışmalarıyla, pandeminin daha da yıkıcı olması önlendi.

            Evet iki yılını tamamlamış olan bu pandemi sürecinin görülmesi gereken en önemli sonucu, sistemin yol açtığı tahribat, yönetenlerin şeffaflıktan uzak, ben yaptım oldu anlayışı, bilimsellikten uzak popülist politikaların baskısı altında kalan, hekimler ile sağlık çalışanlarının yaşamsal ve önemli bir işi başarıyla yaptıklarıdır.

              TTB eylemle ilgili açıklamasında “Emeğimiz için, haklarımız için, acil taleplerimize yönelik adım atılmaz ise 14-15 Mart Pazartesi ve Salı günleri tüm Türkiye’de, bütün sağlık kurumlarında G(ö)REV’de olacağımızı ilan ediyoruz.” Diyerek acil çözüm bekleyen sağlık emekçilerinin on talebini sıralamış. Bu taleplere TTB’nin sitesinden ulaşılabilir.

            TTB’nin sıraladığı talepler, gece gündüz demeden özveriyle hizmet sunan, sağlık emekçilerinin, alın terlerinin karşılığında insanca yaşayacakları ekonomik ve sosyal haklar ile sağlık sisteminin yetersizliklerinin giderilmesine dair taleplerdir.

 Bunları sadece paraya indirgeyerek Doktorlar çok para istiyorlar demek sağlık sistemini çökerten özelleştirme politikalarını gizleme telaşından başka bir şey değildir. Zira 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarının, başında olan Cumhurbaşkanının, sermayenin talepleri ile uygulamaya koyduğu “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” programının yol açtığı tahribat nedeniyle, sağlıkta birçok hizmet verilemiyor ve malzeme yokluğunda hastanelerde ameliyatlar yapılamıyor.

               Tüm bunların toplum tarafından görülmemesi için Cumhurbaşkanı, 20 yıldır başvurduğu, başarısızlığın sorumluluğunu başkalarına yükleme taktiğine bir kez başvuruyor ve sorumluluğu Doktorlara atıyor.

            Kuşku yok ki, TTB’nin sağlık alanının yetersizliklerinin giderilmesi ve tüm sağlık emekçilerinin, çalışma koşulları ile ücret ve özlük haklarının günün koşullarına uygun hale getirilmesini taleplerini görmezden gelen ve çözüm konusunda adım atmayan, partili Cumhurbaşkanının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde Kadın Muhtarlara hitap ederken, doktorları gündem yapması, doktorların para için, kamu dan ayrıldıkları algısı oluşturmak ve bu eylemi değersizleştirmek için başvurulmuş bir taktir.

 

 

              TTB’nin de altını çizdiği gibi, “Sağlıklı Bir Gelecek Ellerimizde.” O zaman şimdi sağlıklı bir gelecek için, hep birlikte, “Hiçbir Yere Çekip Gitmiyoruz! Buradaydık, Buradayız, Burada Kalacağız!” diyen hekimlerimizin yanındayız diye ses yükseltmenin zamanıdır!

 

Başta Hekimler, tüm sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramını kutluyor ve iyi ki varsınız diyorum!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.