“ ye, ye henüz ekmek varken,
İç, iç henüz su varken
Gün gelecek kırağı çalacak toprağı
Her şey yıkılıp gidecek
Gözler ölümle kapanacak
Baba, oğul, torun asılacaklar aynı ağaçta
Her şey yıkılacak
Ve halk ormana dağılacak.”
( Miller-Bailey ve Nasatir )
Yaşadıkları bölgede karamsarlığı bu cümlelerle ifade eder bir Maya ozanı… Ne yazık ki karamsarlığın yaşandığı çağdan yüzlerce yıl sonra maya yerlileri gibi benzer bir karamsarlığın içindeyiz bu gün kendi ülkemizde…
Beyazların işgaline uğramış Maya bölgesi gibi bir durum içindeyiz adeta Ne su, ne toprak ne ekmek, ne dağ, ne bayır, ne çayır kaldı.
Doymakta sınır tanımayan bir vampirler sürüsü gibi sarmış her yanı karteller. Ne tarım, ne hayvancılık, ne sanayi, ne üretim, ne doğa ne sevgi, ne umut kaldı bu diyarda.
Zorbalığı esas almış, adaletten yoksun, günlük ihtiyacına göre kural düzenleyen bir yönetimin ülkeyi getirdiği durumda, sistemin vampirleri için yeryüzü bir cennet haline gelirken, adalet ekmek özgürlük isteyen yoksul milyonların “terörist” yaftasıyla cezalandırıldığı bir cehennem haline dönüşmüştür.
Enflasyon adı altında gerçekleştirilen zamlarla sınırsız bir soygun ve talan gerçekleştiriliyor her saat başı. Her gün açılan, hazine garantili yol, hastane ve deli Dumrul köprüleriyle, geçenden geçmeyenden haraç alınıyor on yıllarca ülkenin insanından.
Ekmek, yağ, mazot kuyrukları uzanırken bir yandan, Diğer yandan ülke kaynaklarını talan eden, özel jetleriyle ülkenin tonlarca altın ve para rezervlerini yurt dışına kaçırarak Londra da mahalle kapatan, Danimarka da malikâneler açan, işletmeler kuran Miletlin anasını beleyen talancıların vatanperver sayıldığı bir ülke haline geldik maalesef.
Vatanın içini hiçbir dönem olmadık kadar boşaltanlar din vatan Millet söylem ve ısrarıyla toplumun canını ve malını almaya, iktidarlarını sürdürmeye devam ederken, Vatan, millet hamasetiyle dizinin bağı çözülen ve aynı alana sıkışmış muhalefet çaresizlik ve aymazlığın içinde bocalamaya devam ediyor.
Ne muktedirlerin iktidar ve saltanat hırsı ne de muhalefetin maharetsizlik ve öngörüsüzlüğü, boğazındaki lokması alınarak yoksullaştırılmış, hamaset söylemler özerinden esir alınmış koca bir toplumu karamsarlığa ve umutsuzluğa asla itmemelidir.
Yeter ki toplum bir an önce oluşturulan hipnotik alandan sıyrılıp aklına ve vicdanına sahip çıksın. Hiçbir güç aklın, vicdanın ve halk iradesinin karşısında duramaz…