Günümüzde, özellikle ergenler, gençler ve kadınlarda toplumsal mesajlar ve kültürel normlar nedeniyle ince vücut tipi algısı oluşmuştur. Sosyokültürel risk faktörlerinin etkisi ile birlikte bireylerde mükemmeliyetçilik ve düşük benlik saygısı gelişmiş, bu durumda vücut memnuniyetsizliğinin artmasına neden olmuştur.
Bunların sonucu olarak sağlıksız kilo kontrol yöntemleri ve yeme bozukluklarında artış gözlenmiştir. Sosyokültürel risk faktörlerinin etkisi çocuklarda da etkisini göstermiş ve yeme bozukluklarının çocuklarda da artmasına neden olmuştur. Bu bozukluklar fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığı da etkilemiştir ve dolayısıyla öğrenmeyi güçleştirmektedir.
Yeme bozukluklarında temel sorun az veya çok yeme değil, bireyin kilo ve görünümüyle ilgili aşırı ve gerçekçi olmayan algılama ve uğraşıdır. Kişinin kendi kilosu ve vücuduyla ilgili yanlış algıya sahip olması yeme bozukluklarının temelini oluşturur.
Aileden, arkadaşlardan, kitle iletişim araçlarından gelen baskılar ve değişen güzellik algısı, ince bir bedene sahip olmanın olumlu bir etken gibi lanse edilmesi, sosyal medya gibi sosyokültürel etkenler yeme bozukluğunu tetiklemektedir. Günümüzde özellikle kadınlar yeme davranışlarıyla ve bedenleriyle ilgili bazı sorunlar yaşamaktadır.
Bunun nedeni ise toplumdaki kadın ve güzellik imajıdır.
Özellikle sosyal baskı ve medyanın etkisi ile birlikte pek çok kişi ince bedene sahip olmak ister. Normal ve sağlıklı ağırlıkta olsalar bile ince beden için oldukça emek harcayan kadınlar vardır. Gelişmiş ülkeler ve Batı kültürünün etkisindeki toplumlarda, beden ölçüsü ve fiziksel görünüş oldukça ön plandadır.
İnce beden görünümünün bu kadar ilgi odağı haline gelmesi sonucu diyet klinikleri, eczanede zayıflatmayı sağladıkları söylenen ilaçlar, sosyal medyada ortalığa saçılmış olan çok düşük kalorili diyet listeleri oldukça popüler hale gelmiştir. Fiziksel çekicilik ve mükemmeliyetçiliğin bu kadar ön planda olması sonucu bireyler bunun bedelini hastalıkla ödeyebiliyor(Yücel 2009). Özellikle genetik ve psikolojik olarak yatkın bireylerde ve gelişme çağındaki kızlarda sosyokültürel etkilerin daha fazla etkili olduğu söylenebilir.
Anne ve babalar çocukların beslenme davranışı bozukluğu sergilemelerinde önemli bir yere sahiptir. Anneler, erkek çocuklarının beden imajı üzerinde diğer sosyokültürel baskı kaynaklarından daha fazla etkiye sahip olarak tanımlanmıştır. Hem kız hem de erkek çocuklarda, sürekli diyet yapma, ailelerinden gelen zayıf olma baskıları kilo kontrol davranışlarını ileriye dönük olarak değiştirmektedir.
Bazı spor dalları da yeme bozukluğunu etkileyebilen sosyokültürel faktörlerdendir. Dans ve yüzme gibi fiziksel duruşun ön planda olduğu spor dalları bireylerin kilo takıntısına neden olabilir. Aktör ve aktris gibi bazı meslek dallarında da aynı sorun vardır.
Bu sektörlerde daha çok zayıf olan kişiler tercih edildiği için yeme bozukluğuna neden olabilecek meslek dalları arasına girmektedir. Ayrıca mağazalarda beden ölçüt sisteminin bulunması da yeme bozukluğuna neden olabilmekte. Mağazalarda bedenlerini bulamayan insanların çoğu diyet yapmaya karar veriyor. Takıntı haline getirilebilecek şekilde olması ise yeme bozukluğunu tetiklemekte.
Yeme bozukluklarının temeli çocukluk çağında atılır genellikle ergenlik ve yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Yeme bozukluğunun ortaya çıkmasında yukarıda da görüldüğü gibi genetik, sosyal, psikolojik… Vb birçok rol oynar. Bu durum önlem alınması gereken ve erken dönemde tedavi edilmesi gereken bir durumdur.
Spesifik olarak, diyet, vücut memnuniyetsizliği, medyanın etkisi, depresif belirtiler, mükemmeliyetçilik, daha kısa uyku süresi, sosyal problemler ve duygu düzenleme güçlükleri gibi risk faktörlerinin hem yeme bozukluğunu hem de kilo alma riskini arttırmaktadır.
Yeme bozukluğu riski taşıyan çocuklar erken yaşlarda belirlenmelidir. Ergenlerin yanlış yeme davranışı ve tutumları kökleşmeden değiştirilmeli, gerekli eğitimler uzman kişiler tarafından verilmelidir. Bu sebepten dolayı okullar bu konuda ön planda durmaktadır.
Yeme bozukluğunu önlemede okul temelli programlar oluşturularak, televizyon izlemeyi azaltma, yüksek yağlı gıdaların tüketimini azaltma, meyve ve sebze alımını artırma ve fiziksel aktivite düzeylerini arttırmak amaçlanmalıdır.
Bu programlar sağlıklı beslenme, egzersiz ve pozitif vücut imajına, mükemmeliyetçi düşünme, duyguları yönetme, uyku ve akranlarla alay etme gibi faktörler üzerinde durabilirler. Bu programlar ve konferanslar okullarda beslenme uzmanı bundurarak uygulanabilir. Ayrıca çocuğun ve ergenin ailesi de bu konuda eğitilmelidir.
Okul öncesi dönemde ailenin beslenme tutumun çocuğun yemek yeme alışkanlığını nasıl etkilediği çocuğun ailesine anlatılmalı ve çocuklarda oluşabilecek yeme bozukluğun erken dönemde fark edilmesi için aile bilinçlendirilmedir. Ergenlik döneminde gençlerde oluşan psikolojik ve bedensel değişiklik konusunda gençler bilinçlendirilmelidir.
Sosyal problemlerle başa çıkabilmek ve problem çözme yeteneklerini geliştirmek için alanında uzman kişiler tarafından eğitilmelidir. Verilen eğitimlerle gencin beslenme ve kilo alımıyla ilgili doğru bir tutum sergilemesi sağlanmalıdır.
Çocuklar ve ergenlere sağlıklı yemek ve egzersiz alışkanlıklarını kazandırmak, kendi vücutlarını kabullenme konusunda onlara yardımcı olmak, ayrıca görünümlerinden memnun olmayan çocukların kişisel yeterliliklerini arttıracak ilgi alanları bulmalarında cesaretlendirmelidirler
Sosyal medya, kültürel farklılıklar, akran ilişkisi gibi faktörler çocuk ve ergenlerin üzerinde yemeğe olan tutum ve davranışları ile ilgili değişikliklere sebep olsa da ailelerin çocukları ile sağlıklı olarak iletişim kuruyor olabilmesi yeme bozukluklarının fark edilmesinde ailelerin rolünün önemli olduğunu gösterir. Özellikle hangi aile tutumlarının olumlu veya risk faktörlerini arttırıcı bir unsur olduğunun bilinmesi, yeme bozukluğu önleme programları için önemlidir.
Ayrıca sporcularda görülen beslenme davranış bozukluğunun önüne geçmek için sporcular; ideal vücut ağırlığını artıracağı düşüncesiyle yapılan diyet kısıtlamaları ve/veya aldıkları enerjiyi geri kaybetmek için yapacakları davranışların spor performansını olumsuz yönde etkileyeceği ve sağlıklarıyla ilgili nasıl olumsuz sonuçlara neden olabileceği konusunda uzman kişiler tarafından eğitilmelidirler.
Sağlıklı bir antrenör-sporcu ilişkisi, yeme bozukluklarının oluşmasında önleyici bir faktör olabilir. Sporcuların antrenörleri; doğru beslenme ve vücut ağırlık yönetiminin fizyolojik önemini anlamalı, yeme bozukluklarını ve RED-S'i(Sporda Göreceli Enerji Eksikliği) değerlendirirken olumsuz tutumda bulunmamalıdır. Sporcuları bu konuda bilgilendirmek için, sporla ilgili yaralanma ve hastalıklara ilişkin verilen eğitimlere yeme bozuklukları da dâhil edilebilir.
Yeme bozukluğu olan hastalar için en iyi uygulama; tıbbi, psikolojik ve diyetetik müdahaleleri içeren multidisipliner tedavi yaklaşımıdır. Diyetisyenler, yetersiz beslenmeyi, düzensiz beslenme düzenlerini ve hastaların optimal beslenme durumunu elde etme ve sürdürme yeteneğini etkileyen beceri ve bilgi eksikliklerini belirlemek ve değerlendirmekten sorumludur.
Bu bilgiyi kullanarak, diyetisyenler daha sonra, beslenme eksikliklerini gidermek ve dengeli bir beslenme düzenini teşvik etmek için hastayla işbirliği içinde bir beslenme planı geliştirebilir ve ayrıca hastaların gıda hakkındaki yanlış inançlarına meydan okumak için beslenme eğitimi sağlayabilir.
Multidisipliner ekibin bir üyesi olarak diyetisyenin rolü, yetersiz beslenmenin ciddiyetini, düzensiz beslenme alışkanlıklarının varlığını ve yeterli beslenmeye ulaşmayı engelleyen beslenme bilgi ve becerilerindeki eksiklikleri belirlemektir. Diyetisyenler ayrıca yeniden beslenme sendromu, diyabet, gıda alerjileri, gıda intoleransları, gastrointestinal durumlar ve osteoporoz gibi diğer yaygın komorbid durumları da değerlendirir .
Bu süreç, bireysel olarak uyarlanmış beslenme planları ile sürdürülmelidir. Beslenme eksikliklerini düzeltmek ve optimal beslenme durumunu desteklemek, fiziksel ve zihinsel olarak iyilik halinde olmak, yeterli ve dengeli beslenmenin rolünü tartışmak, gıda hakkındaki yanlış inançlara meydan okumak için beslenme eğitimi sağlanmalıdır. Pratikte diyetisyenin ve terapistlerin desteği, hastalarının yiyecek ve beslenme hakkındaki sorularından kurtararak, altta yatan psikolojik sorunlara daha fazla odaklanmayı sağlayabilir.
Diyetisyenler, yeme bozukluğu olan bireylerin ve ailelerinin gıda, beslenme ve refah arasındaki etkileşimi anlamalarına yardımcı olmanın yanı sıra tedavi ve iyileşme hedefleriyle uyumlu yeme davranışlarını desteklemede önemli bir rol oynar. Yeme bozuklukları yüksek morbidite ve mortalite oranlarına sahiptir ve erken müdahalenin sağlanamaması, hastalığın daha uzun sürmesi, ciddi fiziksel sağlık sonuçları ve intihar riski ile ilişkilidir. Beslenme desteği, yaşam kalitesinin, morbidite ve mortalite oranlarının iyileştirilmesine katkıda bulunur.
Sonuç olarak sosyokültürel risk faktörlerini önlemek toplumsal algıyı yıkmaktan geçiyor. Mükemmeliyetçiliğin ve ince bedene sahip olmanın önemli olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir. Sosyal medyayı sağlığımızı etkileyecek kadar hayatımıza almamız gerektiği vurgulanmalıdır.
Önemli olan sağlıklı olmaktır. Sağlığımızı bozacak baskılardan ve düşüncelerden kurtulmamız gerekmektedir. Toplum olarak bu düşünceleri yıkmalıyız ve başkalarının bedenleri hakkında söz sahibi olmadığımızı bilmeliyiz.
Yeme bozukluğunu önlemek için multidisipliner olarak psikiyatristlerden, diyetisyenlerden ve doktorlardan yardım alınması gerekir. Yeme bozukluğu, multidisipliner çalışma sonucu düzeltilebilir.