Türkiye erken ya da zamanında yapılacak parlamento ve Cumhurbaşkanı seçimine kitlenmiş durumda.
Muhalefet partileri, "hemen, derhal seçim yapılmalıdır" diyerek diyar diyar geziyor, ses yükseltiyorlar.
Bir "erken seçim"in gündeme getirilmesinin çok haklı nedenleri vardır.
Önce "Cumhur İttifakı”nın demokratik hak ve özgürlükleri budaması, hatta yok etmesi, adaletsiz ve güvensiz bir ortamın yaratılması, ekonomideki büyük tahribat,
Enflasyonun % 61 lere yükselmesi, eğitimin tarikat ve cemaatlere teslim edilmesi, dinin siyasette önemli aktör olması, Diyanet’in, sanki az İlahiyat Fakülteleri varmış gibi bir de Diyanet Akademisi istemesi, boş alanlara cami yapılması, erken seçim istemenin yeterli nedenleridir.
"Tek adam" yönetim sistemi parlamentonun yetkilerini önemli ölçüde azaltmış, işlevsiz hale getirmiştir..
Bunu söylerken Türkiye'nin Temel demokratik kazanımlardan, Anayasal değerlerinden uzaklaştırılma süreci, Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminin oluşmasıyla başlamadı demek istiyorum.
Bütün günahları 2018 yılından sonraki sürece yüklemek haksızlık olur.
20 yıllık AKP iktidarının her dakikasında, her saniyesinde bir yıkım, bir inkâr, bir yalan, bir talan vardır.
Çünkü.
AKP, "Karşı Devrim" ideolojisi taşıyan bir parti olarak kuruldu. Başından beri Parlamentoya,, çağdaşlaşmaya, demokrasi ve laikliğe, yeniliği, değişime karşı duruşu vardı.
Başından beri adam kayırmaya, liyakatten uzaklaşmaya, ekonomiyi plansız, programsız yönetmeye aşkı vardı.
Ülke artık yönetilemez durumdadır.
Halka başvurmak demokratik bir zorunluluktur.
Demokrasi kaldıysa.
Her ay, her hafta birçok Kamuoyu araştırma kurumları seçimlere dair araştırmalar yapmakta, hangi siyasi partinin ne ölçüde oy alacağını açıklamaktalar.
"Cumhur İttifakı" partilerinin kan yitirdiği açık. Hem AKP, hem de küçük ortağı MHP den önemli düşüşler vardır.
İktidar partilerinin oy yitirmesi çarşıda, pazarda, alanlarda da çok açık görülüyor. Fakat muhalefetin, özellikle Ana Muhalefetin oylarında coşkulandıracak bir artış görülmüyor.
Ana muhalefet oylarının artması için iktidar daha ne yapmalıdır. ?
Burada şöyle bir formül üretmek mümkün mü?
İktidarın artık yapabileceği bir kötülük kalmamıştır. Buna karşın halen ayakta ise; İktidarın güçlü oluşunda değil, muhalefetin başarısızlığındandır.
Formül şudur.
İktidar güçlü değil, muhalefet zayıftır.
Nitekim bir araştırmadan alınan sonuca göre halk bunları alaşağı eder ama geleceklere karşı da güvensizlik çok yüksektir. %47.1
85 milyon nüfusu, 50 milyona dayanan seçmen sayısı, çok iyi yetişmiş binlerce devlet adamı ve siyasetçisi olan ülkemizde, Cumhurbaşkanı adayı denilince araştırmacılar dört kişilik liste ile halkın içine inerler.
Mevcut Cumhurbaşkanı, iki belediye başkanı ve CHP genel başkanı.
Bu haksızlık değil mi?
Bu nasıl demokrasidir.
Herkesin Cumhurbaşkanı adayı olabilmesinin demokratik yolu açılmalıdır.
Çok mu zordur.
Çözüm bulunamaz mı?
Daha görevlerinin yarısını yeni tamamlayan iki belediye başkanının adaylığını savunanlar, Ankara veya İstanbul imparatorluğunu AKP ye vereceklerini hiç düşünmediler mi? AKP, tam da bunu istiyor.
CHP Genel Başkanının çok ağır bir seçim riski taşıdığı düşünüldü mü.? AKP nin "rakibimiz CHP genel başkanı olsun" demesinden bir anlam çıkartamıyor musunuz?
Zaten parça parça edilmiş ülkenin, daha ağır parçalara ayrılma sloganlarıyla karşılaşacağını hiç düşünmediniz mi?
Babasının yarı ismiyle (Babası Muzaffer Özdağ'dır. 1960 Askeri harekete kurmay yüzbaşı olarak katıldı.
Milli Birlik Komitesindeydi. Demokrasiye geçilmeden yana değildi. O nedenle komiteden uzaklaştırıldı ve sürgün edildi) bir parti sahibi olan Ümit Özdağ da CHP listesinde ülküdaşı Mansur Yavaş'ı Cumhurbaşkanı adayı olarak öneriyor..
Önce Mansur Yavaş "Ben CHP liyim, ben Sosyal demokratım, ben devrimciyim" diye haykırmalıdır.
CHP li lerin güvenini kazanmalıdır.
"Sol" denilince duyduğu alerjiden kurtulmak için tedavi görmelidir..
Gerçek CHP'lilerin, sosyal demokratların, devrimcilerin oyunun şerefi vardır.
Her kese nasip olamaz.
OL MA MA LI DIR nokta.