ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

               Her inanan, kendi dininin Tanrı buyruğu olduğuna inanır ve Müslüman olanlar için de böyledir. Dine, dışarıdan ve bilimsel açıdan bakanlar ise,  onun belli sosyal koşulların bir ürünü olduğunu bilir. Diğer bir deyişle,  ilkçağ düşüncelerinde, Tanrı'yla ilişkili inançların ve bu inançların kapsadığı doğmaların ve ibadet biçimlerinin tümüdür.

              Son yıllarda, çoğu Müslüman ülkeler, emperyalistlerin oyununa gelerek, şeriatçı akımlarla çalkalanıyorlar. Kimi yerde iktidara geçmiş bu şeriatçı akımların mesajında, demokrasi gereği din ve inanç özgürlüğü ile yetinmeyip, toplumu, bireyi ve devleti Ortaçağ İslam'a göre yeniden biçimlendirmek isteniyor.

               İşin diğer bir gerçeği de, İslam’ın yapısı veya malzemesinin bu yapılanmaya uygun olmasından yola çıkıp da; eğitimin tarikarlara ve cemaatlere teslim edilmesi, dinin siyasete önemli bir aktör rolünden olması, İlahiyat Liseleri ve Fakülteleri yetersizmiş gibi; ayriyeten yeni Diyanet Akademilerini kurmaya yönelmeleri ve sanki de az camiler varmış gibi boş alanlara cami yaptırmasına verilen önem veya amaçların tümü, seçim propaganlarına yöneliktir.

             Aklın ve bilmin öncülüğü, insan hakları, vazgeçilmez düşünce, örgütlenme özgürlüğü, emekçilerin ve kadınların gibi değerleri göz önünde tutulduğunda, nereye gidildiğini bilmiş olunur. Müslüman’ın şeriat dünyasının ilerleyişini durdurmakla kalmayıp, daha gerilerde savuracak örgütlenme ve yeni gençlik rüzgârlara ihtiyaç vardır.

              Türkiye'nin son yıllardaki ve özellikle öteki Müslüman ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, çoğu şeriatçı tarikat ve cemaatler ortalığı yığınlar halinde kaplamış durumdalar. İçlerinden kimisi, toplumun bütününe yönelik bir kurtuluş mesajı sunarken, kimisi de, politik arenasına çıkıp da, iktidar mücadelesine girişmiş bulunmaktadır.

             İşin en ilginç yanı da, İslam’ın kendisinin bu mesajın malzemesi ve yapısına uygun olmasındadır. Çünkü o zamanın içinden bulunduğu koşullara ve gereği bir devlet dini olarak ortaya konuldu. Dinin bu niteliğini çağımızda da sürdürmeli mi, yoksa başka bir yorumu mu olmalıdır diye düşünmek mi gerekiyor?

              Bu sorunun cevabı ise;  teokratik ve totaliter yapıya sahip olan Hilafet Devleti yönetim biçiminin ortadan kaldırılmasıyla, yerine çağın ve toplumun gerek simlerine cevap verecek olan Cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle uzlaşmayı reddeden veya öcalana oluşan bu dinci akımların hesaplaşmaya yönelik kaçınılmaz bir durum olamaz mı dersiniz.

              Böylesi bir durumun devam etmesi halinde, demokrasi, laiklik ve aydınlanma hareketinin bütünü tehlikeye girmiş olacaktır. Dolayısıyla toplumda aklın, bilimin öncülüğü, insan haklarına ve demokrasiye yönelişin, çağdaşlaşma için aydınlanmadan başka bir yolun olmaması gerekiyor.

           Demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık haklarını isteyenler, bağnazların kurşunlarına hedef olup yaşamını yitiren ve kıran kırana caddelerde sürünmek çok geç kalmış olunur.

            Batı ülkeleri, birkaç yüz yıl önce mücadeleye başlayıp da çözüme varmış olan bu denli kavgalar, bizde kızışarak yeni başlıyor.

             Dinin gölgesine sığınıp da, toplumun bütününe yönelik bir kurtuluş mesajı diye, ileri sürenlere şunu hatırlatmış olalım ki, böyle mesaj konuları dinin dayandığı temeller, kutsallık zırhına bürünme hakkını kaybeder ve akılla bilimin sorularını yanıtlamak zorundan kalırlar.

            Din, ilkel toplumlarda, özel mülkiyetinin başlamasıyla, üretici güçler düzeyinin düşük olması sonucu, doğa güçleri karşısında olan güçsüzlüğünü sona erdirmesi, çevresindeki insanlara yardım eden ya da onlara felaketler getiren doğaüstü varlıkların olduğu düşüncesini beyinlerine yerleştirme düşüncesinden öteye değildir.

              Dolayısıyla vahşi doğadaki nesneleri kişileştirip ve karşı bir donatım gücüyle onlar üzerinde büyüyle, okuyup üfleyen ayinlerle, cinler, periler, şeytanları dualarla ve adaklarla arındırmaya yönelik vahşi sömürü düzenlerini güçlendirmeye devam etmektir.

              Platon'a göre din, "yönetenlerin yönetilenlere, devlet adına devlet yararına söylemesi gereken, güzel yalanlardan ibarettir" der.

              Sigmund Freud'eye göre din, "Doğanın uyandırdığı dehşeti uzaklaştırmak, insan yazgının acımazlığı ile barıştırmak, toplu yaşamanın insana dayattığı acıları veya yoksunluklarla ödünlenmektir."

            Alman filozofu Ludwig Feuerbach, "Dininin özü, insanın özüne yansımasıyla, insanın kendi özünden soyutlanıp ve başka bir bir dünyada yaşamasıdır."

               Engels'e göre din, " İnsanın günlük yaşamını egemen güçlerin doğaüstü güç biçimine dönüştürmekle zihinlerine yerleştirmesidir."

             Karl Marx'a göre din," Ezilmiş insanların iç çekişi, taş yürekli bir dünyanın ruhu ve halkın afyonudur" der.

             Günümüzdeki dinci çevreler, "İslam dini akıl dinidir ve tüm bilimsel buluşların hepsinin Kuran'da yeri var ve okuyup da onları anlamasını öğrenirsek bütün bilimleri yutmuş uluruz" derler. 1400 senedir ki okudukları halde, yine de "İNŞALLAH" demekten öteye bir adım atılmış değildir.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.