Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Meral Akşener, Sayın Temel Karamollaoğlu, Sayın Mithat Sancar, Sayın Erkan Baş, Sayın Rıfat Serdaroğlu, Sayın Muharrem İnce Sayın Gültekin Uysal, Sayın Nurullah Ankut,
Sayın Öztürk Yılmaz, Sayın Ahmet Davutoğlu, Sayın Ali Babacan ve Sayın Ümit Özdağ,
Türkiye Cumhuriyeti olağanüstü günler yaşamakta ve bölünmeye doğru hızla sürüklenmektedir.
Türk Millet’i her yeni bir güne katlanamayacağı kadar ağırlaşan şartlar, giderek artan bir huzursuzluk, yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik ve çaresizlikle uyanmaktadır.
HALK bu sıkıntılar içinde sorunlarıyla boğuşurken devletimiz de, özellikle siz siyasetçilerin paranoya diyerek bugüne kadar üzerinde durmadığınız olaylar yüzünden, gerçek bir“BEKÂ SORUNU” ile karşı karşıya kalmıştır.
Ekonomik sıkıntıların yanında yaşanan depremler, seller, yangınlar, Suriyeliler ve sınırlarımızdan elini kolunu sallayarak sürüler halinde topraklarımıza doluşan Afgan Mülteciler
Türk Milletini endişelendirmekte ve sabrını zorlamaktadır.
Sayın genel başkanlar, kendileri, çocukları ve ülkelerinin geleceği için endişelenen halkı sükûnete davet etmek,
sizce ÇARE MİDİR?...
Kendi mahallelerinde, kendi gençlerini bıçaklayarak öldüren canilere, kızlarına tecavüz eden ahlaksızlara karşı halka aklıselim içinde davranmayı,
tavsiye etmek mi ÇAREDİR?...
Evet, bunlar çare olabilir ancak tek şartla!
Türk Milleti uzun süredir öylesine yalnız ve korumasız bırakıldı ki, sırtını dayayacağı,
bir ORDUSU YOK!..
Haksızlığa karşı, güvenerek başvuracağı, adalet arayacağı,
bir HUKUK SİSTEMİ YOK!....
Hırsıza, tecavüzcüye, talancıya, soyguncuya karşı korunacağı,
bir EMNİYET GÜCÜ YOK!..
Ellinde; bir zamanlar seslerini duyurabildikleri şimdilerde sindirilmiş DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ ile tek başlarına ülke sorunlarını çözmeyeceğine inandıkları halde oy verdikleri ve bir araya getiremedikleri PARTİLERİ kaldı..
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk Milletinin tek bir şartla sakin ve aklı selim davranması mümkün olabilir..
Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden şahsi görüşlerinizi ve genel başkanı olduğunuz partilerinizin ideolojilerini bir kenara bırakarak güçlü bir TÜRKİYE CEPHESİ oluşturmanız ve
HALKA GÜVEN VERMENİZ gerekmektedir..
Yaşadığı bu zor günlerde milletin aradığı ve ihtiyaç duyduğu tek şey GÜVENDİR…
Yapılan anketlerde kararsızların yüksek oranı da halkın bu güven beklentisindendir.
Bu topraklar, bu vatan ve bu Cumhuriyet hepimizindir..
Biz birlik olmayı başarmak zorundayız!..
Son 20 yıldır içten ve dıştan dayatmalarla bizi zayıflattılar ama parçalayıp bölemediler..
Bugün sizler bir araya gelemezseniz bilin ki hepiniz, hepimiz ve
Türkiye Cumhuriyeti Devleti zarar görecektir…
Herkesin kendi başının çaresine bakmasına izin vermeyin.
TÜRKİYE CEPHESİNİ bir an evvel oluşturun ve birlikte MÜCADELE EDELİM!..
Hepimiz kazanalım, atalarımızdan emanet aldığımız Laik Türkiye Cumhuriyeti Devlet’imizi geleceğe taşıyalım!..
Ben Değil!...
Biz Varız!..diyerek gelin ilk adımı atalım....
*Tesettür (kapanma-gizlenme) on yaşında kız öğrencilere indi.
Burada kalmayacaktır.* ( 4 YAŞINA İNDİ… Ş.G )
Erkek ve kız okulları da ayrılacaktır.
Sonra da sıra kamu taşıtlarında “kadın-erkek ayrımına “ gelecektir.
*Özel araçlarda,
Kadın-erkek beraberliği de sorgulanacaktır.*
Sırası var.
Zamanı var.
Bu Türkiye’yi siz seçtiniz.
Belki bu iktidara oy vermediniz ama gene de düşünürseniz, bu sonuca gelmede sizin de payınız olduğunu göreceksiniz.
On yıllar boyunca, bu iktidar yıllarından çok önceden başlayan Kuran kursları adı altında milyonlarca çocuğun beyni yıkandı.
Bu süreçte çocuklara “Kuran öğretme” adı altında laiklik karşıtı, Cumhuriyet karşıtı telkinler yapıldı.
Bu yaş çocuklarına yapılan öğretim değil, telkindir.
Siz başınızı iki yana sallayıp geçtiniz.
Aklınıza bu çocuklara yaz okulları açıp çağa uygun programla yaz aylarını değerlendirmek gelmedi.
Düşünmediniz.
Üşendiniz.
Size söylendiği zaman da ilgilenmediniz.
Kuran kurslarında beyni yıkanan milyonlarca çocuk büyüdü. Eğitim gördüler.
Fakülte kapılarına dayandılar.
Kızlar “kapanma özgürlüğü” istediler.
Erkekler mescit istedi, cuma namazına gitmek istediler. İnançları doğrultusunda yaşama hakkı istediler.
Siz on yıllar boyunca bakıp durdunuz, şaşıp geçtiniz.
“Çağa aykırı şeyler bunlar” dediniz.
“Devlet izin vermez böyle şeylere” dediniz.
İçinizde “ordu böyle şeylere izin vermez” deyip rahatlayanlarınız vardı.
Siz hep kendi yanınızda gördüklerinize kızdınız:
“Neden bir şey yapmıyorsun?
Bak oralarda neler oluyor?” diye söylenip durdunuz.
Ama siz bir şey yapmadınız.
Sizin göreviniz değildi ki.
Siz seçimden seçime oyunuzu verdiniz, o kadar.
Bazen kızıp oyunuzu da vermediniz.
Sonuçta; bu on yıllar boyu din adı altında dogma eğitimi almış milyonlarca çocuk büyüdü, seçmen oldu.
Sandıktan onların kurup desteklediği parti kazanarak çıktı, iktidar oldu. Üniversitelere indirilmiş puanlarla girdiler, yargıç oldular, savcı oldular, kaymakam oldular, vali oldular.
Sizin şaşkın bakışlarınız arasında erkek hastaya bakmayan kadın doktorlar, erkek eli sıkmayan kadın idareciler oldu.
Bu arada kadın eli sıkmayan erkekler de yöneticiler arasındaki yerini aldı.
Siz, “aman benim çocuğum özgüvenli olsun, kendi kararlarını versin, kendi sorumluluğunu üstlensin, geleceğin dünyasında kendi yerini alsın” diye elinizden geleni yaparken altınızdaki zemin kaydı.
Çocuğunuzun okulunu imam hatip okulu yapıverdiler.
“Aman bu nasıl iş, çocuğum oraya mı gidecek?” diye sızlanınca da size 80 km. uzaktaki okulu gösterdiler.
İmza toplayıp, başvurular, toplanıp şikâyet etmeler sonuç verir mi diye bekliyorsunuz.
Bakın, size “Suyolunu buluyor” denildi.
Siz, “Hangi su hangi yolu buluyor” demediniz.
“Durmak yok, yola devam” denildi.
Siz, “Hangi yola devam” diye sormadınız.
Su sizdiniz, yol da onların istediği yoldu.
Bunları söyleyenleri yıllarca bakan, başbakan yaptınız.
Sonra da Cumhurbaşkanı seçtiniz.
Şimdi, ülkeniz kanlı Ortadoğu savaşına girmek üzere.
Elbette sizin savaşınız değil.
Elbette sizin kararınız değil.
Ama artık karar verme iradesi de sizin değil.
Bu irade sizde olduğu zaman gereken işlerin hiçbirini yapmadınız.
Sadece sızlandınız.
Hep başkalarının bir şeyler yapmasını beklediniz.
Onlar sızlanmadı, çalıştı.
*Hiç kimseden beklemeden kendileri gereken her şeyi yaptılar.
Bıkmadan, usanmadan, yıllar boyu kendileri için gereken her şeyi yaptılar.*
Onlar kazandı, siz kaybettiniz.
“Ama Amerika?” demeyin sakın.
Amerika işine geleni destekler.
“Ama aydınlar?” demeyin sakın. Aydın sizdiniz ve farkına varmadınız.
“Ama ordu?” demeyin sakın.
Ordunun işi değildi, sizin işinizdi.
Bugünkü Türkiye mi?
Bu Türkiye sizin seçiminizdir.
Eğer bir şey düşünüyorsanız şimdi başlayacaksınız.
Gün gün, saat saat, dakika dakika.
Ya da “akan suyun nereye gittiğini seyredeceksiniz…”
ERDAL ATABEK
Lütfen paylaşır mısınız?
***Yalnızlığına hapsolmak istemiyorsan ayağa kalkacaksın...
BELKİ DE
SON ŞANSIN....**