İktidarıyla muhalefetiyle siyasi partiler tarafından ülkenin temel tartışma ve gündem maddesi haline getirilen mülteci sorunu önümüzdeki seçim süreci etkisiyle daha da kızışacağa benziyor. Öncelikle bu sorunun beklenmeyen ve durup dururken ortaya çıkan bir sorun olmadığını belirtmek gerekiyor..
Uluslar arası güçler başta orta doğu olmak üzere gözlerine kestirdikleri ülkelere yaptıkları müdahaleler sonucunda yaşanan çatışma ve iç savaşlar nedeniyle milyonlarca insan evini yurdunu terek ederek göç etmek zorunda kaldı.
Büyük trajedilerin yaşandığı bu güç yollarında binlerce insan, boğularak, donarak hayatını kaybetti. Arap baharı adı altında başlatılan Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeyi amaçlayan emperyal müdahale için kendisine önemli icra rolü biçilen Türkiye, bu kaostan en büyük yararı beklerken, en büyük vurgunu yemiş oldu.
Avrupa’yı hayal eden mülteciler için stratejik bir geçiş güzergâhına sahip Türkiye sadece Suriye’den gelen mültecilere ev sahipliği yapmakla kalmadı aynı zamanda Pakistan, Afganistan Ve İran’dan gelen yüz binlerce mülteciye de ev sahipliği yapmak zorunda kaldı. Resmi rakamlara göre 3.7 milyon Suriyeli olmak üzere toplamda 8 milyona yakın mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’nin başının belada olduğunu söylemek abartılı olmayacak. Ukrayna savaşı ve beraberinde getirdiği mülteci sorunu da cabası..
Baş ta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesiyle yapılan pazarlıklar sonucunda alınan fonlar karşılığında bekletilen mültecilerin sayısı her geçen gün artarken beraberinde, sosyal, ekonomik, sosyolojik, demografik sorunlar da üretmeye başladı. Bu tür sorunların yaşanması, devletin iradesi ve onayı olmadan mümkün değildir.
Girilen seçim süreci nedeniyle iç siyasetin bir aracı haline dönüştürülen bu yakıcı sorun, Hükümetin pragma tiz, muhalefetin milliyetçi yaklaşımı nedeniyle yakın gelecekte insani bir çözüme kavuşma şansı olmayacak gibi görünüyor.
İktidar; kendi sermaye sınıfı için ucuz ve kayıt dışı iç gücü kaynağı olarak gördüğü mültecileri vatandaşlaştırarak potansiyel seçmen olarak görürken, Muhalefet te milliyetçi kodlar üzerinden yaklaşarak seçim propagandası aracı haline getirme gayretindedir. Dolayısıyla her iki tarafında yaklaşımı samimi değildir. Çünkü bu sorun savaş ve çatışma politikaları sonucunda oluşmuştur.
Emevi camisinde kılınacak bir namazın halisane bir İbadet ritüeli olmadığını, bunun bir savaş kararı ve teskeresiyle mümkün olabileceğini İktidar da muhalefette gayet iyi biliyordu. Dolayısıyla savaş teskeresini büyük bir istençle onaylayan ve imzalayan iktidarın da muhalefetinde bu soruna etik bir çözüm getirme çansı da niyeti de yoktur.
Dolayısıyla Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ’ın ırkçı ayrımcı naralaşmaları kadar, İktidarın Pragmatiz zikzakları da bu soruna çözüm getirmeyecektir.
Birkaç küçük ülke nufusu kadar büyük olan mülteci nüfusunu Türkiye gibi başta ekonomi ve demokrasi sorunu olmak üzere birçok ağır sorunu yaşayan ülkemizin daha uzun süre bu yüke dayanması mümkün değildir.
Sorunun çözümü savaş ve güvenlik politikaları yerine, Demokrasi ve barış politikalarındadır. İktidarı da muhalefeti de, hem iç politikada hem uluslararası ilişkilerde barış ve adalet seçeneğini esas almadığı sürece, mülteci sorunuyla birlikte bu sorundan daha beter sorunlarla karşılaşılması sürpriz olmayacak.