Gestapo, Hitler döneminde kurulan bir özel polis birimiydi. Sivil giyinir, sivil görev yapardı. Bunların görevleri Führer’e yapılan hakaretleri tespit etmek ve onları etkisizleştirmekti. Nazilere karşı muhalefeti susturmaktı. Daha sonra bu örgüt istihbarat da toplamaya başladı. Bir süre sonra rejim muhaliflerini birer birer imha edilmeye başladı. Bu örgüt süreç içinde Yahudileri ve diğer alt kimlikte olanları tespit edip öldürdü. Yahudilerin gaz odalarında imha edilmesine katkıda bulundu.
Gestapoların hedefinde ötekileştirilmiş halklar vardı. Ötekileşen halklar Alman sayılmadıkları için imha ediliyorlardı.
Şimdi ise Ortadoğu’da IŞID ve benzeri Selefi örgütler kendileri gibi olmayan, kendisi gibi düşünmeyen bütün insanların kafalarını keserek imha ediyorlar. Gestapolara göre biraz daha barbarlar. Bütün bunları da kutsal dinlerinin bir gereği olarak yapıyorlar.
Aleviler, Kürtler, Ezidiler, Keldaniler, Süryaniler, Hıristiyanlar sadece kendilerinde olmadıkları için Suriye’de, Irak’ta öldürülüyorlar.
Bu insanlarla şimdiye kadar sadece AKP ilişki kurabildi ve Musul konsolosluğu personelini geri alabildi. Daha sonra kaçırılan bir Astsubayı da geri alabildi. Bunların dışında kimse bunlarla ilişki kuran olmadı.
Şimdi Türkiye’de buna benzer bir sürece girdi. Bütün insanlar fişleniyorlar. Sokağa çıkamıyorlar. Çıkanları cop delisi ediyorlar. En küçük bir gösteride gaz fişekleri kullanılıyor ve ortalık cehenneme çevriliyor. Savcılar ve hâkimler verdikleri kararlar sonucunda tutuklanıyorlar. Savcının emrini polisler dinlemiyor. Gazeteciler tutuklanıyor. Gazeteciler işlerinde ediliyorlar. Emre uymayan gazete patronlarına milyonlarca dolar ceza yazıyorlar. Basın yandaş ve öteki olarak ikiye bölünüyor. Yandaş basın ihale havuzlarında besleniyor. En küçük eleştiri ve gösteri darbe ile suçlanılıyor. Bürokrasi tamamen kendine yakın kadrolarda oluşturuluyor. Aleviler bürokraside tamamen arındırılıyor. Dindar ve kindar bir nesille demokrasiyi yakalamaya çalışıyorlar. Yolsuzluklara hoşgörü ile bakılıyor. vs.vs. vs.
Şimdi başımızdaki bu hükümet bunlarla yetinmeyip Kürtlerin iradesine göz dikiyor. Yüzde on baraj bahanesi ile bütün Kürtlerin oylarını hanesine yazmak istiyor. Kürtlerin bu milli iradesine el koyduktan sonra, başkanlık sistemine geçmek istiyor. Türk tipi başkanlık adı altında padişahlığa geçmek istiyor. Çünkü Türklerin demokrasi ve başkanlık gelenekleri yoktur. Türkiye’deki sağ seçmen hiçbir dönem demokrat olmadığı için padişahlığa da yatkın görünüyor. Çok güçlü bir muhalefet olmadığında önlerinde sadece HDP barajı gözüküyor.
Türkiye’de bütün demokrasi güçler neden korkuyorlar?
Türkiye’de AKP li olmayan bütün kesimler, seçimden sonra eğer HDP barajı aşamazsa bir daha seçimlerin olmayacağından korkuyorlar. Çünkü şu anda ANAYASA tamamen devre dışı bırakılmıştır. Türkiye’de kanunlar ve kurallar artık işlemiyor. Anayasal kurumlar sinmiş durumdalar. HSYK yanlışlara müdahale edemiyor.
Peki, ne yapmalı?
AKP nin bu keyfiliğinin tek bir yolu vardır, o da HDP nin barajı aşması ve Kürt oylarının gasp edilmesinin önlenmesidir.
Peki, bu iş nasıl olacak?
Bu işin bir tek çözümü var, o da HDP barajı aşması için ona oy vermek. Onu desteklemek. Başka yolu yok. Son pişmanlık para etmiyor.
Hele hele, kendisine solcu diyen, Alevi diyen, Kürt diyen, demokrat diyen herkes bu barajın yıkılmasına katkıda bulunmak zorunda.
Aksi takdirde hepimiz bu barajın altın kalacağız.
İşte Suriye, İşte Irak, işte Libya örneği.
Her şey açıkta cereyan ediyor. Bu dönem siyaset yapma dönemi değil. Bu dönem particilik ve adam kayırma dönemi değildir. Bu dönem çocuklarımız ve torunlarımızı düşünme dönemidir. Ben oyumu yeni doğan henüz 6 günlük olan torunum GÜLCE ve şimdi 4 yaşında olan ARMİN için kullanacağım.