Bu gün Türkiye siyaseti ve Kılıçdaroğlu konulu kısa bir tespitte bulunduk!
Bu tespiti yaparken tarihin derinliklerinden günümüze akan bir zamanı süzerek geldim!
İslam’ın Hanefi ve Şafii mezhebinde tercih kılan bir ülke manzarasında neyin olmayacağını yazdım!
Çok iyi niyetli kimi arkadaşlarım yorum yaptılar ve telefonla arayanlar da oldu. Hepsinin düşüncesine ve fikrine son derece saygı duyuyorum.
Ancak, gerçekler hiç bir zaman güneşin görünen yüzü gibi değildir ve o nedenle hiç birimiz güneşin kütlesine gidip geri döneceğimizi düşünmeyiz!
Gerçekler böyledir, sığlık ve iyi niyet kaldırmaz ve o nedenle kendi gerçeğinle yüzleşip ona göre rota izleyeceksin! Burada aya gitmek mantıklıdır, güneşe gitmek asla!
Beni çıldırtıyorsunuz ama yine de hafızanıza bu topraklarda yaşananlarla ilgili küçük hatırlatmalar yapayım;
Yedi yüz yıllık Osmanlı sarayında bana bir tek Alevi vezir, ya da üst düzey bir yönetici gösterin? Yeniçeri ocağını saymayın ve o ocağın Alevilikle yakından, uzaktan alakası yoktur!
Yavuz ve şah İsmail savaşında fatura Alevilere kesilmiştir ve şimdi dağ diplerine sıkışan bütün Aleviler o katliamın eseridir!
İşte bunu yapan Yavuzun ismini üstelik övündüğünüz cumhuriyet döneminde bir köprüye verdiler! “
“ Aleviler bundan incinir” diyen, diyeniniz oldu mu?
Peki ya “ Sabiha Gökçen “ ismi?
Size neyi hatırlatıyor, hatırlar mısınız?
Yedi yüz yıllık Osmanlı da ve yüz yıllık Cumhuriyet de gizlenerek, saklanarak, sadece ömür doldurmak çabasında olan bu insanlardan geriye bir şey mi kaldı sanıyorsunuz?
Malatya olaylarında “ kırk bin Alevi’yi kentten göçertmekle “ övünen Valiyi hepiniz bilirsiniz!
Aynen öyle oldu ve şimdi geriye kalanlar da can havliyle kapağı yurt dışına atma telaşında!
Çorumu, Maraş’ı, Madımak’ı hangi akılla bana anlatacaksınız?
Kabul!
Bunlar, oldu bitti, unutalım!
Peki, Ya içindeki ateşten hiç vazgeçmeyenlere ne diyeceksiniz?
Bunların olduğu yerde çıkmış; “ ben helalleşeceğim “ gibi hikayeler okumak çok kolay ama yapacak en son adres sensin, çünkü sana asla ve katta bırakmazlar!
Hatta ola ki gelirsen “ gel bakalım, göster kendini” diyecekler!
Sen ne yapacaksın?
Biliyorsun bu ülkede kendini göstermenin kriterleri var ve o da resmî ideolojinin kodlarında gizlidir; ya yaparsın, ya da gelmekten daha beter gidersin!
Dahasını söyleyeyim; Alevilerin FETÖ ile ne alakası vardı?
Ya da sol, sosyalist demokrat kesimin?
Şimdi listelere bakın bakalım, ne kadarı KHK ile ekmeğinden edilmiş?
Hafıza işte!
Dün yediğini bu gün unutuyor ve öyle tatlı rüyalara yatıyor ki, yattığı yeri bile bilmiyor!
Hırçın denizin sahilinde dalga seslerinde uyumak hoştur; ancak uykuyu tamamlamanın garantisi yoktur!
Alevilerin Kılıçdaroğlu’na duygusal bir yakınlaşması olabilir, ancak var olan gerçek duygusallığı kaldırmayacak kadar nettir!
O nedenle Kemal beye birileri bunları hatırlatmalı ve daha açık olanını söyleyeyim; Kılıçdaroğlu aday olursa, Erdoğan’ın kendisi olmazsa bile, karşısına kimi koyarsa koysun açık ara götürür; yazın bir yere!
**************
BİR KEZ DAHA ALTINI ÇİZELİM
Dünkü CHP mitingi Kılıçdaroğlu’nun yapacağı yanlışa bir aldatmacadır!
Kılıçdaroğlu buna bakarak, yanlışa atlamayı kafasına koymuş bir kere!
Çok yazdık, çok söyledik, bir kez daha söyleyelim; bu ülke bir Obam ayı kabullenecek ne alt yapıya, ne de üst yapıya sahiptir!
“Millet ittifakı “ denilen masaya bakın ve bana lütfen söyleyin; Davut oğlu, Karamolla oğlu ve Babacanın tabanları bir Alevi’ye oy verir mi?
Bunların hepsi siyasal İslam kaynağından geldiler ve hala öyleler! Her inancın kestiğini yiyen ve Alevi’nin kestiğini “ haram” kılan bir anlayıştan bahsediyoruz, siz kime hikâye anlatıyorsunuz?
Bir dönem belli oranda “Alevi hâkim savcı var “diye ortalığı kimler vel veleye verdi biliyor musunuz? Bu saydıklarım ve Erdoğan!
Onların kimisi mesleği bıraktı, kimisi emekli oldu; kimisi de kabuğuna çekilerek her an başına ne geleceğinin korkusuyla gün tamamladı!
Bazı arkadaşlar “ bir yerden başlamak gerek” gibi iyi niyetle bir beklentiye giriyorlar!
Bu işin “ bir yeri “ yok. Türkiye’nin yeni bir felaketi kaldırma şansı hiç yok. Kaybedecektir ve kaybedince öyle köşesine çekilerek “ başarısız oldum, bak bedel olarak bırakıyorum” demek kadar kolay değil bu işler!
Burada koca bir ülke kaybeder ve bir daha da tamiri mümkün değildir!
Bu ülkenin büyük sorunları var ve bunları Kılıçdaroğlu’nun çözme şansı yok!
Bu sorunlar, kusura bakmayın Türkiye’nin seküler ve milliyetçi kanadıyla çözülür, gerisi seri cinayetlere devamdır ve velev ki Kılıçdaroğlu kazandı ve geldi; ne olacaktır?
Yarım kalan bütün kirli işleri tamamlatırlar!
Çünkü o çark öyle dönüyor ve çarkın başındaki kolu çevirmek zorunda!
Tüm bunları aşmak için Türkiye’nin demokrasi sorununa el atmak ve gerçekten demokratik bir Cumhuriyeti inşa etmek gerekir!
Yüz yıldır sancılarınız geçmemişse sağlıklı bir beden taşımıyorsunuz demektir!
Siz geçin o her yıl tekrarlanan masallara ve özellikle kıl olduğum “ gel sarı saçlım, mavi gözlüm Samsun’dan “ nakaratlarına!
Bunlar gidenin ardından ağlayarak acizliğine kılıf aramaktır ve bir insan öldüğü yerde bir daha gelmez; varsa fikirlerini yaşatırsın hepsi o kadar!
Senin yüz yıldır yaşattığın hiç bir şey yok ve ülke bir kan tarlası, nereye adım atsan kandan balçık, yalan mı?
Cumhuriyet” kavramı refah ve huzur demektir!
Huzuru söyledik; ya refah?
Dört yanı bereketli topraklarla çevrilmiş bir Cumhuriyette, akşamları dağılan Pazar yerlerinde artık toplayanlara ne diyorsun bayım?
Kanını emerek dış tefecilerin insafına bıraktığın bir halk ve bu halka bunu da bir lütuf olarak dayatan bir anlayış!
Ez cümle;
Kemal bey, çok ama çok yazık edecek ve bu ülkede hala “ Aleviliğini “ gizleyen bir korkunun olduğu yerde bu cesaretli bir çıkış değildir!
Dünyayı ve özellikle yaşadığı ülkeyi okumamaktır ve bu hırsı şelalenin başındaki geminin bir tek parmakla uçuruma gitmesi demektir!
Şimdi bu kalabalık üzerinden iyice pohpohlayacaklardır; çünkü bu iyi bir mühendisliğe benziyor ve bitmeyen bir Ekmeleddin vakası..!
**************
Daha ne haller göreceğiz?
Yoksulluğun beraberinde hangi kirlilikleri taşıdığını herkes bilir!
Siz bakmayın öyle “ namus “ naraları atanlara ve “ açız, fakiriz ama namusumuza laf ettirmeyiz” hikayelerine..!
Açlık, yokluk, en büyük felakettir ve direkt hedef aldığı tabu diye bildiğiniz ve yıkılmaz sandıklarınızdır!
Savaşlar da öyledir; her türlü pisliği cebinde taşır ve el attığınızda elinize bulaşacak bellidir!
Bu memleketin insanı şu an ekmeği, unu, çayı, şekeri ve de yağı nasıl alıyor biliyor musunuz?
Bilmezsiniz!
Siz bu kararları verenler bilmezsiniz!
” Temel gıda “ diyoruz ve bir devletin, vatandaşı bunlara kolay erişsin diye her türlü özveriyi yapması gerekirken, bu da neyin, nesi?
Nereye gidiyoruz?
Yönümüz neresi?
Bu ağır yükü hangi akıl, hangi vatandaş, nasıl kaldıracak söyler misiniz?
Bir tarım ülkesi nasıl bu hale getirildi?
Bunları söylemek için, muhalif ya da siyasetçi olmaya gerek yok!
Ortada vahim bir durum var ve nereye kadar gideceği de belli değil!
Saat başı zam mı olurmuş?
Bazen kızıyoruz “ hak ediyoruz “ diye!
Hayır, hak etmiyoruz!
Bizi yüklemeye çalıştığınız tüm günahlarınızı hak etmiyoruz!
Ses çıkarınca koynunuzda ki yılanları bize tıslatarak zehirinizi kusmayı hak etmiyoruz!
Güzelim bir coğrafya da bize cehennemi mecbur kılmanızı hak etmiyoruz!
Hak etmediğimiz o kadar çok şey var ki, yolumuza ördüğünüz kirli patikadan aralayıp hangisini yazayım?
Varsa vicdanınız, bırakın gidin!
Yoksa, böyle giderse tüm ülkece yüzümüzün perdesi düşecek ve gerisi malum!!
Ne hallere kaldık?
Daha ne haller göreceğiz?
Tahmin edeniniz var mı?