Onlarca yıl önce arkeologlardan oluşan bir ekip, bir toprak kap dolusu buğday tohumunu bir Mısır piramidine gömülü buldular. Tohumlar ekildi ve sulandı; birkaç gün içinde filiz verdiler, iki bin yıllık kış uykusundan sonra.
Bu olayı buğday tanesinin bakış açısından görmeyi hayal edebilirseniz, bu uyanmak gibi bir şey olmalı. Tohumlar uykudayken, hiçbir değişiklik ya da bozulmaya neden olmaksızın zaman ölüydü. Araya giren zamanda hiçbir hayat unsuru olmadığından geçen yirmi yüzyılın bir mevsimden farkı yoktu.
Bu sarılmış zamanın yeri, buğdayın DNA'sıdır; bizim için kendi genetik hafızamız şeklinde zamanı kaydeden DNA.
Eğer timus beziniz milyonlarca yıl önce virüs ve bakterilerle savaşmayı öğrenen antikorları hafızasına kaydetmeseydi, herhangi bir hastalıktan sağ kurtulamazdınız.
Bağışıklık sisteminiz ilkel insanların yakalandığı her türlü hastalığın ansiklopedisidir; binlerce jenerasyon bizim yaşayabilmemiz için humma ve vebadan öldü...
Tohum bir zaman kapsülüdür...