Daha yeni mola vermiş, elimi yüzümü soğuk suyla yıkamış, yol mahmurluğunu üzerimden atmak için demli bir çay bile içmiştim. Varacağımız noktaya çok az bir mesafe kalmıştı. Neredeyse bütün gece uyumuş sabahın çok erken saatinde de yola çıkmıştık.
Otobana girdiğimizden bu yana yolculuğumuzun beşinci saatindeydik ancak seyir halindeyken başlayan uyuklama hali bir türlü geçmek bilmiyordu. Bu nedenle en az iki yerde mola vermiş kendimi toparlamaya çalışmıştım.
O zamanlar lise öğrencisi olan oğlum son moladan sonra annesiyle yer değiştirerek yanımdaki koltuğa oturmuştu. Yola devam etmeye başlamıştık. Aracı 120 km saat hıza sabitlemiştik, kendimi rahat his ediyordum.
Ancak işin aslı pek te öyle olmadığını oğlumun baba baba TIR’ a giriyoruz acil çığlıyla kendime geldiğimde araçtakilerin ortak çığlıkları arasında önümde fazla seçenek olmadığını görmüş, fren seçeneğini devreden çıkarmıştım.
Çünkü çok yaklaşmıştık önümüzde ağır seyreden yüklü kamyona… Hiçbir fren bizi kurtarmaya yetmeyecekti. Ani bir manevra ile aracı sola kırarak kamyonu solla maktan başka çarem yoktu ve onu yaptım ancak bu defa havalanan araç hızla bariyerlere girmek üzereyken bu defa daha ince ve kendiliğinden akrobatik bir manevra ile felaketin kıyısından dönebildik.
Olayın hemen ardından mucize kabilinden beni uyarıp ailece bizi felaketten kurtaran oğlum Baba bana bir bilgisayar borçlandın diye takılırken, ben hayatınız kurtuldu oğlum diyerek hep sıyırmaya çalıştım. Bu olay üzerinden yaklaşık on beş yıl geçti ancak unutamadığım bu olayla ilgili Otoban hipnozu diye bir kavramla tanıştım…
Otoban hipnozu, bilincin ve bilinçaltının farklı şeylere konsantre olmasıyla beynin otomatiste (hiçbir şeyden etkilenmeyen kendi kendine çalışan) özeliğinin oryaya çıkmasıdır.
Otoban hipnozu yaşayan kişi, aracını güvenli bir şekilde sürmek için, gerekli olan uyaranları algılayıp, doğru zihinsel işlemleri yapmasına karşın, esasen bilinçli zihni sürüşten tamamen farklı bir konuya odaklanmasıdır. Kısaca yolun monotonluğu sebebiyle beynin transa benzer bir duruma geçmesidir.
Maksadım bu bilimsel kavramla okuyucuyu yormak değil bu konuda istenirse çok sayıda bilimsel makale ve araştırmalar mevcuttur. İsteyen her kes bu bilgilere ulaşabilir.
Vurgulamak istediğim asıl gaye bireyin veya sürücünün uğradığı bu yol hipnozunun ötesinde bu gün yaşanan siyasal ve toplumsal hipnozudur. Yirmi yılı aşkın süredir değişmeyen iktidarın yarattığı monotonluk, tüm uyaranlara rağmen sadece yönetenlerin değil, yönetilenlerin önemli bir kesimi de dayatılan algılar yerine doğru algılama yeteneğinden yoksun, benim kişisel örneğimde olduğu gibi bir kamyonun arkasına hızla saplanıp parçalanma tehlikesinden bihaber saate 120 km hızla yoluna devam etmesidir.
Ne yaşatılan bunca hukuksuzluk, yoksulluk, yolsuzluk, ne dur durak bilmeyen zam, zulüm, enflasyon, her türlü sosyal, ekonomik, kültürel çöküntü, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, ırkçı söylem ve politikalar, Ne SADAT benzeri para mili ter güçlerin devreye sokulacağı kaos, kan göz, yaşı ve ölümün sıradanlaşacağı, karabulutlar gibi her yanımızı saracağı günler, ne de atılan savaş naraları, gelmekte olan kıyamet gerçeği kimseyi derin hipnozdan uyandırmaya yetmiyor.
Yaklaşan seçimlerle birlikte, demokrasi ve hukuk sisteminin bütün kaide ve kurallarını yok sayan ve ne pahasına olursa olsun “Bu vatanı sandıktan teslim etmeyiz” tehditleriyle iktidarı devretmeyeceğini açıktan beyan etmeye başlayan otoriter bir iktidar, öbür yandan bu aşamaya varılıncaya kadar sessizliği marifet sayan ve son kertede bir şeyler yapabilir miyim telaşı ve çekingenliği içindeki muhalefet…