Dün birkaç “ sürtük “ aradı, “ şöyle oturup bi hasbıhal edelim “ diye!
Yani “ şiir okuruz, en kaçağından bir çay ve dahası, istersen bir iki kadeh de olur” diyerek
Sınırlarımı zorladılar!
Derken geldiler ve ilk izah “ rakıya para vermedikleri” oldu, ölen dedesinden kalmaymış, yoksa nerede bulacaksın parayı” diyerek “sürtükçe” bir giriş yaptılar!
Başladık!
İyi gidiyoruz ve her biri hayatın mektebini çoktan bitirmiş, üstelik dolu, dolu ve insanca!
Felsefeden giren var ve ben ağzı açık dinliyorum ki birden çapulcu hallerde olduğumu anladım ve bende “ gık “ yok!
İki kadeh yetiyor bana ve içen kimi erkeklerin ne mal olduğunu bildiğim için çok dikkatliyim ve en küçük falso da kaş, göz gidecek; işin yoksa “ duvara çarptım, yok öküz vurdu “ gibi klasik bahanelerle vaziyeti kurtar!
Bir ara dört sürtüğün ortasında kalmış bir çapulcu olarak hiç bir yanlış anlam çıkmasın diye, en sürtüğüne “ bacım “ diyerek lafa girmek istedim; vay bunu diyen sen misin?
Ben nerden senin bacın oluyorum; demesiyle yarım kadeh rakıyı yüzüme fırlattı ve ben ilk kez dudaktan rakı yalamanın ne kadar müthiş bir tad olduğunu iyi bir dersle öğrendim!
Yemin ediyorum ki, memleketin idaresini bu “ sürtüklere” verirseniz; ne işsizlik, ne kavga, ne de dövüş kalır!
Bilgi, donanım ve de kadın bilgeliği...
Ama neylersin, tüm bu vasıfların adı “ sürtük “ olmuş!
Teşekkür ederim dost sürtükler; sizden o kadar güzel şeyler öğrendim ki ve ben bir çapulcu olarak sizlerle gurur duydum!
Öpüldünüz!
************
DAHA ÇOK ÇILDIRACAKSINIZ
Özellikle son beş yıldır etmediğiniz küfür, salya akıtmadığınız duvar kalmadı ve sizin bu lağım çukurundaki debelenmenize hiç bir şekilde yanıt vermemek en doğru olandı ve biliyorum, bu sizi çıldırtıyor ve giderek şizofrenik bir hale evirildiniz; sonunuz kaçınılmaz bir intihara doğru gidiyor bilesiniz!
İyi kiralanmış ve televizyon kanallarına çıkarıldığı ilk günden beri saldırıyor ve saldırdıkça bir gözü sürekli efendilerinde, onlar “ aferin oğlum” dedikçe dilini yine o pis çukura batırıp kaldığı yerden devam ediyor!
Bir insanın neden bu kadar en derin ahlaksızlık çukuruna yuvarlandığını görünce gerçekten üzülüyorsun ve “ insan böyle olmamalı” diyerek yeryüzümdeki diğer tüm mahlûkatlardan utanıyorsun!
Devranı dönen bir dünyada yaşıyoruz ve kim öle, kim kala; bu çapsız, onursuzların başka devrandaki hallerini de görmek istiyorum!
Bir de bunlara “ gazeteci, yazar “ denmiyor mu? İşte orası gerçek gazeteci ve yazarlara en büyük hakarettir!
Gazeteci, yazar; bu işin okulunu bitirmekle ve bu konuda yetenekli olmakla bu unvanı hak etmez!
Kalemi ve aklı onurudur; satmaz, talimat almaz, nabza göre yazmaz ve gazeteci, yazar kendi gibi düşünürken, başkalarının doğrularına da sahip çıkar, oradan fikir çoğaltır!
Ya bunlar?
Neyse söyletmeyin beni, bir hafta sonunuz var ve en azından o heba olmasın; yoksa geriye hangi güzellik kaldı elimizi atacak?
**************
BİR KÖY DÜŞÜNÜN
Bir dağ eteğinde ve etrafında başka yerleşim alanı yok; Ardıç ve meşe ağaçlarının ortasına gömülmüş bir güzellik!
Tüm bu güzelliklerin içinde yolgeçen hanına dönmüş ve özellikle baharın bu ayında dağı, taşı ve türlü çiçekleri bir katil edasıyla koparılıp atılıyor!
Köye ait, bulunmayan endemik bir kaç türü yazmayacağım; çünkü kokuyu alan yeni istilacılar gelmesin diye!
Geçen sene bu konuda Doğanşehir tarım il müdürlüğüne ricam olmuştu ama nafile!
Eski köyden bahsediyorum. Bin yıllık ata, dede yurdumuz ve uğruna kan dökülen yer!
İki taş ocağıyla sınırlarını şimdiden kemirmeye başladılar ve üstelik orman alanı!
Melet başı mezrasının dibindeki derin vadi de bir maden ocağı açtılar ve orada ne olup, bittiğini bilen yok!
Sıkı durun; köyün üst yamacındaki Çeşme’nin yanına Milli parklar il müdürlüğü bir uyarı levhası aşmış ve aynen şöyle diyor:
Dünyada tek yayılma alanı olan sarı kantaron otu burada bulunmaktadır ve sökülmesi, hayvan otlatılması kesinlikle yasaktır!!
Peki, gerçek ne?
Orada binlerce koyun, inek ve keçi yayılıyor; dahası her yıl mera komisyonu hayvan otlatılsın diye burayı kiralama listesine alır! Bu yıl yaptılar mı bilmiyorum!
Bu köyün çağşır mantarı var ve dağa çıktım baktım ki tüm kökleri söküp atıyorlar ve sanki bir daha yetişmesin diye!
Aynısı kekik ve dağ çayında da var!
Bu ne rezalettir, faydalandığımız nimetleri neden yok etmek için geliyorsunuz?
Bu konuda Eskiköy insanı bilinçlendirilmeli ve yabancılardan hiç birinin gelmemesi için yasal tedbir alınmalıdır!
Aksi takdirde Eski köy tüm güzelliklerini kaybetmek üzeredir bilesiniz!
Diğer bir husus bezuar dağ keçileri!
Yüz yıl sonra mekânlarına döndüler ve isim vermeyeyim ama komşu köy kendini iyi biliyor ve çekin kanlı ellerinizi bu dağ keçilerinden!
Bunlar bizim kutsalımız ve masallaşan hikâyeleri ile büyüdüğümüz değerler!
Evet!
Doğanşehir Kaymakamlığı, orada bir köy var ve adı Eski köy!
Bunları, ülkeye kattığı güzellikten dolayı korumanız lazım!
Bekliyorum...
************
MANSURCA
Bazen isminiz birinden alınıp konmuştur ve zamanla “ aldığın isme kurban olasın” ya da “ isminin hakkını veriyor” derler!
Mansur’un bu ismi, Hallacı Mansur’dan aldığını hiç sanmıyorum ve ihtimal dahi vermiyorum. Geldiği mekân, meşrep buna uygun değil ve bu ismin felsefesini red eder!
Ne bileyim belki de ismi mazlumdu, nüfus memuru “ Mansur “ yazdı!
Hallacı Mansur, dönemin softalarına baş kaldırmış ve Tanrı iklimine farklı bir mevsim düşürerek “ Enel hak” diyerek, dediğinden direnmiş ve baş eğmediği için de dara çekilmiştir!
Peki, çağın Mansur’larında böyle bir cesaret var mı?
İsterseniz açalım:
Seçimler yaklaşınca herkes gibi CHP de Kürt mahallesine postu serdi ve ha bire zar atıyor ama çok kumarbaz gören Kürt Memet artık bunları yutmuyor!
Mansur, şehir turunda ve halktan biri; “ Selahattin’i isteriz” diyor!
Mansur yönsüz gelen bu kurşundan sakınmak için “ inşallah “ diyor ve aslında ağzından gayri ihtiyari çıkan bir söz!
Çünkü ülke inşallah sız, maşallahsız yürümüyor ve çok tekrar ağız alışkanlığı yapıyor!
Kısa dönem bir askerliğim olmuştu ve önümüzden geçen her rütbeliye selam durarak “ emret komutanım” derdik.
Bu alışkanlık tezkere aldıktan sonra da devam etti, evde hanıma, okulda gelen müfettişe uzun süre “ komutanım” dedim!
Mansur’unki de böyle bir şey ama sen gel trollere anlat!
Tabi korkaklığını da yaptığı açıklamayla tescil etti ve çıkıp “ ne var bunda, dedimse dedim; tabi ki iktidarımızda haksızlığa uğrayan kim varsa yanında olacağız” demedi, diyemedi!
O nedenle bakıyorum ki bu ülkenin sorunları böyle korkak ve aksak bir akılla asla çözülmeyecek!
Ülkede rota belirleyen paralı troller anında vaziyete üşüşüyor ve direklerini kemirdikleri çatı üzerimize çökmek üzere!
Diğer taraftan kimi dini cemaatlerin gövde gösterisi ve şerriat arzuları!
Hiç boşuna sızlanmayın “ şeriat” İslam ın ta kendisidir, karşı çıkmak şirk gibi bir şeydir ve bunu önlemek gibi bir deliliğe de kimse kalkışmasın anında un-ufak olur!
Bu iş “ benim türbanlı bacımla...” başladı ve o zaman sahilde parmak arası terlikle gezenler, denizin yanmayacağını sanıyordu!
Biz burada “ eyvah, havar” diyerek yazdık ama kimin umurundaydı?
Şimdi “ Deniz yanıyor “ diye kaçıyorsunuz!
Çok ama çok geç ve bütün Ortadoğu ülkelerinde “ ılımlı islam” modeli denilerek hayata geçirilen bir proje var ve taa Amerika Başkanı Nixon dönemine uzar!
Üstelik Türkiye bu konuda çok geç kaldı ve o nedenle işi biraz aceleye getiriyor!
Acele etmeyin, sakin, sakin; biz zaten alıştık, size ne oluyor?