Başbakan İsmet İnönü milletvekillerinin ihalelere katılmalarına, iş takipçiliği yapmalarına karşıydı. Bunu yasaklayan yasa çıkarmak istiyordu.
Atatürk Ayrı Görüşteydi;
“Bu kanunla olmamalı. Milletvekilleri, böyle işlere girmenin sakıncalı olduğunu kendileri anlamalıdır. Bir milletvekiline ‘ihalelere girmeyeceksin’ demek, milletin seçtiği insanın idrakine güvenmemektir. Birkaç milletvekilinin yaptığı yanlış, tüm milletvekillerinin üstüne yayılmamalıdır.”
Kuşkusuz konu basında da yer aldı. Falih Rıfkı Atay, İnönü’den yanaydı. Görüşünü Ulus’taki köşe yazısına taşıdı.
O günlerde, Milli Savunma Bakanı Abdülhalik Renda’nın İnönü’yü ziyaret ettiği ve ihale takipçiliği yapan bir milletvekilinden duyduğu rahatsızlığı ilettiği bilgisi Atatürk’ün kulağına geldi.
Milli Savunma Bakanlığı silah alımı için ihale açmıştı ve iki firma adına bir milletvekili, iki ayrı teklif vermişti. Yani İhaleyi hangi firma kazanırsa kazansın, kâr aynı kişinin cebine gidecekti!
Firmalar adına teklif veren kişi, Maraş Milletvekili Mithat Alan’dı.
Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Kılıç Ali’nin ablası Naima ile evliydi, yani eniştesiydi.
Atatürk, İnönü’ye sordu;
- Bu işin içinde, Kılıç Ali’nin de parmağı olabilir mi?
– Sanmıyorum Paşam, belki kullanılıyor olabilir!
Sorunu çözmek Atatürk’e kaldı…
O akşam konunun muhatapları Abdülhalik Renda, Falih Rıfkı Atay, Kılıç Ali vs. Çankaya Köşkü’ne davet edildi. Atatürk birden Kılıç Ali’ye, “Enişten nasıl” diye sordu.
Kılıç Ali, “Sayenizde iyidir Paşam” yanıtını verince...
Atatürk sinirlendi: “Neden benim sayemde iyi olacakmış, kendi sayesinde iyidir.”
Sonra, “Haydi Mithat Bey’in evine baskın yapalım” diyerek, sofrada bulunanlarla Mithat Bey’in evine gitti. Sofrada Atatürk konuyu milletvekillerinin iş takipçiliğine getirdi.
“Bir milletvekili demek, o ülkenin en yetişkin insanı demektir. Millet için yararlı olabilmesi buna bağlıdır. Onun için dokunulmazlığı vardır. Milletvekili, beyaz eldivenli adam demektir. Ben, arkadaşlar arasında eldivenini lekeleyen birilerinin olacağına inanmak istemiyorum.”
Falih Rıfkı’ya dönerek, “Hiçbir milletvekili böyle alçak işlere tenezzül edemez. Rahat ol sayın yazar, rahat ol!” dedi.
Ardından… Mithat Alan’a bakarak; “Sizin işler nasıl gidiyor sayın vekilim?” dedi..
- Milletvekili olunca, elimdeki ufak tefek işleri dağıttım Paşam. Şimdi ticaretle
Uğraşıyorum.
- Yaa... Öyle mi? Demek yanlış biliyorum, senin bazı temsilcilikler yaptığını söylemişlerdi.
- Bir-iki silah fabrikasının mümessilliği, temsilciliği var Paşam.
- Hangileri onlar?
- Biri Çekoslovakya’nın, diğeri Fransa’nın…
- Ticaretle uğraşmadığını söylediğine göre, bunlar fahri işler herhalde.
- Fahri değil pek Gazi hazretleri. İş olursa küçük bir komisyon veriyorlar.
- Nasıl yani yüzde 5, yüzde on?
- Gazi Paşam yüzde yarım, yüzde bir bazen yüzde iki…
- Peki siz bu komisyona karşılık ne yaparsınız?
- Fabrikaların, Türkiye’deki işlerini gözetirim. İhale olursa haber veririm. Fabrika adına teklif veririm.
- Anlaşıldı. Yani Türkiye’de fabrikaların işini kovalarsınız.
Atatürk sonra Kılıç Ali’ye döndü:
“Yani Kılıç, para kazanacak ne işler var görüyor musun? Sen bunlardan bana hiç bahsetmezsin.”
Kılıç Ali çok üzgündü, “Paşam beni bilirsiniz, ben bu işlerden anlamam ve yapanlardan da pek hoşlanmam. İşte yüzü burada, ben Mithat’a kaç defa söyledim. Bu işlerle uğraşma diye. Milletvekili, milletvekilidir o kadar.”
- Bak bunu iyi söyledin Kılıç, milletvekili milletin vekilidir. Milletin derdiyle uğraşacak.
Sonra tekrar Mithat Alan’a döndü Atatürk:
Siz eskiden beri bu fabrikaların temsilcisi misiniz Mithat Bey?
Çekoslovakya silah temsilciliğini iki yıldır, Fransız silah temsilciliğini dört aydır Paşam.
Atatürk, Bakan Renda’ya sordu:
- Orduya, silah alım ihale ilanını kaç ay önce vermiştin sayın bakan?
- Dört ay önce efendim…
Bu yanıt üzerine Atatürk, “Haydi arkadaşlar kalkalım!” dedi.
Kılıç Ali, eniştesi Mithat Alan ile konuştu. Ortada hırsızlık, rüşvet yoktu. Fakat… Bir milletvekilinin iş takipçiliği yapması doğru değildi. Eniştesinin istifa etmesini istedi.
Dört dönemdir Maraş milletvekilliği yapan Mithat Alan, elindeki istifa mektubuyla Çankaya Köşkü’ne çıktı. Atatürk makamına kabul etmedi. Elindeki istifa dilekçesini yavere bırakıp gitti.
“Eski Türkiye” ile “Yeni Türkiye” farkıdır. (Alıntı)
SON SÖZ; “Mustafa Kemal Atatürk kim diye sorarlarsa, Dünyayı dize getiren ama kendi Milleti ile diz dize oturan bir lider dersiniz…”